Nasıl eve geldiğimizi hatırlamıyorum fakat saniyeler içerisinde kendimizi kapının önünde bulmuştuk. Yerim sesli bir şekilde gördüklerimizin doğru olmaması için dua ederken, Jungkook belki de ilk defa göz yaşı döküyordu.
"Bana ver."
Titreyen elleri ile anahtarı deliğe sokamayan SeulGi'den anahtarları alan Jimin derin bir nefes alarak kapıyı açtı. Yavaşça içeri adımlarken bembeyaz kesilmiş SeulGi onu beklemeden hızla içeri girdi.
"Wendy!" Titreyen sesi ile bağırarak önce salona sonrada odasına baktığında koridorda dikilen bize döndü. "Yok! Tanrı aşkına nerede?"
"B-burada..."
Belki de fotoğrafı gördüğümüzden beri ilk defa konuşan Joohyun'un sesi bir fısıltı misali evde yankılanırken hepimiz banyo kapısı önünde dikilen bedenine döndük.
SeulGi zaman kaybetmeden oraya yönelip Joohyun'u itekleyerek banyoya girdiğinde, onun darbesine karşı çıkmadan kendini yere bıraktı. Bende büyük adımlarla yanlarına vardığımda içeri girmeden yerde yatan Wendy'e baktım.
Gözleri açık şekilde uzanan bedenin yanına çökmüş çığlık atarak ağlayan SeulGi ile gözlerim doldu, ayaklarımın dibindeki bedenin de omuzlarının sarsıldığını gördüm.
Joohyun kendini sıka sıka sessizce ağlarken yanına eğildim ve yanağımdan süzülen yaşlarla beraber ona sarıldım.
Yüzünü göğsüme hapsettiğimde hıçkırıkları artarken Jimin yanımıza gelip kapı pervazına tutunarak güç almaya çalıştı.
Arkada kalan Jungkook ise Yerim'in bu manzarayı görmemesi için önüne geçmiş onu kolları ile sarmıştı.Hepimiz yıkılmıştık. Bizimle derdi olan her kimse bugün hayatımızın neşesini elimizden almıştı. Wendy bir melekti. Hep olaylara iyi taraftan bakmaya çalışan, ne kadar kırılsa da sonunda herkesi affeden, yeri geldiğinde bizim annemiz gibi davranıp göz kulak olan ama bir o kadar da çocuk ruhlu olan bir melekti o.
"Wendy! Ne olursun kalk! Buralar soğuk üşürsün sen... hemen hasta olursun. Kalk Seung. Daha YoonGi'yi bulacağız, kalk!"
SeulGi bir yandan bağırarak ağlıyor bir yandanda Wendy'nin suratını bedenini tutup onu sarsıyordu. Feryatları evde yankılandıkça hepimizin içindeki yara daha çok kanarken, sonunda Jimin yavaş adımlarla banyoya girdi. Sakince SeulGi'nin yanına çömelip suratından tutarak kendine çevirdi.
Hiçbir şey söylemeden birbirlerinin gözlerinin içine baktılar bir müddet. SeulGi arada, "Kalkmıyor neden? Onu kaldıralım Jimin," gibi sözler söylüyordu. Jimin sessiz kalarak onun göz yaşlarını sildiğinde SeulGi hızla bize doğru döndü.
"Hepsi senin yüzünden!"
Kollarımdaki Joohyun'a bakarak bağırdığında, JooHyun diklendi ve tutuşumdan kurtuldu.
"Senin yüzünden yatıyor soğukta Wendy. Sen onu hasta ettin! Duydun mu! Gelmeseydin şimdi sıcak yatağında uyuyor olacaktı!"
"SeulGi-"
Joohyun güçsüz çıkan sesi ile ona doğru yaklaştığında SeulGi yeniden öfke ile bağırdı. "Bana adımla seslenme! Def ol git! Getirdiğin belaları da al ve git!"
"SeulGi tamam."
Jimin onu kendine çekip sakinleştirmeye çalıştığında yerken kalkıp Joohyun'u da kaldırdım. Koridorda dikilen Yerim ve Jungkook'un yanından geçerek mutfağa götürdüm, titreyen bedenini sandalyeye oturttum.
"Benim hatam. B-benim hatam.."
Karşısına oturup kollarından tuttuğumda güçlü çıkarmaya çalıştığım sesim ile konuştum. "Hayır. Hayır Joohyun senin hatan değil. Kimsenin hatası değil."
Tekrardan hıçkırarak ağlamaya başladığında usulca ona sarıldım. Bu esnada dışarıdan ambulansın acı sesi duyuldu.
Bu saçma oyunu yavaş yavaş kaybediyorduk... Hemde en ağır şekilde..
.....
"Yani, dışarıdaydınız ve eve gittiniz SeungWan çoktan canına kıymıştı?"
Karşımda ki polis dediklerimi yeniden onaylarken sessizce onayladım. "Evet."
"Pekala, yardımınız için teşekkürler."
