8.0

1.2K 108 62
                                    

●●

"Buna devam edebileceğinden emin misin?"

"Tanrım, bilmiyorum. Ne yapacağımı gerçekten bilmiyorum. Her şey çok karıştı."

"Aslına bakarsan her şey çok açık ama sen salaksın,"

Will, bakışlarını yaslandığı koltukta uzanan Autumn'a çevirdi. Autumn, nutella dolu kaşığını ağzına aldı ve Will'e baktı. Ardından göz devirerek çikolatayı yedi ve kaşığı kavanozun içine bırakarak Will'e doğru eğildi.

"Ya sen cidden aptalsın, Byers."

"Bana yardım etmen gerekmiyor mu senin?" diyerek çıkıştı Will, Autumn'a.

"Ya sen onu seviyorsun ve o da seni. Neden çocuk gibi uzatıyorsunuz? Anlamış değilim cidden."

"Nasıl bu kadar eminsin? Belki de lisedeki gibi benimle dalga geçiyordur."

"Ay sen ciddi aptalsın!" dedi ve hızla ayağa kalkıp sehpanın üzerindeki telefonu Will'e verdi.

"Ara."

"Ne?"

"Ara onu, William."

"Ne diyeceğim peki?"

"Ona her şeyi anlat."

"Tanrım, bunu yapamam."

"Neden?!"

"Çünkü çocukca bir davranıştı ve bilemiyorum..."

"Ah, dostum!"

Autumn, Will'in yanına oturdu ve elini destek olurcasına omuzuna koydu.

"Ben senin yanındayım. Onu ara ve her şeyi anlat. Neden ondan uzak durmak istediğini söyle, gerçi çok salakça bir düşünce yüzündendi ama neyse."

Will, birden kendisine cesaret gelmiş gibi gülümsedi ve telefonun rehberine girip onun ismini aradı.

Mike Wheeler

Mike'ın numarasını, onun arkadaşı Dustin'den almıştı. Bahanesi ise çok klişe ama Dustin üzerinde etkili olan bir şeydi.

**

"Şey, selam."

"Hey, merhaba. Seni hatırladım. Lisede aynı okuldaydık."

"Ah, evet."

"Nasılsın? Çok yakışıklı olmuşsun, dostum."

"Teşekkür ederim. Sen de öyle."

"Nasıl gidiyor?"

"İyi, güzel. Şey, aslında senden bir şey isteyecektim ben."

"Tabii."

"Mike'ın telefon numarası sende var mı?"

"Evet. Neden?"

"Ya, geçenlerde karşılaştık ve baya sohbet ettik. Benim telefonumu aldı ama onunki bende yok. Birlikte ortak bir proje hazırlayacaktık da."

"Hâlâ seni aramadı ve proje günü geçiyor, değil mi?"

"Kesinlikle. Klasik Mike, bilirsin."

**

"Numarayı almam tereyağından kıl çeker gibi olmuştu yani."

"Senden korkulur, Byers."

Will, gülerek ayağa kalktı ve Autumn'un yanağına bir öpücük kondurdu.

"Her şey için sana minnettarım, Autumn. Benim için değerin çok büyük."

Autumn, gülümseyerek karşılık verdi. Will, odasına gitti ve Mike'ı arayıp telefonu hoparlöre aldı, yatağın üzerine bıraktı. O sırada bir kot pantolon ve beyaz salaş bir tişört giydi.

"Byers?"

"Neredesin?"

"Ne?"

"Neredesin?"

"Bu seni ilgilendiriyor mu?"

"Neredesin, dedim!"

"Neyin peşindesin sen?!"

"Seninle konuşmam gerek."

"Ne hakkında?"

"Çok önemli, Mike."

"San Diego'dayım, Will."

"Tamam. Gelirim. Sen tam yerini at bana."

"Ciddi değilsin, değil mi?"

"Şaka yapıyormuş gibi bir sesim mi var?"

"Ne yapacaksın buraya gelip? Neden geliyorsun peşimden?"

"Konuşmamız gerek." diyerek saçını düzene soktuktan sonra ufak bir sırt çantası hazırlamaya başladı, Will.

"İstediğin oldu. Peşini bıraktım. Beni görmeyeceksin, dedim ve sana son mesajı attım. Neden şimdi peşime düşüyorsun?"

"Hiçbir şey göründüğü gibi değil."

"Bu konuşmadan sıkılmaya başladım."

Will, çantanın fermuarını kapattı ve omuzuna taktı. Ardından telefonu eline aldı ve hoparlörden çıkarıp kulağına tuttu.

"Tam adresini at, yola çıkıyorum."

"Sen ciddisin."

"Beni dinlemiyor muydun sen?"

"Gelip ne yapacağını söylemeyecek misin?"

"Konuşacağım."

"Seni salak! Ne konuşacaksın gelip? Neden benim için buraya gelesin ki?! Ya da ikinci soruyu boşver. Birinciyi cevapla!"

"Bizi konuşacağım, Wheeler,"

Will, evden çıkmadan Autumn'a gülümseyip öpücük gönderdi ve kendisini nemli havanın ortasına attı.

"Bizi."

●●

































Why Not? | BylerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin