-kim jungwoo
kıyafetlerimi olabildiğince hızlı bir şekilde elime geçen ilk çantaya yerleştirirken, arkamdaki gölgeyle irkilerek durdum. "arkadan sessizce yaklaşmayı ne zaman keseceksin?"
jae kıkırdayarak bedenini yatağıma attı ve omuz silkti. göz devirip işime devam ettim. her şey tamam olduğunda, fermuarı çekip derin bir nefes alarak köşedeki sandalyeye oturdum. yorulmuştum ama fazla şey aldığımdan falan değildi. Yukhei'den adresi alır almaz büyük hızla her şeyi halletmeye çalışmıştım. halletmiştim de ama dediğim gibi, yorgundum.
"nereye gidiyorsun?"
dilimi kuruyan dudaklarımın üzerinde gezdirdim ve kafamı yavaşça geriye attım. "Çin."
hızlıca yerinde doğruldu. "ne?"
omuz silktim. şaşırmakta haklıydı. birincisi, orada bir yalınım olmadığını biliyordu. ikincisi, korede bile bildiğim birkaç sokak dışında bir yere gitmeye çalışınca kaybolduğumun farkındaydı. kısa süreli bir sessizliğin ardından ayağa kalkıp yanıma geldi."bir dakika bir dakika. ne?! Çin mi?"
"duydun işte." diye mırıldandım huzursuz bir şekilde. sonraki bir saat içersinde olan biteni tüm detayıyla anlatmıştım ona. sözlerim sona erdiğinde, hafifçe sırıttı.
"aman tanrım! ondan hoşlanıyorsun! şu haline bak, anlatırken bile korkudan bembeyaz oldun."
"ben zaten beyaz tenliyim." diye homurdandım. ama ne yazık ki bu sefer her zamankinin aksine 'saçmalama' diyememiştim. demek istemiştim, ama sadece istemiştim işte...
—
Genç çocuk hasta yatağında öylece uzanırken, heyecandan kalbinin boğazında attığını hissediyordu. Jungwoo'ya hastalığından bahsederken, geleceğini söylemesi son beklediği şeylerin arasında bile yer almıyordu. titrek bir nefes verip bakışlarını ellerinden çekti ve ayağa kalkıp aynanın karşısına geçti. hazır olmak için neredeyse yarım saati vardı, Renjun on beş dakika önce Jungwoo'yu almak için yanından ayrılmıştı. normalde asla umrunda olmazdı ama bu gün, sevdiği çocuğa az da olsa iyi görünmeliydi.
çok kısa bir duşun ardından doktorlardan izin alarak uzun zamandır üzerinde olan hasta kıyafetlerinden kurtuldu. dar siyah bir pantolon, üzerine mavi bir tişört geçirdi. asker yeşili ince ceketini giydiğinde de, kombini tamamlanmıştı. bacaklarını saran kot, dar olmasına rağmen o fazla zayıfladığı için vücudunu tam olarak sarmıyordu. sadece o günlük, buna takılmamaya karar vererek dolabına ilerledi. titreyen ellerle en üstteki çekmeceyi açtı, en özenle sakaladığı peruğunu yerinden aldı. kendi başına takamayacağının farkındaydı, hiçbir zaman tam olarak başaramamıştı.
usulca odasının kapısını araladı, ve en başından beri kendisiyle ilgilenen hemşireyi hemen karşıda görünce rahatlayarak gülümsedi ve onun da kendisini görmesini bekledi. tam olarak üç saniye sonra göz göze geldiklerinde, otuzlu yaşlarının ortasında olan kadın fazla bekletmeden yanına gelmişti. "bir şeye mi ihtiyacın vardı tatlım?" dediğinde Yukhei gülümseyerek başını salladı. "peruğumu takmama yardım edebilir misiniz acaba?"
kadın buruk bir tebessümle odaya girdi ve ardından kapıyı kapattı. çocuğu yatağa oturup küçük uğraşlar sonucu peruğunu da taktığında, gencin ayaklanıp aynaya gidişini izledi. "kime hazırlandın sen bakalım?"
Yukhei aynada dikkatla kendisini izliyordu o sırada. "bir... bir arkadaşım gelecek de. kötü gürünüp onu korkutmak istemem."
kadının suratındaki imalı sırıtışı görmedi. onun yerine "makyaj yapsam sorun olur mu?" diye mırıldandı usulca. cevabı fazla beklemedi. "hiç sanmıyorum, yardımcı olmamı ister misin?"
"evet, lütfen"
—
bir saat geçti. iki farklı bedende, iki farklı kalp birbirinden habersiz büyük bir heyecanla atıyordu. Yukhei sürekli cama gidip gelen giden var mı diye kontrol ediyor, Jungwoo ise sürekli Renjun'e ne kadar kaldığını soruyordu.
nihayet, hastaneye adım attılar. Jungwoo derin bir nefes aldı. ellerinin titrediğini hissedebiliyordu. onu ilk gördüğünde, ne söylemeliydi? ya da ne yapmalıydı? sarılmalıydı? kuru bir 'merhaba'?
iki kat yukarı çıkıp uzun koridorda ilerlediler.
sondan üçüncü, gri kapılı oda. küçük aralıktan ince bir şekilde yere düşen loş ışık gölgesi. içeride bir, dışarıda bir titreyen beden. büyük bir gümbürtüyle çarpan iki kalp...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
distances || luwoo
Fanfiction[ tamamlandı ] hiç bilmediği birinin kokusunu, kollarını özleyebilir miydi insan?