6. Bölüm

3.5K 262 7
                                    

     Ertesi gün ikisi için de şimşek hızında geçti. Kahaha tufanıyla kaplı bir bulanıklıktı. İkisi de hayatları boyunca hiç bu kadar güldüklerini hatırlamıyorlardı. Arabası hızla Washington'a doğru yol alırken içini sıkıntı ve üzüntü kaplamıştı. Yine stres dolu iş hayatına dönecekti. Batmakta olan aile yadigarı şirketinin dertleriyle ilgilenmesi gerekiyordu. Evet, kafasını dinlemişti ama şirketini kurtarabilmek için aklına hiçbir şey gelmemişti. Sıkıntıyla iç geçirdi. 

"Yorulduysan biraz ben kullanabilirim?" dedi Tate yumuşak bir sesle. Söylediğine göre o da D.C.'de yaşıyordu. Diana arabası olmadığına göre birlikte gitmelerini teklif etmişti. Tate biraz tereddütten sonra onu onaylamıştı. 

     Diana başını sallayarak arabayı sağa çekti. Aslında o şoförlere güvenmezdi. Ailesi şoförün kullandığı bir arabayla şarampolden yuvarlanmışlardı. O günden sonra Diana arabasını hep kendi kullanırdı. Ama nedense Tate'e güveniyordu bu konuda. Daha önce de kullanmıştı arabasını. Hem şu anda kendinin kullanmasından iyiydi. Aklı bu kadar karışıkken kaza yapması işten bile değildi. 

     Tate diresiyona geçti ve araba bir kez daha yola koyuldu. Ufak bir lokantada yemek yemek dışında hiç durmamışlard. Diana yolu izlerken uyumuş olmalıydı. Göz açıp kapayıncaya kadar şehre gelmişlerdi. Hava hemen hemen tamamen kararmıştı. Eğer Tate onu uyandırmamış olmasaydı Diana hala uyuyabilirdi. Ona evininin nerede olduğunu sormuştu. Aslında Diana sağda bir yerde durmasını isteyip teşekkür ederek onu göndermesi gerekirdi. Herkes kendi yoluna gitmeliydi. Ama yapamamıştı. Ondan ayrılmaya hazır değildi. Henüz değildi. Bunca yıldan sonra içine işleyen tek erkek oydu ve onunla vakit geçirmekten büyük zevk alıyordu. Hiçbir şey olmamış gibi çekip gidemezdi. 

     Neden sonra arabanın evinin önünde durmuş olduğunu gördü. Gelmişlerdi. Her şey buraya kadardı demek ki. Tate arabadan inmiş inmesi için kendi kapısını açıyordu. Villasını görmek Diana'ya hiç de iyi hissettirmemişti. Aksine içine daha beter bir sıkıntı yaratmıştı. Bagajdan valizleri alan Tate'e baktı. Kendi çantasını omzuna atmış, her şeyiyle gitmeye hazırdı. Son olarak gülümseyerek kıza anahtarı uzattı. 

"Her şey için çok teşekkür ederim. Unutulmaz bir hafta sonuydu." dedi içtenlikle. Onu öpmeye falan çalışmadı. Sadece bir kez öpmüştü ama o da erkekliğini ispatlamak içindi. 

     Anlasana kızım, adam senden hoşlanmıyor işte!

     Ama Diana ondan hoşlanıyordu. Hem de çok hoşlanıyordu Onu öylece bırakamayacak kadar çok hoşlanıyordu. 

"Şoförlük yapmaya ne dersin?" diye sordu damdan düşer gibi. Tate yüzünü buruşturarak ona baktı. Sanki ne dediğini anlaamış gibi bir hali vardı. Diana onu umursamadan devam etti. "Demek istediğim, bu aralar çalışmıyorsun, değil mi? Ve evli de değilsin, bakman gereken bir ailen yok. Benimle çalışmaya ne dersin? Evde bir sürü boş oda var kullanılmayan. Birini sana verebilirim. Burada kalırsın, her gün sabah birlikte çıkarız, beni gideceği yere bırakırsın, boş zamanlar senin olur." 

     Genç adam uzaklara baktı. Yüz ifadesi düşünceliydi. "Peki," dedi yavaşça. Diana ellerini çırpıp havaya sıçramamak için dişlerini sıkıp tüm iradesini sonuna kadar kullandı. "Ama haftasonlarım benim olacak. Evli olmayabilirim ama ilgilenmem gereken işlerim, bir annem, babam ve kardeşim var." Genç kadın hevesle onayladı. Şu anda ne isterse kabul ederdi. Elini uzattı. Tate uzanıp o eli sıkıp gülümsedi. "İki gün sonra kapına dayanırım, patron."  

      İçinden 'Oyun başlasın!' diye geçirmişti. 

***

    Diana üzüntüden ve sinirden ağlamak üzereydi. İşinin başına döneli bir buçuk hafta olmasına rağmen holdingdeki tek değişiklik gittikçe daha da dibe batması olmuştu. Bir kaç gün önce bin beşyüz kadar insan daha işsiz kalmıştı. Yüreği sızlasa bile elinden hiçbir şey gelmiyordu. Ve şimdi kalanların da işsiz kaldığını söylemek zrundaydı. Kendi de dahil. Holding batmıştı. Bir mucize olmadığı sürece kurtulmasına imkan yoktu. 

     Bir çok farklı holdinge ne kadar nefret etse bile ortaklık teklifi götürmüştü. Ortaklık demek ismin değişmesi demekti. Bunu göze aldığı halde hiçbir yer kabul etmemişti teklifi. Onlar kendilerini toparlayamıyorlardı ki. Batmakta olan bir hoding kimin umurundaydı? Lanet olsun, Diana'nın umurundaydı! 

     Derin nefesler alarak kendini toparlamaya çalıştı. Çalışanların bu haberi kendinden duyması daha iyi olacaktı. Onlara örnek olmalı, dimdik durmalıydı. Buna izinsiz göz yaşlarını durdurarak başlayabilirdi. Aynada son bir kez nasıl göründüğünü kontrol etti. Gözleri şişmiş, parıltısını yitirmiş, altları torba torba olup morarmış, yüzü tüm rengini kaybetmişti. Ve saçları kuş yuvası gibi darma dağındı. Kesinlikle mükemmel görünüyordu. Masasının üzerinde duran anne ve babasının gülümseyen yüzlerine baktı. İlk defa öldükleri için seviniyordu. Kızlarının ve hodinglerinin işinin bittiğini görmeleri Diana'yı kahrederdi. Mırıldanarak onlardan özür diledi ve herkesin merak içinde onu beklediği devasa konferans salonunun yolunu tuttu. 

      Dosdoğru gözlerinin içine bakan bunca umutlu ve meraklı yüze bakarken söze nasıl gireceğini düşünüyordu. Ne diyecekti? Holding battı, hepiniz işsiz kaldınız mı? Bunu yapamazdı. Herkesin bir ailesi vardı. Doyurmaları gereken onca karın vardı. Yutkundu. Başı dönmeye başlamıştı. Kalbi çok hızlı atıyordu. Bunu yapamayacaktı. O cesarete sahip değildi.

"Sevgili dostlarım," Ne olduğunu anlamadan söze başlamıştı. Artık geri dönüş yoktu. Herkes susmuş, can kulağıyla onu dinliyordu. "Bildiğiniz üzere piyasa çok büyük bir ekonomik kriz yaşadı. Çoğu şirket buna dayanamadı. Biz de epey kayıp verdik." Sustu ve umut olu yüzlere baktı. "Sizinle bir çok güzel gün geçirdik. Beraber etkinliler yaptık, büyük işler başardık. Hepimiz bir arada yaptık. Ne yazık ki her güzel şeyin bir sonu vardır." Gözlerini kapatarak derin bir nefes aldı. En zor kısmı gelmişti. "Üzülerek söylemek istiyorum ki Avery Holding..." 

"Bayan Avery!" Baş yardımısı Jonathan Mason'ın araya girmesiyle Diana neye uğradığını şaşırdı. Sinirli bakışlarını adamın heyecandan kızarmış yüzüne çevirdi. Diğer çalışanlardan izin iseyerek Jonathan'ın yanına gitti.

"Tanrı aşkına derdin ne senin? Bu işin ne kadar zor olduğunun fakında değil misin? Ben konuşmamı bitirinceye kadar bekleyemez miydin?!" Adamın hala gülüyor olması bozuk olan sinilerini iyice bozmuştu. 

"İyi ama Bayan Avery, bu konuşmayı yapmanıza gerek kalmayabilir." Kız yüzünü buruşturdu.

"Ne demek istiyorsan çabuk açıklasan iyi olur. Derdim başımdan aşkın bir dekelime oyunlarıyla uğraşacak halde değilim."

"Madem öyle istiyorsunuz." Adam boğazını temizledi. "Az önce ülkedeki en büyük holdingden bir teklif aldık! Bize her türlü finansal desteği sağlayacaklarını söylediler. Avery Holding aldığı yerden devam edecek! Hiçbir şeyimize karışmayacaklarına dair garanti verdiler. Kurtulduk, Diana!" Genç kadın sevinmek ve şaşırmak arasında kalmıştı. Beyni son hız işliyordu. Bu... mükemmeldi. Gözlerini kısarak heyecanlı adama baktı. 

"Peki karşılığında ne istiyorlar?" diye sordu şüpheyle. Jonathan'ın yüzü asıldı. En tehlikeli kısım gelmişti. Cesaretini toplamak ister gibi ciğerlerin oksijen depoladı. 

"Holdingin sahibi sizinle evlenmek istiyor." 

Aşk OyunuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin