Bıkkın bir şeklide mutfağa girdim. Yavaş adımlarla buzdolabına yönelerek yiyeceğim bir şeyler çıkardım kendime. Tüm gece uyuyamamanın verdiği iğrenç baş ağrısı eşliğinde kahvaltımı yaparken, mutfağa artık yüzünü görmek zorunda olduğum kişi girdi.
İlk bir kaç saniye birbirimize bakarken göz altlarındaki morluklardan onun da uyuyamadığını anladım. Tabiki de uyuyamazdı. Canıyla tehdit edilirken nasıl yastığa başını huzurla koyabilirdi ki?
JooHyun dolaba yönelirken yemeğime odaklanmaya çalıştım. Bu esnada elindeki montu dikkatimi çekti.
Sabahın köründe nereye gidecekti ki?
"Bir yere mi gidiyorsun?" Umursamaz şekilde tutmaya çalıştığım sesim ile sorduğumda göz ucu ile bana dönmesini izledim.
"Birbirimizle ilgilenmediğimizi sanıyordum."
Ters cevabı üzerine derin bir nefes alarak sakinliğimi korumaya çalıştım.
"İlgilenmiyoruz... Sadece bir kişinin daha ölmesine izin vermem." Yavaşça elimdeki çubukları masaya bıraktım ve ona döndüm. "Şimdi, nereye gidiyorsun?"
Tam gözlerinin içine bakarken ne kadarda yorgun ve çaresiz olduğunu gördüm. Belki de bu olanlardan en çok etkilenen oydu. Fakat yine de umrunda değilmiş gibi davranıyordu. Bunu diğerleri anlamasada ben çok net anlıyordum. İçindeki kırgın, yorgun çocuğu görüyordum. Her ne kadar görmek istemesemde...
"Söylediğin gibi Hoseok'u bulmaya."
Verdiği cevapla yavaşça yerimden kalktım. Bardağımdaki suyun son yudumunu da kafaya dikleyip kapıya yöneldim.
"Tamam, beraber gidelim."
"Ne? Hayır ben tek giderim Tae-" Arkamdan itiraz ederken mutfak kapısında son kez ona döndüm. "Beş dakikaya burdayım. Hiçbir yere gitme!"
Beni beklemeyeceğini bildiğimden hızla odaya çıktım. Altıma, bulduğum bir kot pantolanu geçirip montumu ve araba anahtarlarını alarak aşağı indiğimde, onun ayakkabılarını giymiş kapıdan çıkmakta olduğunu gördüm.
Yavaş ama büyük adımlarla yanına varıp kapatmakta olduğu kapıyı tutarken hafif sinirli bir sesle söyledim. "Sana beklemeni söylemiştim."
Ayakkabılarımı ayağıma geçirip onun yanına, dışarıya, çıktığımda kapıyı yavaşça kapadım.
"Bende sana gerek olmadığını söylemiştim."
"Hayır var."
Onu dinlemeden sırtından itekleyerek arabanın yanına sürüklediğimde, öfkeden kızarmış suratı ile bana baktı. "Derdin ne TaeHyung!!"
"Derdim kimsenin zarar görmemesi. O yüzden şu arabaya bin de gidelim!" Sürücü koltuğuna oturmadan önce tekrar ona döndüm. "Ha, eğer ölmek istiyorsan tutmayayım seni, tek başına devam et."
Cevap vermeyeceğini bildiğimden koltuğa oturup kapıyı kapattığımda, yan kapının açılması ile hafifçe gülümsedim.
"Gülme! İşe yarasın diye geliyorum."
Sitem ile konuştuğunda emniyet kemerimi bağladım. Oda aynısını yaparken arabayı çalıştırıp ona baktım. "Sen öyle diyorsan."
Arabayı bahçeden çıkarıp ana yola girdiğimizde yoldan gözümü ayırmadan sordum. "Nereye gidiyoruz?"
Derin bir nefes aldı. Cevap vermeden önce bana baktığını hissettim. "Eski okulumuza."
Aldığım cevap ile istemsizce gerilirken, bir kaç saniyeliğine bende JooHyun'a baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEHENNA // VRENE² ✔
FanficYıllar öncesine ait duyguları barındıran gözlerine baktığında hafiften sırıttı. Kuruyan dudaklarını ıslatarak çatallı sesi ile konuştu. "Cehenneme hoş geldin Kim TaeHyung." [PAR.A.DİSE'IN 2. KİTABIDIR]