"Evet, güzelsiniz. Ama boşsunuz. Sizin için kimse yaşamını feda etmez. Yoldan geçen herhangi biri, benim gülümün de size benzediğini söyleyebilir. Ama benim gülüm sizin her birinizden çok daha önemlidir. Çünkü ben onu suladım. Ve onu camdan bir korunakla korudum. Önüne bir perde gererek rüzgarın onu üşütmesini engelledim. Tırtılları onun için öldürdüm ( ama birkaç tanesini kelebek olmaları için bıraktım). Onun şikayetlerini ve övünmelerini dinledim. Ve bazen de suskunluklarına katlandım. Çünkü o benim gülüm." (Küçük Prens)
Deniz kaldığı yeri işaretleyerek elindeki kitabı yavaşça kapatırken gözlerini hemen yanındaki yatakta saatlerdir yatan Azra'da gezdirdi:
"Şimdi sen kesin bana neden bu çocuk kitabını okuyorsun diye sinirlenirdin." Dedi ve elindeki kitabı hemen yanındaki komidinin üzerine bıraktı bir yandan tebessüm edip, bulunduğu yatakta doğrulmaya çalışırken eline batan herhangi bir yatak teli olmaması, revirin kendi odasına göre ne kadar rahat olduğunu anımsattı. Yangının üzerinden yalnızca bir gün geçmişti. Deniz'in bayılmasının sebebi bir süre nefessiz kalmasına ve yorgunluğuna bağlıydı ancak Azra'nın durumu çok daha kötüydü. Kaburgaları çatlaktı, eli kırılmıştı ve yarasından çok kan akması onu güçsüz bırakmıştı. Ölümcül bir durum olmadığından uyuması sorun değildi ancak Deniz yinede korkuyordu ve uyanmasını büyük bir sabırsızlıkla bekliyordu. Yangın hapishaneyi işleyişi bozacak duruma getirmemişti bu sayede mahkumlar başka hapishaneye nakledilmeden burda kalabiliyorlardı. Tam şu zamanlarda ise Azra ve Deniz revirde yan yana yatıyorlardı. Gecenin bütün sessizliği yerini Deniz'in ağzından dökülen kelimelere bırakmıştı. Deniz sırtını sonunda yatağa yaslayabildiğinde sözlerine devam etti:
"Biliyorum çünkü... Annen hiç böyle kitaplar okumadı sana." Ardından aklına kendi annesinin de ona bu kitapları okuyacak kadar yaşamadığı geldi. Gülümsedi. Acı dolu bir gülümseyişti bu.
"Zaten ben de Ec-" Durdu ve yutkundu. Gözlerini Azra'dan alıp ellerine çevirdi. Onu bu halde yatarken gördükçe içi daha da acıyordu. "Ecem'e okurken öğrendim böyle güzel kitapların varlığını." Gözünden bir damla yaş süzüldü Deniz'in:
"Ama biliyo musun, insanların hayatlarının bir kısmında bu kitaplardan okumaları gerek." Farkında olmadan oynattığı parmaklarını izlerken anlatmaya devam ediyordu.
"Özellikle bizim gibi çocuklukları kayıp olan insanların." Bir kez daha gülümsedi. Bu hıçkırıklıklarla ağlamak istediğinin bir belirtisiydi aslında. Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştı.
"Kayıp, yarım..." gözleri son bir kez Azra'ya kaydı, hala aynı şekilde yatıyor olduğunu gördüğünde ise ellerini yüzüne kapattı.
"Veya her ne boksa işte." Kendini sonunda bırakıp ağlamaya başlamıştı.
"Eksik..." kısık bir şekilde gelen bu ses Azra'ya aitti. Genç kadın araladığı gözleri henüz ışığa bile alışmamıştı ancak o Deniz'i görmeye çabalıyordu. Deniz ise duyduğunun paranoyalarından biri olduğunu düşünürken onayladı.
"Eksik." Dedi üzerine basa basa ve ekledi.
"Çok eksik..." Deniz gittikçe kontrolünü kaybediyordu. Azra ise yanına gitmek istiyor ancak vücuduna hakim olan acı onu hareket etmekten alıkoyuyordu.
"Tamamlarız boncuk..." dedi zorlukla.
"Nasıl olsa iki müebbetiz." Ardından gülümsedi.
"Vaktimiz bol."Bu gülümseme Deniz'in sesin gerçek olduğunu anlamasını sağladı. Yine de kontrol etmek üzere kıvır kıvır saçlarının arasına geçirdiği ellerini hafifçe çekti. Canı yanmıştı. Gerçekti.
"Kuti de var tabi ama, güvenemiyorum sana boncuk deşersin sen onu." Deniz kafasını hızla kaldırıp karşısında onunla konuşan, gülümseyen Azra'ya baktı. Mavi gözleri kocaman açılmış ve mutluluktan parlamaya başlamıştı.
"Sen iyisin." Dedi ve bulunduğu yataktan hızla kalktı.
"Ee bozar mı sandın acılar Denizcim?" Azra sonunda kendini kontrol etmeye başladığında sarılı duran elini fark etti.
"Hayır ben bu eli iyileştirdikçe kırılıyor ben anlamıyorum arkadaş." Sözlerini henüz tamamlamışken boynuna sarılan eller içini ısıtmıştı.
"Çatlak kaburgalar, kırık el, açık yaralar... Vücudunda parçalanması gereken başka bir bölüm kalmış mıydı halledeyim burdayken?" Az önceki gözyaşları yerini o eski gülüşmelere bırakırken Deniz Azra'nın saçlarına ufak öpücükler konduruyordu.
"Devam edersen boynum da kırılcak Boncuk." Dedi Azra ve sağlam eliyle Deniz'in elini tutup oturması için önüne çekti. Deniz yanına oturup Azra'ya bakmaya başladı. Uzunca bir süre bakıştılar. Aslında onlara çok uzun geliyordu bu, zaman durmuş ve onlara özel bir yer açmış gibiydi. Ancak geçen zaman bir iki dakikadan ibaretti
"Bi yerlerimizi kırmasak kitap okuyacağın yok be boncuk." Azra göz ucuyla hemen yanlarındaki 'Küçük Prens' kitabını gösterirken Deniz biraz sinirlenmişti.
"Uyanıktın ve ses çıkarmadın mı?" Azra ise durumu anlayınca acıyla birkaç kez inledi. Deniz'in gözleri korkuyla dolduğunda ise tuttuğu elini sımsıkı sardı.
"Sesin çok güzeldi.Bana güç veriyordu..." Deniz başını öne eğdi.
"Tamam her şeyi boşver. İyisin, iyiyim, e bizimkiler de iyi." Deniz bunları söylerken Azra'nın gözleri dolmuştu.
"İyi değilsin.Alp..." Deniz duyduğu isimle anında sinirlenmişti.
"Sevdirtme şimdi Alp'i." Dedi tek bir nefeste. Azra Deniz'den çektiği eliyle gözyaşını silerken cevapladı.
"Güzelim sanki o sevdirtme değilde si-" Deniz bir bakışıyla Azra'nın sözünü kesmeyi başardığında Azra da bu duruma şaşırmış ve gülüyordu.
"Her neyse." Dedi sert bir şekilde. Ardından ise sesi hemen yumuşadı.
"Ben ya seni kurtarıcaktım. Ya onu öldürücektim." Azra seçilmiş olmanın gururuyla gülümserken Deniz devam etti.
"Bir gün Alp'i öldürücem Azra ve buna kimse engel olamaz." Yutkunup gözlerini yavaşça yumdu.
"Ama o güne kadar. Burdayım, seninleyim." Azra gözlerini Deniz'in ellerine kilitlediğinde bileğindeki serum izini gördü. Ardından kolunda takılı olması gereken serumun yanda sallandığını fark etti.
"Denizcim iyi güzel ama şu serum sanki kolunda olmalıydı." Deniz yandaki seruma baktı.
"Benim çok bir şeyim yok ki. Yalan söyledim burda kalabilmek için." Azra tek kolunu kocaman yana açtı.
"Ya ben seni yerim. Hatta gel hazır yalnızken..." Deniz gülerek yataktan kalkıp kendi yatağına geçti.
"Yok öyle...Önce iyileşiceksin." Azra az önce mutlulukla açtığı elini aynı hızla ve pişmanlıkla yüzüne götürdü.
"Ya ayıp ediyorsun boncuk..."
"Etmiyorum güzelim...Etmiyorum." Azra derin bir nefes alıp yüzünü düşürdü.
"İyi öyle olsun. Hemşireler nerde ya?" Diye sordu donuk bir şekilde.Deniz dudaklarını büzerek bilmediğini ifade ettikten sonra yerine yerleşti.
"Bayadır yoklar ortada... Bilemedim ki."
"Bu bize Nihal Müdürümüzün bir lütfü olmalı." Dedi Azra gülerek.
"Zerrin olsa seni o halle odaya yollardı..." diye ekledi Deniz. Zerrin müdürlükten çıkartılıp hapishaneye atıldığından beri mahkumlar rahattı. Hele Azra ve tayfası için her şey çok daha rahattı. Etrafta istedikleri gibi at koşturabiliyorlardı. Nihal ise hapishanenin adını çıkaracak olaylar olmadığı sürece pek umursamıyordu.
"Öğ...İllet Zerrin." Dedi ve kötü günleri anımsadı Azra.
"Neyse bizim odamıza gitmemiz lazım." Deniz gülümsedi.
"Odalarımıza güzelim.... Odalarımıza." Azra ise bu durum karşısında mızmızlanan bir çocuk gibi tavırlar sergiliyordu.
"Ya Deniz ben ne diyorum sen ne diyosun." Deniz ise eğlenmeye devam ediyordu.
"Ne diyorum boncukkk..." dedi Azra'yı taklit ederek.
"Ne biliyim saçmalıyorsun işte. Yani sökücem şimdi o boncuk boncuk gözleri..." Azra iyice saçmalayınca Deniz ufak bir kahkaha attı.
"Hadi ya nasıl sökücen acaba." Azra kaburgaları yüzünden yatakta doğrulamamadığını fark ettiğinde bir miktar sinirleri bozulmuştu. Deniz ise olayı daha fazla uzatmanın anlamsız olacağını düşünerek konuştu.
"Neyse söyle hadi neden bloğa dönmemiz lazım." Azra kırık elini işaret etti üzgün bir şekilde.
"Neden olucak Kuti havlamaya yer arıyor zaten. Orda daha güvendeyiz." Deniz söylediklerini onaylayan bir bakış atıp hemşireyi aramak adına yatağından kalktı. Aradan bir süre geçtiğinde yanında hemşire ile geri geldi. Kontrollerin bitişinin ardından Azra koğuşa dönmek istediğini aksi halde hayatının tehlikede olduğunu söylediğinde hemşire biraz şaşırmış ve korkmuştu.
"Yani eğer istersen sabah seni aldırabilirim tabii ama kendine bakacak durumda değilsin Azra." Azra'nın cevabı hazırdı.
"Bizimkiler bakar." Dedi hiç duraksamadan. Ardından pekiştirmek adına eliyle Deniz'i gösterip tatlı tatlı konuştu.
"Hatta Boncuk da bakar... Siz dert etmeyin yani hemşire hanım." Deniz ise hemen devam etti
"Bakarım tabii. Hemde çok iyi bakarım hiç sizden eksik olmam." Hemşire gülümseyerek onayladı.
"Benim için bir sorun yok. Sabah kapılar açılınca iyice nelere dikkat etmen gerektiğini anlatır yollarım sizi koğuşunuza." Deniz ve Azra minnet dolu gözlerle hemşireye bakarken o çoktan kalkıp dinlenme odasına doğru yolunu almıştı.
"Özledim be bizimkileri." Dedi Azra içten bir şekilde.
"İnsan ailesini özlemez mi?" Dedi Deniz elini yatmakta duran Azra'nın elinin üzerine koyarken.
"Bazı aileler özlenmez ama Boncuk..." dedi Azra derin bir nefes verirken.
"Küçük Prens diyor ki" dedi Deniz onları gecenin başına götüren ancak bu sefer gözyaşından çok sevgi bulunduran satırları aklından geçtiği haliyle okumaya başlarken.
"İnsan bir çiçeği severse, milyonlarca yıldızda yalnız tek bir çiçek açarsa, işte o yıldızlara bakarak mutlu olur. Kendi kendine şöyle der: 'İşte orada, o yıldızlardan birinde benim çiçeğim var'" Azra elinin üzerinde bulunan ele ufak bir öpücük konduruyor gülümserken. Deniz ise başparmağıyla Azra'nın yanağını okşarken devam ediyor.
"Yani güzelim. Evet milyonlarca yıldız var ancak önemli olan senin o gülü koyup değer verdiğin yıldızın hangisi olduğu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AzDen / Rağmen
FanficDeniz'in planı mükemmel bir şekilde işlemişti. Son aşama olarak çıkartılan yangın sayesinde hızla kaçışına doğru ilerlerken, arkasından gelen ses ile olduğu yerde kaldı. "Deniz! Azra hala çıkmadı." Tw:@mssseries