Gecenin 3'unde anca yurt odama yerlesebilmistim. bambaska bir ulkede bambaska bi duzenle yeni bir hayata baslama fikri Turkiye'deyken bu kadar korkunc gorunmuyordu. sanirim okul saati yaklastikca artan heyecanim bu korkuya sebep oluyordu. uyumak icin yataga girmistim ama yarin yasiyabilecegim tum olaylari dusunmek uykumu kacirmisti. ya beni dislarlarsa veya benden hoslanmazlarsa ya da ingilizcem zannettigim kadar iyi degilse... her seyi uykulu beynimden uzaklastirip sakinlesmeye calistim ve sonunda uyuya kalmisim.
sabahin 7 'sinde calan telefonumu zar zor duymustum ama gozlerimi acar acmaz yabanciladigim yer sayesinde hemen aklim basima geldi ve yataktan firlarcasina kalktim. aynanin karsisina gecerek 2 ay onceden hazirladigim 'ilk gun kiyafet'lerimi giydim ve makyaj yapmakla yapmamak arasinda kaldim. hafif bir makyaj yapip kendimi hazir hissedene kadar kapinin onunde durdum. sonunda kitaplarimi ve cantami hizla alip kapiyi actim. tam anlamiyla sudan cikmis balik gibiydim. nefes aliyordum ama yetersiz geliyordu. sanki oksijen bile ingilizceydi ve ben anlayamiyordum. ispanyol oldugunu dusundugum bi kiz gelip ' welcome to hell caliente' diyip gitti. cehenneme hos geldin pek iyi bi karsilama olmasa da seksi kismi nedense kendimi kabullenmis hissettirtmisti. yurumeyi yeni ogrenmis cocuklar gibi minik adimlarla ilerliyordum. bir kac amerikan aksanli kizdan da selam alinca korkularim yerini umuda birakiyordu. yuzumde aptal bir gulumsemeyle okulun bahcesine girdim. ilk is ogrenci islerine gidip kaydi tamamlamak ve bana ait olan dolabin yerini ogrenmekti. hafif kilolu ve sevimli bi bayan beni karsiladi ve okulla ilgili kurallari vs anlatip sans diledi. icimde bir guven patlamasi yasiyordum adeta her sey iyi olacakmis gibi hissediyordum. bana ait olan dolabi bulup actim. kucucuk metalik kutuyu bi anda sahiplenmistim. kitaplarimi' ailemin fotograflarini ve tabii ki ulkemin bayragini astim. bu kucuk kutu sanki beni ozetliyordu. bi kac dakika hayran hayran izledim dolabimi. ders saatinin yaklastigini gorunce kapagi kapattim ve yan taraftaki cocugu farkettim. benden uzun, siyah saclari joleli- garip bir sekilde tarz yaratmisti- ve yapiliydi. gozleri yesil gibiydi ama emin olmak zordu. gomleginin uzerindeki suveter onu olgun gosteriyordu ya da son sinifti. goz goze gelince kalbim fazlaca hizli atmaya basladi. ayni anda birbirimize gulumsedik. bu gune kadar yanaklarimin boylesine alev aldigini hatirlamiyordum ama su an kizardigimi cok iyi biliyordum. umarim sabah surdugum pudra ise yariyordur diye dua etmekten baska sansim yoktu. dolabi kapatip yanima dogru geldi ve 'hey' diyip elini uzatti. ingiluzce konusmak zaten zorken bu durumda daha da zorlasiyordu. ben de elimi uzatip 'hey' dedim. aklima adimi soylemek bile gelmiyordu. suratima yapisan o salak gulumsemeyi durduramiyordum. sonunda elimi birakti ve ' Blaine ' dedi. once heyecandan olsa gerek adini soyledigini anlamayip anlam dusunmustum ama bu arayis allahtan uzun surmedi. ' Hayal ' dedim ve zevkle tepkisini bekledim. kaslarini catip ' sen ogrenci degisimiyle gelenlerden misin?' diye sordu. ' evet,Turkiyeden '
' adim ne demistin?'
' Hayal, yani anlami dream oluyor. '
' hm demek dream. ne kadar hosmus, sana direkt Dream desem sorun olur mu?
' hayir, diyebilirsin'
gozleri kesinlikle yesildi ve son sinif olma ihtimali yuksekti. bu sessizlikte ne diyebilirim diye dusunurken ' hangi sinifa ' diye sordu. 'avrupa cografyasi ama once bulmaliyim' dedim. 'beni takip et o zaman' diyip yurumeye basladi. yan yana yuruyorduk. bir kac arkadasiyla selamlasmisti. sonunda sinifin onune geldigimizde ' senin sinifin burasi ben karsida olacagim, istersen bir ara ugrararsin' diyip elini uzatti. tekrar elimi uzattum ve bu sefer ellerinin ne kadar sicak oldugunu fark ettim. ' mutlaka gelecegim.' dedim ve sinifa gectim. sinifa girince kendimi yabanci hissettim, tekrar. ve o anda fark ettim ki yabanci hissetmedigim tek yer Blaine'nin yaniydi. ama her sey cok hizli gelisiyordu. bu kabullenislerim en az 3 ayimi almaliydi 3 dakikami degil. amerikanin havasindandir herhalde diye dusundum. bos sira ariyordum gozlerimle ki sarimtirak mavi gozlu ve cok seker bir cocuk dikkatimi cekti. normal durusu bile mutluydu. ince ve kivrak hareketleriyle dikkatleri uzerine cekiyordu! gulumsedim ve arkasindaki siraya oturdum. arkasini donup 'merhaba ben kurt hummel!' dedi.
Kurt gaydi ve saklamiyordu. once buranin bu tarz olaylari kabul ettigini dusunsem de koridorda bir kac kendini begenmis tipin Kurt'e attigi bakislari gorunce pek de oyle olmadigini anladim. Derste biraz zorlanmistim ama yavas yavas bu zorlugu da atlatacaktim. Kurt cana cok yakindi ve Turkiye hakkinda pek bilgisi yoktu. ona seve seve ulkemi, sehrimi, kulturumu anlattim ve buyuk bir dikkatle dinledikten sonra sorular sormaya basladi. ama beni bozguna ugratan soru escinsellere karsi nasil davranildigiyla ilgili olandi. cevap veremedim ve ' buradakiyle ayni.' diyip gecistirdim. o an kapinin onunde durani gorunce kalbim yeniden hizla atmaya baslamisti. 'Blaine' dedik fisildar gibi ayni anda kurt'le. kurt bir bana bir blaine'e bakip 'tanistin mi?' diye sordu. ' aa, evet. siz tanisiyor muydunuz?'
' oyle de denebilir.' ayaga kalkip ' izninle.' diyip Blaine'e dogru gittim. kurt'un surati asilir gibi oldu ama uzun surmedi.