Güneşin rahatsız edici ışıkları odamı girerken, ellerimle sabahtan beri bilgisayarın radyasyona maruz kalmış gözlerimi siper ettim. Uyandığım andan itibaren bilgisayarın başından kalkmamışım, gözlerim ağrıyor buna bir de güneş ışıkları eklenince çok rahatsız edici olmuştu.Kalkıp güneş perdesini çekmeliydim. Fakat bedenim yataklar birleşmiş gibiydi, kalkamıyordum.
En sonunda vücudumun parçası haline gelen laptopumu yatağın kenarına bıraktım. Sabahtan beri telekinezi den başka bir şey düşünememiştim. Bilgisayardan da nasıl yapabileceğimi araştırıyordum. Kendimi zorlayarak ayağa kalktım. Pencerenin yanına gittim güneş perdesini tam çekecektim ki bahçede o karaltıyı gördüm. Sadece halisünasyon olabilir miydi? Umarım öyledir çünkü ben korkmaya başlamıştım. Gözlerimi kapattım. derin nefes alıp gözlerimi açtım. Karaltının olduğu yere baktım. Kaybolmuştu. Demek ki halüsinasyondu. Gerçekten deliriyor olabilir miydim?
Saat kaçtı? Saate baktım 15.00. İki saatim var. Duşa girdim. Gözlerimi kapatıp zihnimi boşalttım. Sonra gelen düşme sesi gözlerimi açtım. Havlu yere düşmüştü. Kapı açık değildi rüzgardan olmuş olamazdı. ''Sıcaktan genleşmiştir'' diyerek kendimi teselli ettim.
Duştan çıktım. Saat 16.30'du ve ben onlar gelince ne yapacağımı bilmiyordum.
''Tatlım kahva-''
''Anne aç değilim''
Homurdanarak annem odadan çıktı. Bazen benim için endişelenmesi gerçekten sıkıcı oluyordu. 'En iyisi telekinezi çalışmak' diye düşündüm. Bu sefer önüme bir peçete oydum. Yapabilirdim bu sadece bir peçete. Hükmedebilirdim. Gözlerimi kapattım. Dünkü aşamaları tekrarladım. Zihnimi boşalttım. Gözlerimi açtım. Birazcık kıpırdamış mıydı yoksa bana mı öyle geliyordu? Başımı iki yana sallayıp aşamaları tekrar ettim. Yaklaşık 10 dakika boyunca uğraştıktan sonra gözlerimi açtım. Lanet olsun! Olmuyordu!
5 dakikam vardı. Bir şeyler yapmalıydım. Hiç arkadaşım yoktu bunları konuşabileceğim. Bu düşünceyle yüzümü buruşturdum. Yüzleşmekten başka bir çarem yoktu. Bir dakika! Arkadaş demişken, Nelson? Yardımcı olabilir miydi? Beni takar mıydı? Hiç sanmıyordum ama tek çarem bu olabilirdi. Hayır bugün ölmek istemiyorum!
Ben: Nelson yardımına ihtiyacım var!
Nelson: Dinliyorum.
en azından, beni takmıştı. Hızlı bir şekilde ona dün olan olayları anlattım. Ve her gün saat beşte gelip beni rahatsız ettiklerini... Ne kadar hızlı olursam o kadar iyiydi çünkü saniyelerim kalmış olabilirdi.
Nelson'dan cevap beklerken bahçede kahkaha sesleri duymaya başladım. Hayır! Kesin öldüm bu sefer. Mezar taşına 'telekinezi yapamadan öldü' yazarsanız sevinirim. Ama ben eğer ölürsem, Delmon ve Shelly'ye musallat olacağım.
Nelson: Tamam Lex. Se her ne yap ne et, bizim dükkana gel. Ve onları da getir. Gerisini bana bırak.
Cevap vermedim. Ne yapabilirdi ki? Görecektim.
Dünkü kıyafetlerimi giyip bahçeye çıktım. Kevon bugün de gelmişti. Eve çok yaklaşmalarına izin vermeden önlerine dpoğru koştum.
''Lexi! Dünkü sözünün cezasını çekeceksin.''
Hepsi kaşlarını çattı.
''Hey korkuyor gibisiniz. Hadi gelin de kim ceza çekecekmiş görelim.''
Sanırım sinirlendirme kıvamına getirmiştim onları. Ama dikkatimi çeken şey ise bu sefer ellerinde torba yoktu.
''Sanırım farkettin Lex bugün torba getirmedik. Direkt seni ellerimizle boğmak daha eğlenceli olur diye düşündük.''
kahkaha atmaya başladılar.
''Shelly! Hani dün sana bir şey söylemiştim ya, o lafa çok yakışıyorsun seni sürtük.''
cümlemi bitirir bitirmez bana doğru koşmaya başladılar. Hemen koşmaya başladım. Nelson'un dediğini hatırladım. Kitapçının yerini evimin yerinden daha iyi bildiğim için hemen kitapçıya ulaşıp içeri girdim. Yaklaşık 15 tane adam ellerinde beyzbol sopalarıyla üstüme yürümeye başladılar. Ne yani Nelson'un planı beni öldürmek miydi? Ah ne düşünceli acı çekmemi istememiş direk öldürecek canım ya (!)
''Hayır sakin olun o değil!''
diye Nelson araya girmese belki de ölmüştüm ve ruhum, Delmon'ın evinde onu bekliyor olurdu. Adamlar birden durdular ve hatalarından dolayı özür diledir. Sadece başımı salladım. Hala salak gibi kapının önünde duruyordum.
''Seni yakaladım.''
diyip kolumdan tutup beni çeken Delmon'a bakıp küçük bir çığlık attım. Delmon beni tam sürüklerken Nelson kolumdan tuttu. Güzel ikiniz de çekştirin ki ortadan yırtılıp öleyim ve ruhum Delmon'ın evi- Aman her neyse.
Nelson beni tutup çekti. Adamların arkasına sürükledi beni. Delmon bir küfür savurdu. Shelly ve bir kaç kişi çoktan topuklamıştı ama Kevon ve Delmon hayatlarında yemedikleri kadar dayak yemişlerdi.
Yaklaşık bir saat sonra dövülmüşlerdi ve kalan son güçleriyle de koşturup gitmişlerdi. Nelson'la oturmuş konuşuyorduk. Telefonumu aldım ve annemi aradım. Beni çoktan merak etmiştir bile ki dışarı çıkmayan biri olarak kesinlikle endişeden ölmüştür.
''Anne, beni merak etm-''
daha söyleyeceklerim bitmeden telefon kapanmıştı.
''Of! Olamaz şarjım bitti. ''
''Bekle. Bende seninkine uygun bir alet olacaktı.''
diyip yerinden kalktı. İlerlerden şarj aleti getirdi. Aleti elime aldım. Kablosu soyulmuştu. Umursamayarak şarj aletini fişe taktım.
Bana seslenen kişileri duyuyordum. Birisi elimi tutuyordu. Halisünasyon olabilirdi. Delirmiştim sanırım. Gözlerimi açmamı söyleyen bir erkek sesini hayal meyal duyuyordum. Şimdi düşünüyorum da, suşi çok lezzetli olabilirdi. Güzel duruyordu. Tadi da güzel olabilirdi. Birgün yemeliydim. Sonuçta suşi dediğimiz şey, pişmiş patlıcan demekti. Canım patlıcan çekerken gözlerimi açtım. Elimi tutan kişi annem, sesini duyduğum kişi ise Nelson'dı. Başımda ise gözlüklü ve elinde bir kağıt olan doktor vardı.
''Bana patlıcan verin.''
Tabiki bu sözüm üstüne herkesin kafası karışmıştı. Doktor konuşmaya başladı.
''Saçmalaman gayet normal. Kısa bir elektrik şoku geçirmişsin. Herhangi bir sorunun yok. Birazdan seni taburcu edeceğiz.''
sonra doktor gitti.
''Lexi ben öz-''
''Özür dileme Nel. Sorun değil. Kablonun soyulduğunu farketmiştim zaten. Beni hatam.''
diyip gülümsemeye çalıştım. O da karşılık verdi. İki dakika sonra doktor geldi.
''Çıkabilirsiniz küçük hanım. Hiçbir şeyiniz yok.''
diyip kolumdaki serumu söktü ve gitti. Yavaş bir şekilde ayağa kalktım. Bir yanımda Nelson bir yanımda annemle beraber eve doğru yürüdük.
Yavaş bir temponun ardından eve nihayet gelmiştik.
''Nelson teşekkür ederim geldiğin ve bana yardım ettiğin için.''
''Sorun değil yani yardım edebildiğim için memnunum. Eve git ve dinlen. Eğer istediğin bir şey olursa aramaktan çekinme.''
''Kendini suçlu hissetmeyi bırak. Sırf kendini iyi hissetmek için yapacaksan hiç yapma. Görüşürüz Nelson.''
yavaş yavaş yürüyüp eve girdim. Yatağıma uzandım. Uykuya ihtiyacım vardı.
Ama aklımı karıştıran bir şeyler vardı. Nelson bana öyle bir şey dediği zaman ben 'olur, peki, teşekkür ederim' gibi şeyler söyleyip geçiştirirdim. Şimdi ise tepkim farklı olmuştu. Anlayamıyordum. Biraz daha bu konuda düşünebilirdim ama uyku ağır basıyordu. En sonunda uykunun şevkatli ve tatlı kollarına bıraktım kendimi.
Yeni bir bölüm, yeni bir olay demektir bu hikaye için. Aklımda öyle fikirler var ki... Yeni bölümlerde göreceğiz hep birlikte :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TELEKİNETİK
Fantasía''Bir kitabın hayatımı değiştireceği, aklımın ucundan geçmezdi. Aslında kitabı alırken uyarılmıştım. Bir şey tarafından, uyarılmıştım.'' Tam da umudunu kaybetmek üzereyken...