- Su getirin çabuk.
- İşte burda Sanem, getirdim.
- İyi misin meleğim?
- Bayılmış galiba.
- Evet, nabız var.O keşmekeşe tanık olma sürem çok olmadı benim için. Sanem beni filmin sonunda ayıltmıştı. Kendimi çok fazla acı çekmeden bu dünyadan göçen bir kişi gibi hissediyordum ambulansın içinde giderken Belgin. Bir gün içinde ne çok şey yaşamıştım. Daha üç saat önce kalbim pır pır ediyordu, şimdi ise kalbimin atması bir mucizeydi. Hayatım pamuk ipliğine değil de dondurma kaşığına bağlı olmuştu. O sakarlığım olmasaydı, o kaşık yere düşmeseydi ve o kaşığı almak için yere uzanmasaydım belki de morgda olacaktım şimdi. Bunları düşününce bir minnet duygusu içerisinde hayatta kaldığıma şükrettim. Bir süreliğine kafam, bedenim bana ait değilmiş gibi ambulansın içinde yukarıdaki beyaz ışığa bakakaldım. Oltaya yakalanmış bir balıktan farkım yoktu. Balık gibi ben de oltayı tutanın kim olduğunu bilmiyordum. Sonra tanıdık bir ses derinlerden geldi :
- Bebişim bir ses ver lütfen.
Yavaş yavaş başımı sese doğru çevirdim.
- İyiyim iyiyim ben, beni eve götürün.
- Olmaz olmaz, kontrol altında olman lazım senin, bir şok yaşadın güzelim.
- Tamam çözüldüm ben, buzluktan çıktım, şok geçti. Bak çözülüyorum, gözlerimi kırpıyorum, gülüyorum.
- Ha ha yesinler, herkes inanır, ben inanmam. Şok şok şok. Şok devam ediyor. Bu kız bugün uyumaz, istese de uyuyamaz bu gece. Onca yaşananlardan sonra senin tek başına kalmaman gerekir.Birden Sanem'i en iyi arkadaşım gibi değil de macera dolu hikaye dinlemek isteyen birisi gibi görmüştü gözlerim. Sonrasında ağzım da gözlerime eşlik etti :
- Hadi ordan be, asıl sen uyuyamazsın meraklı kahpe.
- Hop hop ağzını topla, baygın maygın demem dalarım.
- Hadi dal bakalım, kime dalıyon sen.
- Hanımefendi hareket etmeyin lütfen, hortum çıkıyor yerinden.
- Peki tamam da refakatçim rahat durmuyor.
- Ne refakatçisi. Durdurun aracı, ineceğim. Buna iyilik de yaramıyor. Kendini bir bok zannediyor, bunu doğru nörolojiye götürün, müşade altında tutun, çıkmasın dışarı.
- Hadi ordan be, zengin züppesi benim senle işim olmaz bir daha, senle tuvalete bile gitmem bundan sonra.
- Ben niye ağzımı yoruyorum senin için, durdurur musunuz aracı, yoksa ben acillik olacağım burada.
- Hanfendi sakin olun gelmek üzereyiz.Hastaneye vardığımızda, Sanem'le birlikte ambulanstan indik. Sanem hastaneye kadar sabretmek zorunda kaldı. Sonra hastanede vedalaştık onunla. Bir daha ne zaman tekrar bir saat önceye kadar olduğu gibi sıkı dost oluruz bilemem, çünkü kırmıştık birbirimizi. Kırıldıktan sonra her şey aynı olmuyor. Ambulansı karşılayan görevliler şaşırmıştı. Yolda aldığım oksijen ve küfür iyi gelmişti bana. Ambulanstan ayakta inmiştim. Durumu izah ettim onlara, iyi olduğumu evimde uyumak istediğimi anlattım. Sağlık görevlisi ayakta muayenede birkaç kontrolü yaptı. Nabız, tansiyon, göz takibi sonrasında serbesttim. Gecenin bir vakti toplu taşımayı kovalamamak için, taksiye atladım. Artık ben de hikayesi olan ve bir yere gitmek için taksi kullanan birisi olmuştum. Sonra kendi kendime güldüm bunu düşününce. Babama ne anlatacaktım. Baba, silahlı adamlar düğünü bastı, sonra kavalyem onları tabancasıyla vurdu, az kalsın ben de ölüyordum, ama şimdi iyiyim merak etme. He he, herhalde babam Sanem'in dediği gibi beni nörolojiye elleri ile teslim ederdi. Sonra kendimi düşündüm yine taksinin içinde. Kendi hayatımda figüran gibiydim. Hiç bir şey istediğim gibi olmuyordu. Belki de tam olarak bir şey istemiyordum. Bu yüzden başrolde olamıyordum. Hayatımın en iyi yardımcı kadın oyuncusuydum. Her şey belirsiz, çizgiler net değil, anlamsız hareketler, kimin için savaştığını bilmeyen bir savaşçıydım ben.
- Geldik kızım.
Kendimle konuşmaktan taksici amca ile evin adresi dışında tek bir sözüm olmadı. Gecenin bilmediğim bir vaktinde evin kapısını açmak bu kadar zor gelmemişti. Işığı açtığımda babacığımın uyuyakaldığını gördüm koltukta. Üzerini örtüp, odama geçtim. Odama geçince rüzgar beni karşıladı. Pencere açık kalmış diye düşündüm fakat yastığımın üzerindeki kağıdı görünce hemen uyuyamayacağımı anladım. Kağıtta acele ile yazıldığı belli olan not vardı :
- Kalbine iyi bak sevdiceğim.
Bu nedir ya? Aklımdan ilk geçen söz buydu, notu okuduktan sonra. Başka bir şeyler daha olmalıydı. Çekmeceleri açtım, dolaplara baktım yoktu. Sonra yastığımın altında buldum aradığımı : Beyaz bir gül.
- Ah Vahit, nerelerdesin. Bir daha görebilecek miyim seni? Neden yaptın bunu bana? Neden kalbime dokundun? Belki de bu an çok önem vermemem, dünyanın kendi, aynı zamanda güneş etrafında yörüngesini takip ettiği sıradan zamanlardan birisiydi veya birisi olmalıydı. Çünkü bu anı bir ritüele dönüştürecek olursam, içimden bir ses her şeyin eskisi gibi olmayacağını söylüyordu. Aynada bakışlarım bakışlarımı yakalayacaktı. Sorgulayıcı bir ifade içerisinde kasabaya yeni gelen bir yabancı gibi olacaktım. Ah ah hazır mıydım buna? Ne bekliyordum ki? Kime uğramıştır hazır olduğunda AŞĶ. Kapıyı çaldığında aşk aşk olmuyor, yalnızlığın bir adım önündeki mecburi bir ilişki oluyor. Oda sıcaklığında normal şartlar altındaki bir deneyde, aşkın formülü bulunmamış bu dünyada şimdiye kadar. Evet aklımın bir köşesi daha gitmişti. Bir köşesi beni yukarıdan izlediğine inandığım annemde, bir köşesi yanımda olmasını şu an gerçekten çok istediğim okuyan kardeşimde, bir köşesi okulumda, bir köşesi babamda, bir köşesi de şu an yerini bulmuştu. Off ne kadar çok köşeli bir aklım var benim. Şu anda beni tamamlayacak olan şey, sıcak bir çay eşliğinde when i fall in love şarkısını dinlemekti. Ben de onu yaptım. Nat King Cole söyledi ben dinledim. Defalarca..
Ertesi sabah günün ışıması ile gelen bir sıcaklıkta uyandım. Bedenimin uyanması biraz zaman aldı. Nüfus bilgilerimden bazılarını hatırlamam ve kendi işletim sistemimin yüklenmesi ile birlikte yataktan kalktım ve banyoya yönelmek üzere odamın kapısını açtım. Kapıyı açtıktan sonra babamın sesi geldi kulağıma. Sohbet ediyordu. Mahalledeki caminin hocası ile kanka olmuşlardı. Hoca sabah namazından sonra birkaç aydır bizim eve uğruyordu. Hoca ile birlikte babam türlü konularda hasbihal ediyorlardı. Ben hiçbir zaman bu sohbetlerin içerisinde olmadım. Hep onlarla benim aramda oda duvarları vardı. O gün, duvarın hizasındaki kapıyı açarak selam verdim ikisine.
- Günaydınlar.
- Günaydın kızım. Kızım bizim çayları tazeleyebilir misin?Devam ediyor :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Kitap
AdventureHayaller bittiğinde siyah kitap başlar. Kurallar farklıdır, insanlar aynıdır; fakat insanların bu kitapta geçen süreleri farklıdır.