O çoktan önündeki dosyalarla uğraşmaya başlarken yavaşça odadan çıktım. Artık evim misali ezberlediğim karakolun koridorunda ilerleyip bahçeye çıktım. İlerideki bankta perişan halde oturan Jiminlerin yanına ilerlediğimde boğazımda yeniden oluşmaya başlayan yumruya inat yutkundum.
"Nasıl geçti?"
"Aynı."
Jimin'in sorusuma kısa bir şekilde cevap verirken sırayla Joohyun ve Jungkook'a baktım. Bankta oturan Joohyun ellerini izlerken Jungkook dalgın bir şekilde karakola bakıyordu. Derin bir nefes aldığında pozisyonunu değiştirmeden konuştu.
"Buraya gelmek istemiyorum artık."
Sesindeki kırgınlık ve çaresizliği sezdiğimde teselli vermek adına yanına yaklaşıp omzunu sıktığımda havada ağlamaktan kısılmış olan bir ses yankılandı. "Neden onlara mesajdan bahsetmedik?"
Joohyun kan çanağına dönmüş gözleri ile bana bakarken elimi Jungkook'un omuzundan çektim. "Bu işe polis karıştıramayız. Her şey daha berbat bir hal alıyor."
Hızla ayağa kalktı. "Hayır! Asıl polisi katmadığımız müddetçe her şey berbat oluyor!"
"Irene haklı olabilir TaeHyung. Bu iş artık içinden çıkamayacağımız büyüklükte."
Jimin de Joohyun'u onayladığında sinirlenmemek için derin bir nefes aldım. Kesin ve sert bir tonda hepsinin suratına baktım. "Bizle oyun oynayan her kimse, polisi istemiyor. Bu yüzden bu haldeyiz. Daha fazla polis yok!"
Onları arkamda bırakıp arabaya ilerlerken yumruklarımı sıktım. O adi şerefsizi bulup Wendy'nin canının hesabını soracaktım. Ne pahasına olursa olsun.
.....
Koltuğuma oturmuş kararmış ekrana bakıyordum. Simsiyah olan ekrana saatlerce baktım. Çünkü içimi gösteriyordu. Artık hayatımız bu ekran gibi simsiyah olmuş, tüm renkler bizle dalga geçerek hayatımızdan çekip gitmişti. İçimde kalan son beyazlık, şuan toprağın altındaydı.
Bizimle derdi olan her kimse, onu doğduğuna pişman edecektim. O kimse, intikamımı ağır alacaktım. O kimse, onu o toprağa gömecektim!
Ellerimi saçlarıma daldırıp derin bir nefes çektim. Artık oksijen bana yetmiyordu. 3 kişi, tam üç kişi ölmüştü, JooHyun geldiğinden beri. Her ne kadar suçsuz olduğunu bilsemde, elimde değildi. Oklar hep o yöne çıkıyordu ve bu beni deli ediyordu.
Kafamı geriye atarak, kapıyı çalan kişiye girmesini söyledim. Şirkete en son ne zaman uğradığımı dahi hatırlamıyordum. Belki iflas etmişizdir, açıkçası bu umrumda bile değildi.
Sekreter Jung karşımda belirince diklendim. Elinde her zamanki gibi yine dosyalar vardı. İmza atmam gereken dosyalar yığılmış olması gerekiyordu, ki öyle de olmuştu.
"Efendim, imzalamanız gereken bir kaç dosya getirdim." Dosyaları önüme koyarak, "Ve şey," dedi. Ona döndüm. "Galiba Bayan Bae'nin Amerika'ya dönüp rapor sunması gerekiyor."
Bu tamamen aklımdan çıkmıştı. Büyük ihtimalle Irene da hatırlamıyordu. Şuan onu Amerika'ya gönderemezdim. Farklı şekilde olayı halletmeliydik. "O iş ile senin ilgilenmeni istiyorum Sekreter Jung. JooHyun Amerika'ya bu sıralar gidemez."
Sekreter Jung onaylayarak dosyaları bırakıp çıktı. Önümdeki dosyaları okumadan imzaladım. İçinde ne yazdığı merak ettiğim bir şey değildi. Şirketin geleceği umrumda bile değildi.
Şirketten çıkıp arabama bindim. Jungkook benden sonra şirkete gelecekti ve şuan büyük olasılıkla şirketteydi. Telefonumu çıkartıp ona mesaj attım. Geldiğini belirten mesajı okundu işaretleyip bıraktım.
Bu gizemi çözme vakti geldi de geçiyordu. İşe ilk olarak YoonGi'nin gizlediği defterle başlayacaktım. Sonra ise Wendy'nin notuyla...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEHENNA // VRENE² ✔
FanficYıllar öncesine ait duyguları barındıran gözlerine baktığında hafiften sırıttı. Kuruyan dudaklarını ıslatarak çatallı sesi ile konuştu. "Cehenneme hoş geldin Kim TaeHyung." [PAR.A.DİSE'IN 2. KİTABIDIR]