- Mi Young -
Korkuyordum. Gerçekten, Lunapark'ta her şeye binebilirim ama Dönme Dolap? Buna gerçekten binemezdim. Aslında tam olarak neden binemeyeceğimi bile anlamış değilim. Sadece güvenli bulmuyorum ve bu beni tehlikedeymişim gibi hissettiriyor.
Biliyorum, bir çoğunuza saçma gelebilir ama durumum bundan ibaret.
Sung Min'e çaktırmamak için çok çaba sarf ediyordum ama titremem beni ele vermeye yetiyordu maalesef. Yükselmeye başladığımızdan beri gözlerim kapalı ve bitene kadar açmaya hiç niyetim yoktu. Korkum tarif edilemez bir hal almıştı. Titrememe engel olamıyordum zaten ama titreme derecem bir kat daha artmaya başlamıştı. İçimden durmadan hemencecik bitmesi için dua ediyordum. Aklımda bin türlü felaket senaryoları belirmeye başlamıştı.
Sanırım Sung Min titrememi fark etmiş olmalı ki bana "İyi misin?" diye sormuştu. Sesiyle irkilmiştim ve istemsiz olarak gözlerimi açmıştım. Açmamla ne kadar yükseldiğimizi görmem bir olmuştu . O telaşla bir sığınma isteği hissettim ve birden Sung Min'e sarıldım.
Ahh! Evet, ona sarılmıştım. Çok korkmuştum ve ne yapacağımı bilememiştim. Tamam, bunlar ona sarılmama bahane olacak kadar yeterli değildi ama cidden korkudan kendime hakim olamamıştım.
Şimdi onun omzuna kafayı gömmüş vaziyette korkuma engel olmaya çalışıyorum. Hala gözlerimi açmaya cesaretim yok ve kıpırdamaktan dahi korkuyorum. Sadece beni anlamasını ümit ederek öylece şu lanet olasıca şeyin durmasını bekliyorum. Sanırım bu hareketimden dolayı o da fazlasıyla şaşırmış olacak ki hiç kıpırdamadan öylece duruyor. Bense hem utanmanın etkisiyle kendimi azarlıyor, hem de korkunun etkisiyle Sung Min'in ceketini sıkıyordum.
Cidden acınası haldeydim! Bir tur daha döndükten sonra nihayet durabilmişti. Ama durmasıyla rahatlayacağımı düşünürken neden daha fazla stresliydim?
Ceketini sıktığım elimi gevşeterek, kafamı omzundan yavaşça kaldırmaya başlamıştım. Fazlasıyla mahçup ve utanç hissediyordum. Ne yapacağımı bilemediğim için yüzüne bakmaktan kaçınıyordum. Sung Min ise kendini dikleştirip durumu daha anlamsızlaştırmamak adına "Hadi, inelim." demişti donuk bir ses tonuyla. Hiçbir şey demeden indim. İkimizde bir süre bir şey diyemeden gözlerimizi kaçırdık.
Sonra Sung Min'in birden sesli bir şekilde gülmesiyle ona baktım ve o da bana bakarak "Gerçekten çok korktun değil mi? Hem de Dönme Dolap'tan! Cidden çok komiktin. Haha!"
Bu dedikleriyle iyice utanmıştım. "A! Şey, ben..." diye saçmalayabilmiştim sadece. Diyecek bir şeyim yoktu çünkü. Cidden diyecek bir şeyim yoktu...
"Tamam, tamam anladım. Sen normal şeylerden korkan anormalin tekisin. Cidden acayipsin." diyerek gülmeye devam ediyordu.
"Ya! Fazla abartmıyor musun? Tamam o şeyden korkmuş olabilirim ama onun nesi normal? Hem normal şeylerden korkan biri de değilim." demiştim ama sözlerimi kale almamıştı bile. Hala gülmeye devam ediyordu. Bu gerçekten sinir bozucuydu. Sonuçta bir şeylerden korkmak ayıplanacak bir şey değildi.
"Yeterince dinlendik ve şimdi gerçek anlamda eğlenelim. Köstebek oyununu oynamaya ne dersin? Gerçi fazla adrenalin yok ve normal bir oyun. Yani korkabilirsin. Yine de ne dersin?" dedi gülerek.
"Cidden! O oyundan korkabileceğimi nasıl düşünürsün? Hem Köstebek oyununda düşündüğünden daha iyiyimdir. Gidelim ve oynayalım." Şimdi ona gösterecektim işte. Gerçekten bazen ne kadar sinir bozucu olduğunu anlamış oldum.
"Tamam." diyerek ilerlemeye başladı. Ben ise arkasından ölümcül bakışlar atarak onu yenmek için türlü planlar belirlemeye başladım. Aynı zamanda onun peşinden gidiyordum.
