Buluşmak için sözleştikleri çardakta oturuyordu tek başına. Somin'in gelmeyeceğini zaten biliyordu, hedef şaşırtmak için buraya yönlendirdiğini de biliyordu. Amacı Somin ile konuşmak değildi, acı gerçekten kaçıyordu. Joohyun'un ölüm haberini duyma cesareti yoktu. Buna kesinlikle hazır değildi. Hiçbir zamanda olmayacaktı.
Ayağını oturma yerine sürterken o korkunç sahne gözünün önüne geldi. Irene'ı o şekilde gördüğünden beri kendini iyi hissetmiyordu. Hastaneye gitme fikrini bile Jimin söylemese kendi düşünemezdi. Gözünü bile kırpmadan yerde yatan sevgilisine bakıyordu. Eski sevgilisine. Bir zamanlar sevgilisi olan kıza.
Gözlerinden akan yaşlarla çelişerek güldü. Her şey boş geliyordu artık ona. Bunca heba edilmiş sene... Değerini bilmediği bunca insan... Artık yoktu ve geri gelmeyecekti. Bunların hepsi için de kendisini suçluyordu Taehyung. Eğer göründüğü kadar zeki olsaydı bütün bunlara sebep olan o hatayı asla yapmazdı. Yoongi'ye her şeyi söylerdi, Somin mutlu olurdu ve sevdikleri zarar görmemiş olurdu. Onlar yaşıyor olurdu.
Bilmem kaçıncı kez çalan telefonunu yere fırlatarak onu susturdu. Dayanamıyordu. En ufak şeylere artık tahammülü yoktu. Irene hakkında bir şey öğrenmek istemiyordu. Öleceğini biliyordu, yaşaması zordu. Onu yalnız bırakmaması gerekiyordu ama o aptallık yapıp onu tek başına bırakmıştı. Bunca olaydan bir ders çıkartmamıştı. Aptallığının sonucunda yine birisi zarar görmüştü. Kendinden nefret ediyordu ama en çokta her açığını fırsata çeviren Somin'den nefret ediyordu. Bir zamanlar kız kardeşi gibi gördüğü insandan şimdi ölümüne nefret ediyordu. Ve bu nefretinden Somin'i haberdar edecekti.
...
Yerim kafasını yasladığı camdan yoğun bakımda yatan Irene'ı izliyordu. Eski anılar gözünün önündeyken yavaşça inip kalkan göğsüne baktı bir kez daha. Yaşadığına emin olmak istiyordu. Bir ölümü daha kaldırmaya gücü yoktu.
Doktor durumunun kritik olduğunu, iyileşse bile eskisi gibi olamayacağını söylemişti. Felçli kalabilirdi, yürüyemeyebilirdi ya da hafıza kaybı da geçirmiş olabilirdi. Belki de hepsi aynı aynda olurdu çünkü kafasından büyük bir darbe almıştı. Büyük ihtimalle balkondan düşmüştü. Onu ölüme terk etmişlerdi ama o yaşıyordu. Buna ihtimal vermediklerine emindi Yerim.
Ne zaman hayatı bu hale gelmişti hatırlayamıyordu Yerim. Liseden beri abileri ve ablaları Jungkook'la onu tüm kötü olaylardan uzak tutmaya çalışmış, yaşanılan olaylara onları karıştırmamak için ellerinden geleni yapmışlardı. Öyle ki en basit kötü olayı bile kendi aralarında çözmüş onlara hiçbir şey belli etmemişlerdi.
Şimdi neden böyle davrandıklarını anlıyordu Yerim. Yaşadıkları olaylar normal şeyler değildi.
"Eve gidip dinlenmek istemediğine emin misin?"
Yanında oturmuş elini tutan sevgilisin sesi kulaklarına dolduğunda bakışlarını genç oğlandan taraf çevirdi. Kendisi gibi yorgun bakan gözlerine baktı sessizce. Ufak bir şekilde kafasını salladı.
"Evet Jungkook. Burada onun yanında kalmak istiyorum."
Jungkook anlayışla kafasını sallayınca Yerim gülümsedi. Burada tek başına kalmasını istemediğini biliyordu ama yine de sesini çıkartmadı. Jungkook'un en sevdiği özelliklerinden biriydi anlayışlı olması.
"Şirketin durumu kötü," diye söze girdi Jungkook. Konuyu değiştirmeye çalışıyordu kendince. "Busan'a geri gidebilirim." Yerim'e dikti gözlerini. "Ben burda değilken yalnız kalmayacağına söz ver."
Yerim başını Jungkook'a sarılarak omzuna koydu. Jungkook hemen karşılık verdi. "Merak etme, tek kalacak cesaretim yok."
Jungkook cevap vermedi. Sevdiği kızın korkularına engel olamayışı onu çıldırtıyordu. Somin'e hesap soramamak ya da bunca yaptıklarından sonra hâlâ serbest dolaşmasını engelleyememek ona ağır geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEHENNA // VRENE² ✔
FanfictionYıllar öncesine ait duyguları barındıran gözlerine baktığında hafiften sırıttı. Kuruyan dudaklarını ıslatarak çatallı sesi ile konuştu. "Cehenneme hoş geldin Kim TaeHyung." [PAR.A.DİSE'IN 2. KİTABIDIR]