Blaine:
Dream'i ve Kurt'u tuvaletin kapisinda beklerken telefonum caldi. arayan babamdi. babam! benimle yuz yuze bile konusmak istemeyen babam. telefonu acmakla acmamak arasindaydim. belki de calip calip kapanmasini bekliyordum. ama kapanmiyordu, tekrar tekrar ariyordu. sonunda cesaretimi toplayip actim.
' Blaine, oglum.' bana oglum mu demisti?!
' evet?'
' sen musait misin? konusabilir miyiz?'
' tabii, dinliyorum.'
' tamam seni almaya geliyorum. yarim saat sonra okulun onunde olurum.' babam okuluma gelecekti. babam DEVLET okuluna ve BENİM icin gelecekti. telaslanmali miydim bilmiyordum ama heyecanlandigim kesindi. tuvaletin kapisini acip ' benim acilen cikmam lazim.' dedim. ah tanrim bu adamdan o kadar nefret ediyorum ki. ondan bu kadar nefret ederken hala beni yonetebilmesinden nefret ediyorum. ne kadar hizli ya da yavas yurudugumu bilmiyorum ama bahceye ciktigimda o siyah cipi gordum. yanina gittigimde sofor arabadan inmisti ve babamin kapisini acti. aman tanrim babam tum okulun onunde kendini gosteriyordu. bir an icin acaba artik benden utanmiyor mu diye dusundum ama bu imkansizdi. arabadan inip tam karsimda durdu. onun bakislarinda genelde kucumseme oldugu icin dik durma ihtiyaci hissediyordum ama su an ilk kez babam bana bakiyordu. BANA bakiyordu. beni anlamaya calisiyordu. umarim tum bunlari ben uydurmuyorumdur diye gecirdim icimden. babam hala beni inceliyordu ve ' kibar ' bir harekette bulunmanin tam zamaniydi. sag kolumda asili duran cantami sol omzuma yumusak hareketlerle alisim her zaman onu cileden cikarmisti ama bu sefer olgun bir gulumsemeyle karsilamisti. olanlara inanamiyorken babam bana yaklasti ve sarildi. sarildi! ve beni teselli eder gibi kucaginda salliyordu. bunu 12 yil once yapmasi gerekiyordu ama su an ben zaten 6 yasindaki o kucuk cocuk gibi hissediyordum. nihayet babamin sevgisini hak etmis kucuk oglu. toparlanmam biraz zaman aldi ama kendimi geri cektim. babamin gozleri dolu dolu olmustu. su an yasadiklarimiza inanamiyordum. intikam almak istiyordum ben. beni kabullenmesini degil. arabaya bindik ve babamin beni ilk kez bir erkekle gordugu hatta opusurken gordugu lokantaya gittik. pek kalabalik sayilmazdi ama babamin benimle gelmeye utanacagi kadar insan vardi. bir masaya gectik. hala ne o ne ben konusmustuk. hemen onumuze menuler geldi. siparisleri verdik ve hemen hazirlanmisti. Anderson olmanin faydalari, beklemen gerekmez, hicbir sey icin. babam kirmizi sarabindan bir yudum aldi. kendini konusmaya hazirladigi belliydi. tepkisiz bir sekilde karsisinda oturmus onu izliyordum.
' benim sana soylemem gereken bir sey var.'
' dinliyorum, baba.' gozlerimin icine bakti. bunu en son agabeyim oldugunde yapmisti. gozlerimin icine bakmis ve ' kahretsin, sadece sen kaldin.' demisti. o zaman ben de intihar etmeyi dusunmustum ama bu zevki ona tattirmak istememistim. ustelik bunu 6 yasimdayken dusunmustum. 6 yasimdayken neler dusunmustum ve su an tek tek elde ediyordum kendimce basarilarimi.
' ben, bir sorunum var. ben kanserim.'
basima agrilar girmisti. babam bir seyler daha soyluyordu ama anlamiyordum. dudaklarini okumaya calistim ama olmuyordu. bu ilahi adalet mi oluyordu. anneme yaptiklari yuzunden babam kanser mi olmustu? peki onun olumu nasil olacakti? gozlerimi kapatip beynimi duzene sokmaya calistim. actigimda babam yanima gelmisti. bana sarildi ve bir seyler soyledi. hisimla ayaga kalktim ama basim deli gibi donuyordu. ayakta kalmaya mecalim yoktu ama onun karsisinda yere yigilamazdim. onu orada birakip ciktim. cigerlerime bir seyler oluyordu. kollarima ve ayaklarima agirlik baglanmis gibiydim ve yon kavramim tamamen karismisti. nereye gidecektim simdi? eve mi okula mi? su an Seb'e ihtiyacim vardi ama o da muhtemelen ozel dersdeydi. telefonuna ' beni mutlaka, hemen ara' diye mesaj biraktim ve yurumeye basladim. nereye gittigimi ben de bilmiyordum. henuz on onbes adim atmistim ki telefonum titremeye basladi. arayan Seb'di.
' Blaine?'
' evet Seb, sey eger musaitsen yanima gelebilir misin diyecektim de.'
' acil mi?'
' sanirim... yani sana ihtiyacim var.'
' tamam. neredesin?'
' breadstix'e dogru gidiyorum. orada bulusalim mi?'
' tamam, onbes dakikaya oradayim, gorusuruz.'
Sebaatian'i da buyuk ihtimalle derslerinden alikoymustum ama su an o kadar cok ihtiyacim vardi ki biriyle konusmaya. cafe'ye girip kendime bir sicak cikolata aldim. uzun zamadir cikolata yemiyordum. abim bana ' ne zaman uzulursen bir cikolata ye, iyi gelir.' demisti. acilarimizi hep cikolatayla kapatmistik. intihar edecegi gun de yanima gelip tum cikolatalarini bana devrettiginu cunku artik kendisinin buyudugunu ve buyumenin uzuntuyle cikolatasiz bas etmek oldugunu soylemisti. o gun eger cikolata yemeyi birakirsam olecegimi dusunmustum. o gunden sonra her gun bir cikolata yemeyi aliskanlik haline getirmistim bir cocuk gibi. cikolatanin tatlisi ya da dusuncelerim burnumda bir siziya sebep olmustu ki Seb geldi. telasli gozlerle bana bakiyordu. elimle oturmasini istedim. oturup hicbir sey demeden beni izliyordu. ne diyecektim ki? bir kac kere konusmak icin agzimi actim ama kelimeler cikmiyordu. Seb artik dayanamayip ' Blaine artik soyle sunu.' diyince kelimeler agzimdan tam anlamiyla dokuldu.
' babam kanser.' Sebastian oylece suratima bakiyordu. derin bir nefes alip verdim.
' ben.. ben ne diyecegimi bilmiyorum dostum ama...'
' tamam Seb, bir sey soylemen gerekmez. ben sadece onun olecegini ogrenince rahatlarim sanmistim. ama oyle olmadi.' konusmak gittikce zorlasiyordu. gozlerimde birikmis olan yaslar akmak icin yol ariyordu ama gozlerimi kapatamiyordum. o adam icin aglamayacaktim. annemi kaciran, kardesimi olume surukleyen o adam icin aglamayacaktim. o hicbirimiz icin uzulmemisti bile. Seb yanima dogru geldi kolunu omzuma koydu. ama onu siginak olarak kullanamazdim. o da babamdan ne kadar nefret ettigimi biliyordu. babamdan aldigim bu intikam planini hayata gecirirken ilham kaynagim olmustu Sebastian. su an neler hissettigimi tahmin edemez bile. gozyaslarim artik akiyordu. kendime hakim olamıyordum. omuzlarım sarsılıyordu. hıçkıra hıçkıra aglıyordum. Seb daha sıkı sarılmıstı bana.