27

1.6K 164 81
                                    

-kim jungwoo

her şey gayet normal ilerliyordu. ya da normal ilerlemeye çalışıyordu? herkes, sanki akşam Yukhei ölüm teklikesi olan bir ameliyata girmeyecek gibi davranıyordu. son birkaç gündür olduğu gibi sabah kalkıp kahvaltı yapmış, film izlemiş ve bol bol sohbet etmiştik.

saat 5'e geliş de hemşireler hazırlıklar için odaya geldiğinde, odanın tam ortasına dev bir sessizlik çökmüştü. ben gerginlikle ayağımı yere vururken, Yukhei öylece ellerini izliyordu.

hemşireler çıktıktan birkaç dakika sonra, doktor odaya girdi. "yarım saat kadar sonra ameliyathaneye geçeceğiz." diye başladı konuşmaya. gözlerim saate takılırken tüylerim diken diken olmuş, kalbim korkuyla kasılmıştı. "bunu daha önce çok kez konuştuğumuzdan tehlikelerden bir kez daha bahsedip seni korkutmak istemiyorum. ameliyat yaklaşık 6 saat sürecek. şimdilik bu kadar." ve gitti...

ayak ucundan kalkıp hemen yanındaki sandalyeye oturdum. ellerini sıkıca kavrarken, titreyen sesimle "iyi olacaksın." diye mırıldandım. ancak buna kendim bile inanmakta zorlanıyordum. sadece, umut ediyordum sanırım. ağlama isteğime engel olamıyordum, gözlerim dolmaya başlamıştı bile. ona bir şey olma düşüncesi bile canımı yakıyordu.

gözleri kısılıp dudaklarına bir sırıtış yerleşirken "benden daha çok korkuyorsun." diye mırıldandı. kaşlarım çatılırken cevap vermemeyi tercih edip arkama yaslandım.

-25 dakika sonra-

gidiyordu. vakit gelmişti, hemşireler son kontrolleri yapıyorlardı. RenJun odanın bir köşesinde olanları izliyordu. Yukhei ise saatlerdir olduğu gibi beni izleyip gülümsüyordu. ancak gözlerinde saklı olan korkunun farkındaydım. yalnızca beni üzmemeye çalışıyordu. "bu beni son görüşün olabilir." derken elimi sıktı. öfkeyle kolunu cimcikledim. "aptal aptal konuşma Wong Yukhei."

omuz silkti ve dilini dudaklarının üzerinde gezdirdi. "sadece hyung, seni gerçekten sevdiğimi bil. olur mu?" diye konuştu kısık sesle. göz yaşlarım yanaklarımdan sicim gibi dökülürken hıçkırıklarım boğazıma takılıp kalmıştı. sertçe yutkundum. "şöyle konuşmayı kes. iyileşeceksin ve bu hastaneden birlikte çıkacağız." dedim sertçe.

"belki," diye mırıldandı. ellerini daha sıkı kavradım. boştaki elim yanağına tırmanırken titrek bir nefes verdim. bir süre bekledim. ardından pişman olmayacağıma emin olduğum bir karar vererek dudaklarına uzandım. şaşırsa da birkaç saniye içerisinde karşılık verdiğinde, o süre zarfında yanaklarım ve burnumun kızardığına emindim. ayrıldığımızda, "seni seviyorum Wong Yukhei," diye konuştum. "... ve beni sensiz bırakmana izin vermiyorum."

görülmeye değer bir tebessüm dudaklarında peydah edip gözlerinden mutluluk parıltıları geçerken ben de zorla da olsa gülümsedim.

ameliyat başlayalı 2 saat olmuştu. asla yerimde duramıyor, koridorda bir sağa bir sola gidiyordum. beni yalnız bırakmak istemeyen Jae de Kore'den kalkıp gelmişti.

gerginlikten bir yandan dudaklarımı kemiriyor, bir yandan da usul usul ağlıyordum. korkuyordum. ya o kapıdan canlı çıkamazsa diye çok korkuyordum. kalbim zaman zaman sıkışarak varlığını hatırlatıyor, bayılacak raddeye gelmemi sağlıyordu. bir an önce her şey bitsin de mutlu bir şekilde yaşamaya devam edelim istiyordum. ilk defa birine karşı böyle şeyler hissediyordum ve daha yeniyken bitmesine izin veremezdim. bitmesine asla isin veremezdim. ben güçlü değildim ki, onsuzluğu kaldırmazdım.

tam olarak dört buçuk saati geride bıraktığımızda ameliyathanenin kapısı aniden açıldı, eş zamanlı olarak hemşire ve doktorlar hızlıca içer girip çıkmaya başladılar. korkuyla olduğum yere çakılırken yanımda duran Jae'nin kokuna sıkıca tutundum. "neler oluyor?" diye fısıldadım ama kimsenin beni duymadığının farkındaydım. saniyeler içinde bir kez daha esimi yükselterek "neler oluyor?!" diye bağırdığımda öne doğru atılmış sma beni kavrayan kollar yüzünden ilerleyememiştim.

hemşirelerden biri bizi görüp, "doktorlarımız ellerinden geleni yapıyor ama hastanın durumu kötüye gidiyor. her şeye hazırlıklı olun lütfen." diye konuştuğunda görüş alanımın bulanıklaştığını hissettim. tüm sesler kulağıma boğul bir şekilde dolarken ayaklarım bedenimi taşıyamaz hale geldi ve hemen arkamdaki sandalyeye çöktüm. bir köşede ağlayan RenJun ve bana sakin olmamı söyleyen Jae'nin seslerini seçebiliyordum ancak tepki veremiyordum. göz yaşlarım yanaklarımdan boşalırken tanrıya yalvardım:

lütfen, lütfen ona bir şey olmasın.

——————

şey diyecektim ya,

finale minnacık bir şey kaldı :")

distances || luwooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin