16. Bölüm

3.4K 242 1
                                    

     Diana huzursuz bir kaplan gibi hissediyordu. Dağılmış saçlarıyla California'daki evinin önüne park etmiş aracının içinde otururken öyle hissetmesi çok normaldi. Kafese tıkılmıştı ve birazdan belki de ölümüne yürüyecekti. 

     FBI ajanı evden çıktığı an odasına koşup üzerine daha rahat hareket edebileceği bir şeyle geçirdikten sonra arabaya atladığı gibi buraya gelmişti. Bedeni yorgundu belki ama bunun farkında bile değildi. Tate tehlikedeydi. Evet, ona yalan söylemiş ve aldatmış olabilirdi. Yine de hala kalbine sahipti. Ne kadar istese de bunu değiştiremiyordu. Yapılacak şeyler çok önceden belirlenmişti. 

Bir... İçeri gir.

İki... Tate'in yüzüne bir kez olsun bakmadan adamla pazarlığı yap vve parayı ver.

Üç.... Onun güvenle evden çıktığına emin olduktan sonra yine yüzüne bakmadan son hızla oradan uzaklaş. 

      İşte bu kadar basitti. Öyle miydi?

      Bu kadar! Topla artık kendini! 

      Zihnini soğukkanlılık ve cesaretle doldurarak emin adımlarla evine doğru ilerlemeye başladı. Hava karanlıktı ve içriden sızan ışık çok azdı. Acaba hala canlı mıydı? Tate'in ölü olması düşüncesi kalbini bıçakla deşip sökmüşler hissi uyandırdı. Hayır, öyle olsa adam onu serbest bırakacağını söylemezdi. Belki de o çoktan ölmüştü ve içeri adımını atar atmaz parayı alıp Diana'ı da öldürecekti. Muhtemelen bir tuzağın içine yürüyordu. İşin ucunda Tate olduğu için gözünü bile kırpmadan gidiyordu.

     Kapıyı çalmak üzere elini kaldırmıştı ki zaten açık olduğunu fark etti. Gelmesini bekler gibi... Genç kadının içi tuhaf bir hisle doldu. Yavaşça aralıktan içeri süzüldü. Nefes almaktan bile çekinerek mümkün olduğunca ses çıkarmamaya çalışarak tanıdık koridorlardan ilerlemeye başladı. Işığın daha yoğun olduğu büyük salona ilerledi ve...

       İçinde oynaşan çeşitli duyguların eşliğinde nefesini tuttu. Tate oradaydı. Nefes alıyordu. Görünürde bir yarası yoktu. Ve takım elbise giyiyordu. Günlerdir uyumamış gibi görünen mor göz altlarına rağmen Diana başta olmak üzere tüm kadınların kalbini durduracak kadar yakışılıydı. Ellerini arkasında bağlamış, derin bakışlarla Diana'yı süzerken genç kadın kalp krizi geçirmekte olduğunu düşünüyordu. 

      Tate tamamen mum ışıklarıyla yarı yarıya aydınlatılmış odanın ortasında dimdik duruyordu. Yerde rasgele serpiştirilmiş frezya ve yeni açmış kırmızı ve beyaz güller vardı. Mumların titreyip dalgalanan yumuşak ışıltıları saçlarında oynaştıkça altın gibi parlatıyordu. 

      Diana birden arkasını dönüp yürümeye yeltendi. Görünürde başka kimse yoktu. Belli ki Tate'in ona çektirdikleri yetmemişti, şimdi de böyle işkence ediyordu. Yana gözlerini sakinleştirip boğazına oturan yumruyu yutmayı denedi. İkinci adımını atmıştı ki Tate'in yumuşak sesiyle olduğu yere çakılı kaldı. 

"Babam, ailesinden kalan mirası kullanmayı reddeden bir FBI ajanıydı." Arkasını dönüp gitmekle hikayesini dinlemek arasında kalmıştı. Onun bocaladığını gören Tate aynı yumuşak sesle devam etti. "Annem ise genelevde doğmuş bir fahişenin kızı. Bir mafya. Bir hırsız. Babamı ele geçirip öldürmek üzere kullanılan bir casus. Bir kardeşim var. Hala üniversitede okuyor. Evet, ailem Kiora Holding'in sahibi ve başında da ben varım. Ön planda kalıp medyanın altın çocuğu olmak yerine kamera arkasını tercih ettim. Kimsenin beni tanımasını istemiyordum. Hazine avcısı kadınlar hiçbir zaman peşimi bırakmayacaklardı. Oysa aşkla büyümüş olan ben aşk istiyordum. Ama param olduğu sürece ona sahip olamayacağımı da biliyordum. Sonra, en umutsuz olduğum dönemde karşıma sen çıktın. Başta beni bir şekilde tanıdığını, şirketini kurtarmak için beni kullanacağını düşünmüştüm. Oysa ki sen benim param olduğunu bile düşünmüyordun. Sana göre bir serseriydim. Önüne gelen her işe atlayan, oradan buradan kazandığıyla kıtlıkla yaşayan biri. İnanmyabilirsin ama bu beni çok mutlu etmişti. Seninle sadece Tate olarak bir kaç eğlenceli gün geçirecektim. Zengin iş adamı, koskoca Kiora Holding'in sahibi çok uzakta kalacaktı. O gün sen bana gay dedin. Ve öpüştük. İşte o an herşey değişti. Hayatım bir anlam kazandı. Aşık oldum. Ama içten içe şimşekten korkan bir çocuk gibi korkuyordum. Zengin olduğumu öğrenirsen türlü numaralarla beni etkileyeceğinden korkuyordum. Hayır, bana kızma. O zamanlar benim için kadınlar sadece güzel yüzlü para delisi yaratıklardı. O zamanlar seni tanımıyordum. Ne olduğunu anlamadan şoförün olarak çalışırken buldum kendimi. Hergün seni bir yerlere götürdükçe işin yüzünden kendini ne kadar hırpaladığını izliyordum. Bilmiyordum ki içimdeki o büyük yakıcı duygunun adının aşk olduğunu. Ne olduğunu anlamadığım ve korktuğum bu duygunun isteğiyle sana o anlaşmaı sundum. Başta ikimiz için de biraz eğlence olur bahanesine sığınıyordum. Birlikte biraz güzel zaman geçirecektik, sen şirketini kurtaracaktın. Sonra, bana ve şoförüne aşık olduğunu söylediğin gece geldi. Başından beri birini sevdiğini biliyordum. Tate'den hoşlanıyor olabilirdin ama bunu neredeyse hiç göstermiyordun ve ben de bu sevginin bir başkasına karşı olduğunu düşünmüşüm. Kendime karşı oynadığımın farkında bile değildim. Ve sen gelip hem Adrian'a hem Tate'e aşık olduğunu söyledin. Benden daha mutlu kimse olamazdı artık dünyada. Aynı zamanda devasa bir umutsuzluğun içine düştüm. Her şey bir oyun olarak başlamıştı. Ama sonra kontrolden çıktı. Başından beri her şeyi sana anlatmış olmayı diledim. Hem de defalarca kez. Yapamadım, Diana. Bana korkak diyebilirsin ama yapamadım. En iyisi birden bire ortaya çıkmaktı. Kalbine sahip olduğumu söylemiştin. Buna güvendim. Başta bana kızıp öfkeleneceğini biliyordum. Ama boşanma... İşte bu kabusum oldu. Benden gerçekten bu kadar mı nefret ediyorsun? Bu tezgah seni buraya getirmenin tek yoluydu. Seni görmeme asla izin vermezdin. Bu yüzden ben seni çağırmak zorunda kaldım. Hepsi için ne kadar özür dilesem de yeterli gelmeyeceğini biliyorum.  Bu yüzden sana bir tercih sunuyorum. Lütfen bana bak." 

     Dudakları titreyerek anlattıklarını dinleyen Diana dönüp dönmemekte kararsızdı. Ama 'Lütfen.' lafıyla bunu yapmaya karar verdi. 

     Tate arkasında bağladığı ellerini çözmüştü. Her iki elinde de bir şeyler tutuyordu. Sol elinde kıpkırmızı bir gül vardı. Sağ elinde ise... Genç kadın şokla derin bir nefes aldı. Kocaman bir bıçak vardı. Onu izleyen altın bakışlar sabitti. Yavaşça sol elini kaldırdı. 

"Bu gül senin aşkını temsil ediyor." Sol elini kaldırdı. "Bu bıçak da benim hayatımı. Eğer gülü bırakır bıçağı alırsan hayatımı bana bağışlarsın. Eğer aşkını benden alırsan beni ölüme mahkum edersin. Seçimini yap." 

     Diana göz yaşları yüzünden bulanık görüyordu. Gerçekten ondan nefret ettiğini mi düşünüyordu bu adam? Ve hayatını bıçakla özdeşleştiriyordu? Onu ne kadar sevdiğini hiçbir zaman anlamayacak mıydı? 

     Gözlerini gözlerinden ayırmadan ona yaklaştı ve bir an olsun tereddüt etmeden bıçağı elinden aldı. Dikkatle bir köşeye bıraktı. Sonra gülü de alarak ellerinin tamamen boşalmasını sağladı. 

      Ve boğazından kopan bir savaş çığlığı eşliğinde tüm gücüyle Tate'e saldırdı.

Aşk OyunuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin