~5~ Yaraları sarma vakti

3K 111 5
                                    

Koku...

Bir koku insanı bu kadar cezbedebilir miydi? Bu kadar içine çekip huzura kucak açabilir miydi? Cezbediyor, kucak açıyordu. Burnumun değdiği bu sert göğüsten gelen koku beni mest edip dünyanın 7 harikasına yeni bir harika eklettiriyordu.

"Iımmm..." Mırıldandı. Yüz üstü yatıp bir bacağını bacağımın üstüne attı ve kolunu karnıma sardı, yüzünü yastıga gömmek yerine boyunumun girintisine koydu ve huzurla uyumaya devam etti. Şaşkınlıktan öylece bakakaldım.

"Emre..." diye fısıldadım ama bir şey demeden bana daha çok sokuldu. Çok yakındık ve her uzvunu hissedebiliyordum.

Başka bir şey demedim ve havada asılı kalan ellerimi o ipeksi, kumral saçlarına daldırdım nazikçe. Bir elimi şaçlarında usulca gezdirirken diğer elimi sert sırtına koyup aşağı yukarı okşamaya başladım. O tek kelimeyle, müthişti.

Kaç saattir böyleydik bilmiyorum ama bir melodi sesi kulaklarımı doldurdu. Yerimde kıpırdanıp sesin geldigi tarafa çevirmiştim bakışlarımı. Emre'nin tarafında ki komodinin üstünde büyük, dokunmatik bir telefon vardı. Hala çalıyordu.

"Emre... Telefon çalıyor." dediğim de homurdandı ama uyanmadı. Tekrar dürttüm.

"Emre uyan..." dedim bu seferde. Uyanması gerekti çünkü okul vardı bugün. Ben gidemeyecektim ama O gidecekti. Gidecekti degil mi?

"Kelebek..." dedi ve bana yapıştı. Allah'ım! Biraz uzak dur lütfen. Her şeyini hissetmek zorunda mıydım? O... O güzel yerlerini- Kendine gel Kelebek!

"Telefonun çalıyor." dediğimde bir süre öylece durdu ve yavaşca gözlerini açtı. Gözleri direk benimkilerle buluşunca istemsizce O'na biraz daha yaklaştım. Gözlerinin yeşili... Pasparlaktı ve daha açıktı. Çok güzeldi, kusursuzdu.

"Burası çok rahat," deyip belimden tutup sertçe bedenine yapıştırdı beni. Göğüs uçlarım sızlarken bacaklarımın arasında ki o bölgenin seyirdiğini hissettim. Böyle düşünmem kendimi fahişe gibi hissettiriyordu.

"Kokun çok güzel... Afrodizyak etkisi gibi..." deyip burnunu boynumda ve gerdanımda gezdirdi, nefesini verdi, dudaklarıyla iki küçük birer öpücük koydu. Bu dokunuşlarla titreyip erirken telefon tekrar çaldı ve Emre homurdanarak geri çekildi, telefonu açtı.

"Ne var?" dediğinde gülmemek için ellerimle ağzımı kapattım. O... İnanılmazdı ve ben O'nu seviyordum. Beni sevmeyecegini bildiğim halde O'nu seviyordum.

"Gelmeyeceğim," diye geçiştirdi ve ne olduğunu anlamadan tişörtünü çıkardı. Kaslı vucudu görsel şölen yaşatacak cinstendi lakin ben utanarak başımı çevirmiştim. Daha önce babamdan başka kimsesin vucudunu -çıplak vucudunu- görmemiştim.

"Yani?" dedi bu seferde ve ben O'na baktım. Çıkardığı tişörtü omuzuna bırakmış öylece bakıyordu ve ben baktıgı yere baktım. Aynadan beni izliyordu!

"Tamam." Telefonu kapattı ve bana döndü. Yerimde rahatsızca kıpırdandım ve gülümsemeye çalıştım fakat bu pek mümkün olmadı.

"Dipteyim, sondayım, depresyondayım/ Yalvarırım gelde kurtar/ Beni tanımla cümleler içinde kullan/ Yepyeni anlamlara sar." Kendi kendine şarkı mırıldanıp yatağa geri uzandı ve Feridun Düzağaç'ın şarkısını mırıldanmaya devam etti. Depresyonda mı? Beni kurtar mı? beni tanımla, cümleler içinde kullan mı? Yeni anlamlara sarmak mı?

Yaralı KelebekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin