~12~ Karanlık

1.8K 81 9
                                    

Soğuk. Sonra sıcak. Tekrar soğuk. Tekrar sıcak...
"Emre..." diye fısıldadım. Belimi saran elleri tekrar gitti sanki. Hiçbir şey algılayamayan beynimle bir kaç dakika mücadele ettim.
"Emre..."
"Kelebek... buradayım sevgilim." Belimi tekrar sardı güçlü kolları ve tekrar sıcak oldu. Güvende olmanın verdiği mutlulukla hafifçe tebessüm ettim.
"Nereye gittin?"
"Su içmeye, meleğim."
"Gitme..." diye fısıldadım zavallıca. Alnımı öpüp saçlarımı okşadı.
"Gitmem... Asla gitmem."
-
Kahvaltımızı yaptıktan sonra Emre'yle arabaya bindik. Şoför okula sürerken Emre'ye baktım. Telefonunda bir şeyler yapıyordu. Merak etmiştim. Kaşlarını çattığında merakım artmıştı.
"Bir sorun mu var?" diye fısıldadım. Başını telefondan kaldırmadan yeşillerini benimkilerle buluşturdu.
"Furkan... Hala bulunamamış." Tısladı. Kalbim korkuyla çığlıklarını serbest bırakırken Emre'ye sokuldum muhtaç bir kız çocuğu gibi.
"Rahat bırakmayacak bizi, Emre." diye fısıldadım korkuyla bütünleşmiş sesimle. "İstediğini almadan bize huzur vermeyecek."
"Seni O'na vermeye hiç niyetim yok, Kelebek!" Sesini yükselttiğinde irkilerek O'ndan uzaklaştım biraz. Bu halimi gördüğünde sesli bir küfür savurup beni daha da çekti mutluluk kokan kollarına.
"Korkma... kimsenin sana dokunmasına izin vermeyecegim. Sen sadece benimsin, Kelebek. Sen benim Yaralı Kelebek'iğimsin."
Güvenli sözlerinden sonra O'na iyice sokulup gözlerimi yumdum.
-
Öğle arasına girince hep beraber yemekhaneye indik. Neşe ve Murat'ın tatlı kavgalarını dinlerken kıkırdıyordum.
"Gerizekalı!" dedi Neşe.
"Cadı!" dedi Murat.
"Hödük!"
"Cimcime!"
"Salak!"
"Mal!"
"Susun lan!" Sonunda Emre araya girdiğinde ikiside mahcup bir şekilde önlerine döndüler. Gülümseyerek Emre'ye baktım ve çatılmış kaşlarının düzelmesi için çenesini öptüm. Ah Allah'ım! Ben Emre'nin Yaralı Kelebek'i mi yoksa Cilveli Kelebek'i miyim belli değil!
"Sevgilim... beni öpmen için sinirli mi olmam gerek?" Muzurca şöylediği şeye kıkırdadım.
"Seni hep öpüyorum ki ben." dedim masumca. Lakin buna inanmayıp alnımı öpmeyi tercih etti.
Yemeklerimizi alıp masaya geçtiğimizde gözüm bir çift siyah gözle karşılaştı sanki. Furkan'ın siyah gözleri miydi o?! Gözlerimi kırpıştırıp tekrar baktığımda hiçbir şey yoktu. Rahat bir nefes alıp başımı sağa sola salladım. Furkan yok. Sakin ol Kelebek.
"Kelebek... iyi misin?" Emre kulağıma eğilip fısıldarken bir titreme dalgası esir aldı bedenimi.
"İyiyim... iyiyim."
-
Son derste uyuklar bir şekilde hocanın anlattıklarını dinlerken başım Emre'nin omzuna düştü.
"Ah... özür dilerim. Çok uykum var." diye geveledim. Emre erkeksi bir şekilde kıkırdayıp başımı tekrar yastığım olan omzuna koydu. Beynim çoktan uyumuş, rüyalar görüyorken bedenim de yavaş yavaş uykuya esir olmaya başlamıştı lakin hocanın cırtlak sesiyle sıçradım.
"Kelebek! Uyumuyoruz! Elini yüzünü yıkayıp gel."
Gözlerimi devirip yavaşca ayağa kalktım.
"Elimi yüzümü yıkamaya ihtiyacım var." Emre'ye bakarken söyledim ve O bana sıcacık gülümsedi. Sınıftan çıkıp uzun koridorda ilerlerken gözlerimi açık tutmak için bir hayli çaba sarfediyordum.
Kızlar tuvaletine geldiğimde kapıyı açıp içeriye girdim ve lavabonun önüne geçip çekingen bir ifadeyle aynaya baktım. Gözlerim kızarık ve şişti uykusuzluktan.
Tam çeşmeyi açacaktım ki cebimde ki telefon titredi. Oflayıp telefonumu çıkardım ve bilinmeyenden gelen mesajı açtım.
Aynalar bizi yansıtır, Kelebek. Tekrar bak kendine.
Kalbimin atışları hızlanırken nefesimi tutup aynaya baktım yavaşca.
Furkan!
Elimde ki telefon mermer zemine düşüp parçalara ayrılırken hıçkırdım korkuyla. Gözyaşlarım yavaş yavaş dökülürken Furkan alayla gülümseyip arkadan bir adım yaklaştı bana.
"Beni gördüğüne sevinmedin mi, Kelebek?" Alayla bir kahkaha salıverdi, midem bulandı. Kaslı cüssesi bana doğru bir adım daha atarken çığlık atmak istedim ama sesimi bulamıyordum. Donmuştum.
"Güzel sesini duymama izin ver bebeğim..." Bir adım daha attı. Elinde beyaz bir bez vardı. Ağzımı açtım, konuşmak, çığlık atmak istedim ama hiçbirini daha yapamadan elindeki beyaz bezi burnuma bastırıp belimi kavradı. Çırpındım ama... nafile. Karanlık. Sonuç herzaman ki; karanlıktı...

~Emre'nin ağzından-
Hocanın anlattığı boktan konuları dinlemek yerine telefonumu çıkarıp saate baktım. Zilin çalmasına son 2 dakika vardı ve Kelebek hala gelmemişti. Endişe beni ele geçirirken kaşlarım istemsizce çatılmıştı. 10 dakikadır yoktu.
Zil çaldığında hocanın çıkmasını dahi beklemeden koşarak kızlar tuvaletine ilerledim. Kapıyı direkt açıp içeriye baktığımda kimse yoktu. Nefesim endişeyle kesilirken hiç terettüt etmeden içeriye girdim ve tüm kabinleri tek tek açıp baktım.
"Kelebek!" diye bağırdım çaresizce.
"Kelebek!" Tekrar bağırdım. Allah kahretsin! Telefonumu çıkarıp korumaları arayacakken yerde ki telefon ilişti gözüme. Kelebek'in telefonuydu bu! Telefonu elime aldığımda açıktı. Ekranda okunmuş bir mesaj vardı.
Aynalar bizi yansıtır, Kelebek. Tekrar bak kendine.
Lanet olsun!
Furkan!
*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*
Merhaba dostlar :) Kısa ve beni pek  tatmin etmeyen bir bölüm oldu açıkcası. Ama oylarınızı ve yorumlarınızı merakla bekliyor olacağım. Saygılar..

Yaralı KelebekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin