Hozier - From Eden
Do Kyungsoo şi'nin hayatında ne ölçüde yer sahibi olduğumu bilemem, onun hayatımda istesem de istemesem de yer edinen biri olduğunu fark ettiğimde kendi hayatımdaki yerimi bile henüz çözemeden onlu yaşlarına yaklaşmış minicik bir akraba evliliğiydim. Sene 2002'ydi, televizyonda Dünya Kupası cereyan etmektedi. Güney Kore'nin Türkiye'den sekizinci saniyede yediği golden hemen sonrasıydı. Besin yetersizliği yüzünden acil servise düşmüş büyük bir utançla babamın sınırlarımızdan geçirtmek için bakanlığı devreye soktuğu bir doping serumu sömürmekteydim.
Onu ilk kez gördüğümde annesiyle babasının ortasında gururla gezdirdiği ayaklı bir olimpiyat meşalesinden farksız biriydi. Annesi babası ve kendisi mahşerin üç atlısı gibi babamın parayı basıp bizi çıkarttığı özel kattan içeri girdiler. Üzerinde kaşe gri bir kaban vardı, saçları düzgünce jölelenip taranmıştı, son düğmesine kadar iliklenmiş siyah bir gömlek ve cilalanıp parlatılmış makosenler giyiyordu. Bu mevzudan sonraki beş ay boyunca Chanyeol'e dumanların içinden çıkıp geldiğine dair yeminler ettim. Bana hiçbir zaman inanmadı.
Annesi beni öptü, jet sosyetenin geneline hakim samimiyetsiz ve tek yanaklı bir öpücüktü, babası saçlarımı okşadı, babamla zengin zengin gülüştüler ve Kyungsoo şi'yi bir anda yanımdaki sandalyede bacak bacak üstüne atmış ikimizi ise odada sus pus ve yalnız otururken buldum. Ya da o kendisini öyle buldu, bilmiyorum. Kyungsoo şi'nin şanı geçmişteki puslu günlere dayanır, dolayısıyla dünya gözüyle kendi rızasıyla sosyetenin bebeleriyle konuştuğu görülmüş iş değildi. O zamanlar henüz sikimle düşünmeye başlamamıştım, aramızdaki yaş farkı o dönemlerde uçurumdu ve herif kaşe kaban giyiyordu.
Birkaç saat önce ölümden dönmüş bendenize dökmediği ecel terini kılını bile kıpırdatman döktürdü bu yüzden. Bir süre öylece sessiz kaldık, serumumu yudumlamaya devam ederken gözlerimi bile kırpmadan ekrandaki maçı izlemeye devam ettim. Gözlerinin benim üzerimde olduğunu ve beni süzdüğünü biliyordum.
Bu huzursuz sessizlik bir anda deli dürtmüş gibi kalkıp camı açmasına kadar sürdü. O ana dek nefesini tuttuğunu da o zaman fark ettim, camı açtıktan sonra derin derin soludu ve bana kısa bir bakış attıktan sonra ''Bir şey söylememem gerekir'' dedi. ''Ama bu kokan sen misin?''
Sizde olup başkasında olmayan mevzu sizi gündem malzemesi haline getirecek kadar büyükse sindirene özetle büyüyüp kabullenene kadar geçen süreçte saldırganlaşmak bu işin raconudur. Ben de daha saldırgan ve daha korumacıydım, tüm gücüm tükendiği için sessizleşip duyduğum her şeyi kabullenmeye ve duymamazlıktan gelmeyi öğrenmeye alışmadan hemen önceki evreydi bu. Acımasız, saldırgan, daha sarkastiktim ve canım yanmıştı.
Canım yandığı için açıkça taşak geçerek neden takım elbise giydiğini sordum, babasının ilk izlenimin önemli olduğunu söylediğini söyledi, neyin ilk izlenimi olduğunu sorduğumda kızardı ki bunu hala tatlı buluyorum. Çünkü yıllar onu utanma duygusundan yoksun bir ayıya dönüştürdü. Onun hakkında tatlı bulabildiğim şeylerin sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor, bu yüzden bu tip hatıralara sahip çıkmak durumundayım. Hiç gücenmeyince aynı tavırla makosenlerinin ne işi olduğunu sordum, kendi zevki olduğunu söyledi, hala o makosenleri saklıyor. Annesinin anneme söylediğine göre hepsini saklıyormuş. Çatlak.
İşte böyle, onunla bir odanın içinde yalnız kaldığımız anların ilk seferinde birbirimizi aşağılayarak geceyi birbirimize zehir zıkkım ettik, beni ağlattı, ikinci seferindeyse göz göze gelmemiz beni altına almasına yetti, çıldırmış gibi boynuma saldırdı. İkisinden de çıkardığım bir ders varsa o da üçüncüsünün olmayacağıydı. Ama oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
aya benzer yüreğim
Fanfiction''bu ay çöreği çok çirkin'' ''kaderi bu sana benzettim'' ''aya yani'' ''gece güneşini tercih ederim''