"İlk kim başlasın?" diye sordu Sung Min.
Bende "Taş, kağıt, makas oynayalım." dedim. Bunun üzerine hemen "Taş, kağıt, makas." diyerek ilk kimin başlayacağına karar vermiştik. Ne yazık ki kaybetmiştim. Ben makas yapmıştım o ise taş. Ama bu önemli değildi. Sadece sinsice gülümsemesi sinirimi bozuyordu.
"Şimdi olduğu gibi bu oyunda da ben kazanacağım ama kuru kuruya oynamayalım. Kazananın bir ayrıcalığı olmalı sonuçta. Kaybeden kazananın bir dileğini gerçekleştirsin. Kabul mü?"
"Tamam, kabul."
"O zaman oyuna başlıyorum." dedi gülerek.
Oyuna başladıktan sonra dikkatini dağıtmak için "Bu oyunu daha önceden oynamış mıydın? Eğer oynadıysan en yüksek derecen ne? Neden cevap vermiyorsun?" gibi türlü sorular sormuştum ama hiçbirine cevap vermemişti. Sadece bütün dikkatini oyuna vermiş, gerçek dünyayla irtibatını kesmiş gibiydi. Yüzü gerçekten ciddiydi. Süresi dolduğunda son köstebeği ıskaladığı için "Aish!" diye bağırmıştı.
"Bu sadece bir oyun. Sakin olmalısın." diyerek onu sakinleştirmeye çalışmıştım ama o skoruna odaklanmıştı. Bende dikkatli baktığımda "Oo! İyi iş." demiştim gülerek. Skoru 736'ydı.
"Ama merak etme seni her halükarda yeneceğim." demiştim kendimden emin bir şekilde gülerek.
"Görelim bakalım." diyerek karşılık vermişti. Oyuna bende onun kadar olmasa da kendimi vermiştim. Ama benim taktiğimi bana kullanması hoşuma gitmemişti. Evet, o da benim dikkatimi dağıtmak için beni soru yağmuruna tutuyordu. Bende onun gibi karşılık vermeyince bir süre sonra pes etmişti. Gerçi benden daha çok dayanmıştı bu duruma. Takdir etmeliyim.
Sürem bitmişti ve ikimizde pür dikkat odaklanmış skoru bekliyorduk. Gerçekten kazanmak istiyordum, gerçekten...
- Yazarın Ağzından -
Farkında değillerdi ama bugün onlar için çok özel bir gündü. Çünkü onlar yeni defterleri için değişim arıyorlardı. Bu değişim arama arzuları onları aynı yolda birleştirmişti. İkisinin de acıları daha dinmemişti ve ikisi de birbirlerinin ne yaşadıklarından hala habersizdiler.
Bugün Mi Young hiç yapmayacağı bir şey yaparak Dönme Dolap'a binmişti. Üstelik korkusunu bastırmak için Sung Min'e sarılmıştı. Bunu normalde olsa asla yapmazdı. Değil Dönme Dolap'a binmeyi, o çalıştığında doğru düzgün bakamazdı bile. Korkusu ona da saçma geldiği için kimseye söylememişti bu zamana kadar ama şimdi daha yeni tanıştığı Sung Min biliyordu.
Sung Min ise arkadaşı olarak gördüğü bir kızın ona sarılmasına izin vermişti. Normalde bu konularda çok hassas olup, sevgilisinden ve ailesinden başka bir kızın ona sarılamayacağı prensibini kendinde yer edinmişti. Ama şimdi o kuralı yıkmıştı ve pişman değil gibiydi. Üstelik Mi Young'ın titrer vaziyette korkmuş gözlerle birden ona sarılmasına şaşırsa da hiçbir şey dememiş, üstelik birazda endişelenmişti.
Bunun haricinde Sung Min hayatında ilk defa bir oyunda bu kadar hırslanmıştı. Üstelik bir kıza karşı. Bu onun için gerçekten bir ilkti ve endişesi tarif edilemezdi. Sonuçta sonunda kendisinin belirlediği bir ödül vardı. Kaybedenin gerçekleştireceği bir ödül.
Skoru görmek için ikisininde dikkati ekrandaydı. Peki sonuç ne olacaktı? Bu ödül onlara ne getirecekti? Peki daha ne kadar bu arayışın içinde kendilerini gizleyerek yaşamaya devam edeceklerdi?..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırık Kalpler Melodisi
De TodoUmutları tükenmiş iki genç... Yıpranmış iki kalp... Her şeye rağmen ayakta kalmak için direnen iki beden... Geçmişin acı verici hatıralarından kurtulmak isteyen iki kişi... Daha fazla acı çekmek istemeyen iki yürek... Sevmek miydi hata? Yoksa inanma...