Jungwoo hıçkırıklar içerisinde yere düştüğünde, Jaehyun da onunla birlikte eğilerek arkadaşını kollarının arasına aldı. küçüğün içli ağlayışları onun da gözlerinin dolmasına sebep olurken, aynı şeyin Doyoung'un başına geldiğini hayal etmenin bile ona ne kadar acı verdiğini düşündü. arkadaşının kalp sızısını kendi kalbinde hissederken gözlerini sıkıca kapayıp onu kendine daha da bastırdı.
kim olduğunu bilmediği bir çocuk dakikalar önce yanlarına varmış, RenJun'i teselli etmeye çalışıyordu. 'geçecek,' diyordu gülümsemeye çalışarak. '...o iyi olacak.'
ancak buna kendisinin bile zor inandığı, hatta belki de inanmadığı o kadar belliydi ki.saatler saatleri kovaladı. altı saatte bitmesi gereken ameliyat, süresini dört saat aşmıştı bile. Jungwoo öylece ameliyathane kapısında dikiliyordu. arada sırada sağa sola gitmek dışında yaptığı bir hareket yoktu. kendi kentine konuşuyor, ancak ağzını elleriyle örttüğü için boğuk çıkan sesinden ne dediği anlaşılmıyordu.
kalbi acıyordu. küçük olana ne ara bu kadar bağlandığının farkında değildi ama Çin'e ilk geldiğinde olduğu gibi kendisini bileğinden tutup kolları arasına almasını o kadar istiyordu ki...
yüreği bir kez daha hüzünle burkulurken ağlamaktan şişip kıpkırmızı olan gözlerini ovuşturdu. saate baktı, yarım saat daha geçmişti.aniden ameliyathanenin kapıları aralandığında diğer herkes de ayaklanıp o tarafa ilerledi. iki doktor ve birkaç hemşire yanlarından hızlıca geçip giderken, en başından beri Yukhei ile ilgilenen doktor usulca yanlarına yaklaştı. derin bir nefes aldı ve bir eliyle ağzını örten maskeyi çıkartırken, boştakiyle gözlerini ovuşturdu. "çok uğraştık, o da uğraştı. bundan eminim," diye mırıldandı. elini indirdiğinde, gözlerinin kıpkırmızı olduğunu gören gençler iyice gerilirken huzursuzca kıpırdandılar.
"...ama kurtaramadık."
koridora devasa bir ölüm sessizliği düştü. herkes susmuş, öylece bir doktora bir de ameliyathane kapısına bakıyorlardı.
ilk tepki veren RenJun büyük bir feryatla yere çökerken, demin onu sakinleştirmeye çalışan çocuk da bembeyaz kesilmiş bir şekilde duvarı izliyordu.Jungwoo, öylece durdu. tepki veremiyordu. ne demişti doktor, algılayamamıştı. anlamsızca sağa sola baktıktan sonra tatlı bir kıkırtıyla "onu ne zaman görebilirim, kaç saate uyanır?" diye sordu.
doktor başını sağa sola sallayıp bir şeyler mırıldanarak hızlıca orayı terkettiğinde ise şaşkınlıkla arkasından baktı. hemen sonra Jae'ye döndü. sorgulayan bakışlar atarken oluşan sessizlikte yaşadığı şoktan saniyeler içerisinde çıkmış, ve doktorun sözcükleri gözlerinin önünde kanlı harflerle belirmişti.kurtaramadık.
kurtaramadık?
kurtaramamak?
"h-hayır."
"Jungw-"
"hayır! o ölmedi Jae saçmalama!"
Jae dudaklarını ısırarak hızlıca yanaklarından süzülen yaşları silip arladaşının omuzlarını tuttu. kendine çekip sarıldığında Jungwoo tepinmeye, haykırarak ağlamaya başlamıştı.
"hayır, ölemez. d-daha yaşayacak çok şeyimiz vardı."
Jae küçüğün saçlarını okşadı. bir yandan da baş parmakları yardımıyla göz yaşlarını siliyordu ancak nafileydi, inci taneleri sicim gibi süzülüyordu Woo'nun yanaklarından. suratı bağırıp çağırmaktan kıpkırmızı olmuş, tepinip durduğu için alnı boncuk boncuk ter olmuştu.
"Jae-ya, o d-daha çok kü-çük. ölemez, ölmemeli!"
"sakin olmalısın, onun için güzlü kalmalısın."
"h-hayır! ölmedi!"
"Jungwoo!"
"hayır dedim!"
"Jungwoo-ya, hey!"
"ölmedi diyorum, ölmedi!"
———————
selam, ağlıyorum :'D
ruh halime göre bölüm yazdığımı size söylemiş miydim?
o halde bu bölümden anlıyoruz kiii,
tescilli bir ruh hastasıyım dğdşğeşdğeid

ŞİMDİ OKUDUĞUN
distances || luwoo
Fanfiction[ tamamlandı ] hiç bilmediği birinin kokusunu, kollarını özleyebilir miydi insan?