1. BÖLÜM

650K 20K 7.9K
                                    

İyi okumalar :)

"Değerli yolcularımız, uçağımız Heathrow Havalimanı'na iniş için alçalmaya başlıyor. Lütfen kemerlerinizi bağlayın ve koltuklarınıza yaslanıp uçuşun keyfini çıkarın."

Elimi kemerime sıkıca kenetlerken izlediğim çizgi filmlerdeki uçak sahnelerini aklıma getirmemeye çalışıyordum. Beklediğimin aksine yavaş bir iniş yapan uçak, tekerleklerinden çıkan seslerin kesilmesiyle birlikte tamamen durdu. Kapılar açıldıktan sonra, yüzüme yayılan büyük bir gülümseme eşliğinde hayatıma bazı güzellikleri getirirken, bazılarını da götürecek olan şehre ilk adımımı atıyordum. Her şeyin güzel gittiğini düşünürken, merdivene ters bir şekilde basıp, önümdeki yolcunun üstüne düşmem hiç hoş olmamıştı.

Gülsem mi yoksa ağlasam mı karar veremediğim şu dakikalarda, bizden önce inen insanların bakışlarını üzerimde hissediyordum. Hemen toparlanıp, "Bendeki bu şanssızlıkla, hiç tanımadığımız paşa dedemizden miras kalacak olsa mal değil, borç kalır," diye söylenerek havalimanının büyük kapısına doğru ilerlemeye başladım. Yakınlarını bekleyen insanların bulunduğu yere girdiğimizde, elinde bizim isimlerimizin bulunduğu bir kağıtla dikilen birini görmüştük. Bizi almak için gelecek görevli bu olmalıydı.

Selam verdiğim çocuk şaşkın şaşkın yüzüme bakarken konuşmaya başlayan abim, ondan beklemediğim bir performans sergiliyordu. Anladığım kadarıyla çocuk Türkçe bilmiyordu, anlamadığım şey ise abimin nasıl bu kadar iyi İngilizce konuştuğuydu.

"Okunmuş sözlük mü yedin be abi?"

Görevli ile olan konuşması bittiğinde bana dönebildi. Hep birlikte bekleme salonuna geçerken abim telefonuyla ilgileniyordu. Salondaki koltuklardan birine oturdum. Bu sırada, telefon ısrarla çalmaya devam ediyordu.

"Açsana şu telefonu," dediğim abim telefonun ekranını bana döndürerek, "Yağız görüntülü arıyor. Bugün geleceğimizden haberleri yok, açarsam durumu anlar," dedi. Kısa bir süreliğine kesilen aramanın yerini dolduran mesaj sesini duyan abim huysuzlanarak, elini cebine attı. Gelen mesajı sesli bir şekilde okuduğunda tüm salonu kaplayan kahkahamı durdurmak için su şişesini ağzıma tıkadım. Mesajda, "Tekrar aradığımda o telefon açılmazsa anneni arayıp, oğlun kız kaçırdı, şu an tuvalette imam nikahı kıyıyorlar; yakalanmazlarsa Allah, yakalanırlarsa kızın belalı abileri çarpacak, derim." yazıyordu.

Bu tehdidi ciddiye alan abim, aramayı yanıtlamak zorunda kaldı. "Ne var Yağız, ne?!"

"Ne işler karıştırıyorsun sen?" diyen Yağız bir süre konuşmadan bekledi. Kamerada gözükmemeye çalışarak telefona baktım, fıldır fıldır oynayan mavi gözleriyle ekranı inceliyordu. "Neyse, sana sipariş vermek için aradım. Haftaya gelirken bana pastırma getirmen gerekiyor. Bolca getir ama. Hepsini yiyip, Müdür Bey'e koltuk altımı koklatacağım."

Pastırma yedikten sonra oluşan o koku göz önünde bulundurulduğunda güzel bir işkence yöntemiydi.

İki saattir bu sebepten arandığına sinirlenen abim, "Senin etlerini tuzlar, sonra da kurutup pastırma yaparım. Kapat şu telefonu!" diyerek kendine has tehditlerinden birini savurdu. Telefonu kapatmak için hamle yaptığında konuşmaya devam eden Yağız, "Ne yapayım, ben bu müdürle baş edemiyorum artık. Numaramı telefonuna "Sarışın Bomba" diye kaydettiğim günden beri benimle uğraşıyor."

"Uğraşır tabii, gecenin bir yarısı adamı arayıp eşiyle arasını bozdun," diyen ses bir kıza aitti. "Ekranda "Sarışın Bomba" yazısını görünce kadın ne hissetmiştir tahmin edemiyorum," diye devam etti sesin sahibi.

"Asıl olay attığı mesajdaydı bence. Adama, "Yarın tanışmamızın ikinci yıldönümü. Bu özel günü sinemaya giderek kutlamaya ne dersin?" yazmış."

Türk'ün Londra'yla İmtihanı (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin