Merhabalar güzel okuyucular.
Güzel bir bölüm daha yeni çıktı fırından, buyurunuz. Lütfen destek olmak için oy ve yorum yapmayı ihmal etmeyin. Şimdiden teşekkürler.
Medya Mine ve Caner.
Sevgiyle kalın.
"Minecim, hadi gel artık." diye seslenen annemin, sadece benim anlayabileceğim iması ile odamdan aldığım peçeteler ile salona doğru geçtim. Bu rica değil bir emirdi aslında.
Ne gerek vardı böyle görücü işlerine? Ben kendim de gayet de güzel hayatıma birini alabilirdim. Zamanı gelince elbet karşıma birisi çıkacaktır yani. Ne olmuş otuzlarıma geldiysem? Otuz iki yaş, bence gayet makul bir yaştı.
Salonda edi ile büdü gibi duran, annem ve nam-ı değer ahiretliği krem rengindeki üçlü koltuğa, karşısında ki lacivert üçlüye ise Semra ve yanlışlıkla eş adayım sandığım kocası geçmişti. Bende masaya peçeteleri dizdikten sonra boşta kalan berjerlerden birine oturdum.
"Hadi kızım çayları koy sen." diyerek mutfağa kaş göz yapan annem ile daha yeni oturduğum koltuktan sıkıntıyla kalktım. İşte neyi ima ederek çağırdığını söylememe gerek yok sanırım.
Annemin hazırladığı tepsideki çiçek desenli bardaklara çayları doldurup içeri geçtim tekrar. Çay servisi faslından sonra acıkmış olacak ki, enişte bey adeta bir kaplan edasıyla saldırıya geçerek masadaki sarmalara gömüldü.
"Vallahi benim Semram da çok güzel vişneli sarma yapar." dedi, tabağına belki otuzuncuyu koyarken. "Bayıla bayıla yeriz evde. Sizi de bekleriz Meltem teyze. Bayadır uğramıyorsun bize."
Annem anlamsız bir şekilde öksürerek sinirli bakışlarını atarken bende bacak bacak üstüne attım.
"Eh, biz size yollukta koyalım o zaman. Tabii hepsini bitirmezseniz." dedim, dişlerimi göstererek sırıtırken.
Konuşmam üzerine Semra abla dirseği ile eşini dürterek tabağına koyduğu sarmalardan 5-6 tanesini bıraktırdı. Allah razı olsun ya!
"Sen Bülent'e bakma. O hep açtır." dedi, kocasından çektiği bakışları ile beni baştan aşağı süzen Semra abla. "Ne iş ile meşguldün?"
"Hamalım ben." dedim, çayımdan bir yudum alırken.
Yaptığım göndermeyi anlamadan içtiği çayı geri ağzından bardağa bıraktı. Mide bulandırıcı gösterisi sonra açılan gözleri ile "Nasıl yani?" diye bir soru ağzından çıkarken eşi de şaşkınlıkla bana dönmüştü.
Akşama kadar çalıştığım yoğun tempo yetmezmiş gibi birde anneme kölelik yapıyorum. Hamallık değilde ne?
"Latife ediyor canım." diyerek ortamı yumuşatan annem, onları kaçırmak istediğimi anlamış olacak ki kendini durdurmadı. "Allah nasip ederse kendi butiğini açacak bu yaz sonu. Moda tasarım okudu. Hazırladıklarını sosyal medya üzerinden satıyor şimdilik."
"Sadece sosyal medya değil kendi web sitem üzerinden de satışlar yapıyorum." dedim, yanlışını düzeltmek için.
"Ay hiç anlamam şu internetten. Hep söylüyorum en güzeli tükan, tükan." dedi, güzel annem. Ufak bir kahkaha dudaklarım arasından çıkarken bozuntuya vermemek adına hemen kendimi toparladım.
"Bizim oğlanda çok iyidir, senin kadar olmasın. Kaptanlık yapıyor şimdi. Ara ara balığa çıkar, ara ara tekne turu yaptırır. Her yol var anlayacağın." dedi, kendine tabak hazırlamadan kocasının tabağından sarma yiyen Semra Abla. Eşi sitemli bakışlarını değdirip dursa da o umursamadan sözlerine devam etmeye karar vermişti. "Şimdi başını bağlayalım diyoruz işte. Her zaman onun yanında olamayacağız sonuçta. Birazdan gelir o da, tanışırsınız. Tatlı almaya gittiler."
"Bende öyle diyorum Semracım. İnattır bizim kız biraz. Naz yapmayı da sever. Bakma bu tavırlarına yani." dedi, annem boşalan çay bardağını masaya bırakırken. "Kızım çayları tazele bakayım."
Başımı onaylarcasına sallayarak mutfağa geçtim. İçerideki konuşmalara sinirimden dilim damağım kurumuştu resmen. Bardağı alıp sürahiden doldururken kapının çalması ile annemin sesi geldi. Kapıya kendi bakacağı için şükrederken ne kadar geç o kadar iyi diye düşünüyordum. Hatta bana kalsa hiç olmasa da olurdu. Tek nefeste bitirdiğim su ile hararetim biraz olsun dinmişti. Çaydanlığı alıp döndüğümde salonda benim oturduğum teklinin diğerine oturan ve kucağına oturttuğu ufaklık ile bana bakan bir Caner sanırım görmeyi beklediğim son şey olabilirdi.
"Çocuğun olduğunu söylememişti Hatice." derken alttan eliyle Hatice teyzenin bacağını dürtüyordu annem.
Ellerimin titrememesi için büyük çaba sarf ederken ismi dudaklarımdan istemsizce dökülmüştü.
"Caner?"
"Mine?" Şaşkınlığımızı herkes fark etmiş olacak ki sırayla ikimizin arasında bakışlarını gezdirdiler.
Ufaklık herkesten önce davranarak "Niye bu kaday şaşıydın ki baba?" dedi gülücüklerinin arasından. Babası ufak bir bakış attığında susması gerektiğini anlamış olacak ki önüne dönerek kafede ki gibi yine elleriyle oynamaya başlamıştı.
Annem ise gergin bakışlarını sonunda biraz da olsa kırarak araya girdi.
"Siz ne zaman tanıştınız?" Benden önce Caner cevapladı annemin sorusunu.
"Bu sabah, tatlı bir sürprizle tanıştık." dedi, anneme bakarken. Annem durumdan huzursuz olmuş gibi yerinde kıpırdanmaya başlamıştı.
"Oğlanla da tanıştı o zaman. Bana söylemedi." dedi, bu sefer annemin bakışları Caner'den bana yönlenirken.
"Eee, her tanıştığım kişiyi gelip sana mı anlatayım?" dedim, sitem edercesine.
Ben boşalan bardakları doldururken "Söyleyeceksin tabii Mine." diye homurdanıyordu annem. Tepsideki fazladan olan bardakların birini Caner'e birini Atilla'ya doldurup uzatırken sesli bir nefes verdim.
"Yeri değil tartışmanın sanki annecim." dedim, dişlerimin arasından.
Sıkıntıyla bir nefes aldığını duysam da umursamadan kendi çayımı alıp Caner'in yanındaki tekli koltuğa yerleştim.
"Seni yeniden görmek güzel." dedi, Atilla'yı kenara bırakıp bana doğru eğilirken.
"Evet, seni de." diyerek bende ona doğru hafif eğildim.
"Etek yakışmış." dediğinde dudaklarının arasından çıkan nefes kulağımı gıdıklamıştı. "Nasıl da görücü için hazırlanmış, bak sen."
"Saçmalama be, ne biçim konuşuyorsun sen! Ne bu cüret!" dedim, sitemle. Hiçte öyle bir amacım yoktu.
"Bavulunu da hazırladın mı?" dedi, bu sefer eğlenerek. Birde dalga konusu olduk adamın ağzına, iyi mi?
"Bu sarmaların devamı var mı?" dedi, fısıldaşmamızı bölen Bülent abi. Odadaki herkesin gözü ona çevrilirken ağzına bir sarma daha attı. "Aşırı iyi olmuş."
Yanakları dolu dolu hala konuşurken, Atilla'nın araya girmesi tüm havayı değiştirmiş, herkesi kahkahaya boğmuştu.
"Enissste, ya boğulacaksın ya da kapıdan sığmayacaksın yakında. Şişman hayatlaydaki gibi aynı."
"Sus sen bakayım. Şişko, şişko deyip durma bana her yerde." diye hafif sitemle karışık gülerek konuşmuştu Enişte Bey.
Her halinden bozulduğu belli olsa bile çaktırmadan kek tabağına uzanmaya çalışması gözlerime devirmeme neden olmuştu.
"Atilla haklı Bülent abi. Sen hiç doymaz mısın?" dedim bende kendimi tutamayarak.
"Ay maşallah, maşallah. Siz iyi anlaşacağa benziyorsunuz." dedi müstakbel kocamın ablası. Dirseği ile de kocasını dürtmeyi ihmal etmiyordu. "Nasıl yakışıyorsunuz ama yan yana."
"Yakışmayacak da ne olacak Semra? Boş boş konuştun yine." demesiyle enişte beyin anlam veremediğim ama daha sert bir dirsek darbesi alması bir oldu.
Allah Semracığımıza sabırlar versin. Bu adam doymaz da susmaz da.
Nasıl buldunuz bölümü, anlatın biraz yahu :)
Destek olmak için yorum ve oyları unutmayalımmm <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nereden Bilebilirdim?
Teen Fiction"Son nefesime kadar seni seveceğim." dedi nefesim kesen gülüşüyle. Bakışlarının ağırlığı ile midem kasılırken bir elimi yeni uzamaya başlayan sakallarına götürdüm. "Söz ver." dedim en az onun kadar şuh bir sesle. "Söz güzelim, söz."