~Düzenlendi~
Merhaba bebeklerim,
Nasılsınız iyi misiniz?
Biliyorum, biliyorum bir haftadır bölüm yazamıyorum, sınır dolmasına rağmen bir kaç gün geciktirdim bölümü ama bugün vakit bulup yazabildim. Daha önce de söylediğim gibi vize ayına giriyoruz bu yüzden bu ay bölümlerde gecikme olabilir.
Anlayışla karşılayacağınızı umuyorum.
Her neyse gelelim asıl konumuza; bölüm değerlendirmesi yapacağım. Yazarken eski tadı almıyorum, umarım okurken sizde aynı şeyi hissetmezsiniz çünkü bunlar ilk bölümler genel olarak hatırlasamda detay olarak hatırlamam mümkün değil. Bu yüzden olaylar değişebilir, olayların yeri ve zamanı değişebilir.
Olabildiğince çok yorum istiyorum. Her yorumunuza karşılık vereceğim. Vote atıp, arkadaşlarınızı davet etmeyi unutmayın.
Keyifli Okumalar...
Oturduğu yerden bana doğru dönerek gözlerimin içine baktı. Az önce içime serpilen duygulardan, kim olduğunu öğrendiğim an vazgeçmiştim. Hâlâ onunla beraber olmak düşüncesi bir saçma geliyordu. Sonuçta ailemin yok olmasına sebep olan adamların içindeydi.
"Ne konuşacaksın benimle? "
Gözlerinin hapsindeyken konuşmak oldukça zor oluyordu. Ayrıca ne diyecektim? Doğruyu mu söylemeliydim yoksa planı mı uygulamalıydım? Ona karşı zerre duygum yok iken onunla birlikte olabilecek miydim?
"Ben... "
Hafif bir gülümseme eşliğinde sözümü kesmişti. Gözlerini üzerimden çekip, boş duvara baktığını fark etmiştim.
"Seni de benim yüzümden kaçırdılar öyle değil mi? "
Söyledikleri saçmaydı. Beni tanımıyor olabilirdi, adamlarından adımıda mı duymamıştı? Abim bu kadar muhafazakar mıydı, adımın bile öğrenilmemesini sağlayacak kadar?
Yüzümün tuhaf halini görünce yüzündeki gülümseme büyümüştü ama bunun gerçek olmadığını anlayabiliyordum. Ondan kısa süreliğine de olsa korkmuştum.
"Sen beni hatırlamıyorsun öyle değil mi? "
Boş gözlerle yüzüne baktım. Hafızamı zorluyordum, yüz hatları tanıdık gelse de onu tanıdığımı sanmıyordum ya da tanıyordum ama hatırlamıyordum.
Sustuğum her saniye, ortamın daha fazla gerildiğini hissediyordum. Söyleyeceğim her cümle o kadar önemliydi ki, her an pot kırabilirdim. Hatırlamadığım iki yılın hesabını yapmam imkansızdı.
Söyleyeceklerimi kafamda tartıp, dikkatlice onu izliyordum. Bir kaç saniyeliğine gözlerini kapatıp, derin bir nefes almış ardından ayağa kalkmıştı. Odanın sonuna doğru yetiştiğinde, hâlâ düşünebildiğimi fark etmiştim. Konuşmam gerekiyordu, susarak hiçbir şeyi çözemezdim.
"Daha önce karşılaştık mı? "
Sesimin üzerinde bıraktığı etkiyi izlemek tuhaf hissettirmişti. Sesimi duyar duymaz olduğu yerde durmuştu.
Arkasını dönmeden konuştu.
"Hayır."
Tek kelimlik olumsuz bir cevap için, bu kadar gerilmesi normal miydi? Tuhaf ve anlaşılması zor biri olduğunu ilk dakikalardan hissettirmişti.
Dış kapının örtülme sesiyle, ayağa kalkmıştım. Gidecek ve yapacak bir şeyim yoktu uyumaktan başka.
Oturma odasından çıkıp, merdivenlere doğru yürüdüm. Geldiğimden beri yaşadığım her şey ilginçti ya da ben bugün tuhaf hissediyordum. Düşünce ve duygularım bu kadar birbirine girmiş bir haldeyken böyle hissetmem normaldi.
Odamın kapısını yavaşça açtım. İçeride uyuyan çocukluğumu uyandırmak istemiyordum. Etrafa ufak bir göz gezdirdim, her şey hâlâ hatırladığım kadar sade ve güzeldi.
Masada duran çerçeveye doğru ilerledim. Elime alıp daha yakından baktım fotoğrafa. Sıradan güzel bir aile fotoğrafıydı işte. Abim babamın yanında duruyordu, ben ise annemin kucağında oyuncak bir bebek gibi oturuyordum.
Elimdeki yıllanmış çerçeve ile yatağın üzerine oturmuş, sanki her saniye değişen bir fotoğrafı inceliyormuş gibi onu inceliyordum. Gözlerim saniyelik, aynadaki yansımama kaymıştı. Tekrar fotoğrafa baktığımda anneme ne kadar çok benzediğimi fark etmiştim.
Gözlerim ıslanıyordu. Çerçeveye düşen bir damla yaş ile ona sarılıp olduğum yere kıvrılmıştım. Sarıldığım küçük bir fotoğraf, aileme sarılmış gibi hissettiriyordu.
Onlar gideli yıllar olmuştu ama ben hâlâ küçük bir çocuk gibi ağlıyordum. Düşünüyordum, ne olacaktı? Annem gibi mi olacaktım? Bir adama ömrümü verip, onun uğruna canımı verecek ve çocuklarımı bu dünyanın kirli ellerine mi bırakacaktım? Sevmeyecektim, Park Jimin'in hayallerime dokunmasına izin vermeyecektim...
Üzerimdeki beyaz elbiseyle, büyük yatağın üzerinde uzanıyorum. Pencereden sızan ufak gün ışığı haricinde aydınlık sağlayacak başka bir güç kaynağı yok, bu büyük ve karanlık oda da.
Korkuyorum, korksamda bu yataktan kalkamıyorum. Kıpırdamaya çalışıyorum milim değişmiyor yerim.
Sessizliğin içinden duyduğum bir çift ayak sesi ile yine aynı boşluğun yüreğimin orta yerine dolduğunu hissediyordum.
Sen geliyorsun.
Işığın önünden geçerken giydiğin takım elbiseyi fark ediyorum. Sen gelince anlamlanıyor üzerimdeki beyaz elbise. O zaman anlıyorum sana ait olduğum gündeyiz ama ben sana dokunamıyorum.
Yatağın diğer tarafında hissettiğim çökmeyle nefesini saçlarımın arasında hissediyorum. Bunu hissetmeyeli o kadar uzun zaman olmuştu ki, gözlerim dolduğunda bu şekilde olan varlığını bile özlediğimi fark ediyorum.
Benim dokunamadığım gibi sende dokunamıyorsun bana. Ben sadece nefesinin, saçlarımın arasına karışmasının sonsuz olmasını diliyorum. Sanki bir ara dokunur gibi oluyorsun saçlarıma ve birden o şarkı başlıyor.
Sen gidiyorsun.
Geldiğinde hissettiğim boşluk daha da büyüyor gidişinle geriye sadece ben kalıyorum, karanlık kalıyor ve seni benden her defasında alan; nefret ettiğim o şarkı kalıyor.
-BÖLÜM SONU-
Sizi çok seviyorum ❤
+45 vote💞
+150 yorum 💞
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTSAK~P|J|M~ (TAMAMLANDI)
FanfictionAşkın esiri olmaz, aşk başlı başına esarettir. Yeni başlangıçlara~ 21.10.18🍷 29.05.19🍷 Yeni eklemelerin başında "*" simgesi bulunmaktadır.