~6~ Hayal kırıklığı

2.6K 85 7
                                    

Bölümü biricik okuyucum ve sır arkadaşım @KrBüşra'ya ithaf ediyorum :) Keyifle oku biriciğim...

Tatlı rüzgar derinlerime işlerken ilk defa bir sabaha umut dolu gözlerle baktım. Umutluydum artık. Çünkü benim Emre'm vardı...
"Kelebek'im, üşüyeceksin, içeriye gir." Kelebek'im... Ne güzel de durdu öyle dudaklarında... Ne güzel de içime işledi... O'na döndüm ve gülümsedim. Balkondan çıkıp içeriye girdim ve Emre'nin yanına gittim.
"Hava soğuk ama tatlı bir rüzgar esiyor..." diye mırıl mırıl gülümsedim. Bu halime gülümseyip kolunu omzuma attı ve beni kendisine çekip başıma bir öpücük kondurdu.
"Tatlı rüzgar tatlı bir kelebek getirmiş benim kollarıma, baksana. Hay aksi." dediğinde kıkırdayıp yüzümü göğsüne gömdüm ve burnumu sürttüm. Muhteşem kokuyordu ve ben bu kokuyu bir ömür boyu soluyabilirdim.
"Tatlı Kelebek mi?" deyip kıkırdadım. Sırtımı sıvazlayıp kulağıma eğildi ve dişlerini kıkırdağıma sürttü.
"Tatlı, seksi... ve baştan çıkartıcıbir kelebek." diye fısıldadı. Dudaklarını kulak mememe getirip dilinin ucuyla sallandırdı. Bu yaptığı hareket beni inletmek için adeta savaş açmıştı. Dudaklarımı dişleyip inlememi bastırdım. Şuan kendimi fahişe annem gibi hissediyordum. Fakat bunu aşacaktık. Bunu Emre'yle birlikte aşmaya söz vermiştim. O yüzden O'nu itmedim.
"B-bugün okula gidecek misin?" diye sordum kendimi gevşetmek adına. Çok kasılmıştım ve bunu farketmişti. Ellerini bel oyuntuma yerleştirip aşağı yukarı okşadı. Nefesimi titrek bir şekilde salıverdim.
"Beraber gideceğiz okula," deyip ağzına kulak mememi aldı. Ah. Yaptığı şeyler akıl almaz derece de güzel hissettiriyordu ama kendimi fahişe anneme benzetmeden de duramıyordum.
"N-nasıl?" Ellerimi beline koyup tişörtünü avuçlarım arasına aldım ve sıktım.
"Okulun güvenliğiyle konuştum ve bizim korumalardan diktim okula. Derslerinden kalmanı istemiyorum." Kulak mememi dilinin üstüne koyup damağına yapıştırdı ve yavaşca emdi. Tişörtüne asıldım ve usulca inledim. Bunu bekliyormuşcasına O da inledi.
"Emre..." diye fısıldadım. Sesim de bir yalvarma tınısı vardı. Neden ismini söyledim onu bile bilmiyordum. Sadece daha fazlasını istediğimi biliyordum fakat bunun yanlış olduğundan da pekâlâ haberim vardı.
"Kelebek'im..." diye fısıldadı ve sol elmacık kemiğime sürttü dudağını. Nefesim bana ihanet ediyor, kesiliyordu. Sitem etmek istedim ama tek yaptığım usulca titrek inlemelerimi salmak oluyordu. Toy bir kızdım ve bunu Emre de farketmişti. Beni daha fazla zorlamamak adına geri çekildi ve alnımı derince öpüp saçlarımı okşadı. Bu tatlı hareketleri karşısında mest olurken bir kez daha şükrettim Rabbi'me, beni böyle güzel biriyle karşılaştırdıgı için.
"Kıyafetlerini evinden aldırmak yerine senin için ufak bir alışveriş yaptım." dediğinde bir süre öylece, boş bir şekilde durdum ve O'na baktım. Benim için alışveriş yapmıştı. Kendi parasıyla.
"B-ben paranı en kısa zamanda vere-" Sözümü kesti.
"Sence para umurumda mı?" Sert sesi tüyler ürperticiydi. Başımı salladım O'nu daha fazla sinirlendirmemek için.
"Hadi giyin." deyip parmak bogumlarıyla yanağımı okşadı. Onayladım ve odadan gidişini izledim. O çıktıktan sonra benim için aldığı kıyafetlere ilerledim. Poşeti yatağın üzerine boşaltıp içinden çıkan kıyafetlere şaşkınca baktım.
Siyah dar paça bir pantolon, asker yeşili keten bir gömlek ve onların altına siyah, deri asker botları. Oldukça zevkli bir kombindi ve bunlar açıkçası pahalı görünüyordu. Diğer kıyafetlere baktım. İspanyol paça pantolon, salaş mavi bir kazak ve altına convers yüksek topuklu ayakkabılar. Güzellerdi... Emre zevkli bir insandı.
Siyah pantolon ve asker yeşili gömlekli kombini üzerime geçirdim. Pantolon oldukça dardı ve tüm hatlarımı ortaya çıkarmıştı. Hatlarımı belli etmemek için hep bol pantolon giyerdim.
"Giyindin mi?" Kapı tıklatıldı ve Emre yavaşca kapıyı araladı. Deri botların iplerini bağlarken Emre'nin botları gözlerimin önüne geldi. Ayağa kalkıp Emre'yi süzdüm. Okulun forması üzerindeydi ama siyah bir ceketle oldukça uyumluyduk, sanırım. Saçlarının rampası dağınıktı ve açıkçası seksi görünüyordu.
"Çok güzel görünüyorsun..." Beni süzerken yeşil gözleri koyulaşmıştı. Şimdi baktığı yer kalçalarımı sıkı sıkıya saran siyah pantolondu. Ardından yavaş yavaş yukarıya çıkıp gözlerime baktı.
"T-teşekkür ederim... Sende öyle." Ah, bu kadar utangaç olmamalıydım. Sonuçta biz artık Emre'yle bir adım atmıştık. O'na alışmalıydım.
"Gözlerinin rengi çok daha koyu görünüyor bu renklerle ve oldukça baştan çıkartıcı." Baştan çıkartıcı? Tebessüm edip dudaklarımı yaladım ve O'na baktım. Gülümseyerek beni izlerken alnına düşen bir tutam parlak kumral saçına takıldı gözlerim. O tutamı alnından alıp yüzünü okşayarak geriye yatırmak istedim ama... cesaret edemedim ve bunu yapmam için sızlayan ellerimi yumruk yaptım.
"Gidelim öyleyse..." dedi ve gülümseyerek çıktı odadan. Bende peşinden çıkarken babamın kaldığı odadan çıkan hemşireyi gördüm ve Emre'yi durdurdum.
"Sen git, ben de babama bakıp gelecegim." dediğimde onayladı ve merdivenlerden inmeye başladı. Direk babamın odasına girdim ve uyuyan gözlerine öpücük koyup hemşireye döndüm.
"Lütfen, O'na iyi bakın..." diye mahcup bir şekilde mırıldandım. Bana sıcacık gülümsedi ve başını salladı. Emre'yi daha fazla bekletmemek adına koşar adımlarla odadan çıktım ve merdivenlerden aşağı inmeye başladım. Son basamağı da indiğimde kapının pervazına yaslanmış gizlice dışarayı gözetleyen genç bir kadın gördüm.
"Merhaba," Sesimi duymasıyla irkildi ve elini kalbine koydu. Oldukça güzeldi. Giydiği kısa eteği ve açık yaka bluzu O'nu seksi göstermişti. Kızıl saçları bukleli bukleliydi.
"Hi," Yabancı? B-bu Tessa olabilir miydi?
"What is your name?" İngilizce bildiğim kadarıyla adını sordum.
"Tessa..." dediğinde gözlerim direk göğüslerine gitti. Evet, bedenlerimiz aynı görünüyordu!
Hiçbir şey demedim; sadece gülümsedim ve evden çıktım. Tessa oldukça hoş ve bakımlı biriydi ve bu evde temizlikçi olarak görev yapıyordu. Acaba... Emre'yle şey yapmışlar mıydı? Sevişmişler miydi? Belki. Sonuçta O bir erkekti ve karşısında böyle güzel bir kadın varken duracağını pek sanmıyordum.
Bakışlarımı yerden kaldırıp arabaya yaslanarak sigara içen Emre'yle karşılaştım. Sigara mı içiyordu? Şaşkınca O'na ve elinde zarif bir şekilde tuttuğu sigaraya baktım. Sigara parmaklarının arasından düşecekmiş gibi görünüyordu.
"Sen sigara içiyor muydun?" Sesimle bakışlarını bana çevirdi ve etrafımızda ki sürüyle bize etten duvar ören korumalara işaret verdi. Tüm korumalar emire itaat edip bir bir arabalarını binerken Emre bakışlarını bana dikti.
"Tabii ki de içiyorum. Bu velet iyi hissettiriyor," Bu söylediği şeyle yüzümü buruşturdum. Sigara zarardan başka bir şey değildi ve amansız bir nedenle kıskanmıştım. Sigarayı kıskandım! Değişiyordum, cidden.
"O velet seni yavaşca öldürecek," dediğimde omuz silkip bir nefes çekti içine, sigarayı yere atıp topuğuyla ezdi. Ardından belimden yakalayıp beni arabaya yasladı. Tuttuğu dumanı yavaş ve nazik hareketlerle dudaklarımdan başlayarak gömleğimin açıkta bıraktığı yere kadar üfledi. Ben yağmurda ıslanan kedi gibi tir tir titrerken o boynuma bir öpücük koyup arabaya bindi. Bundan iğrenmem gerekmez miydi? Evet, ama ben neden iğrenmedim? Neden hoşuma gitti?
Kendime gelip arabaya bindim ve emniyet kemerimi bağlayıp O'nunkisine baktım. Bağlıydı.
"Gidelim, ha?" Çarpık bir şekilde gülümsedi ve ben O'na hayran kaldım. Gülüşünden öpmek istiyordum. Bu düşünce beni kızartıp başımı yere eğmeme neden olmuştu.
"Gidelim..." diye fısıldadım. O arabayı çalıştırıp evden uzaklaşırken buraların ne kadar lüks yerler olduğunun farkına vardım. Büyük villalar, havuzlar, spor salonları ve sayire...
"Radyoyu açabilir miyim?" Benim sesimle kısa bir bakışla yeşillerini bana çevirdi ve sinsi bir şekilde gülümseyerek onayladı. Neden sırıttığını anlamasamda omuz silkip açtım ama radyo degilde bir flaş bellekten çalmaya başladı şarkı. Teoman'ın Gönülçelen'i söyleyen sesi ve sözleri kulaklarıma dolarken koca bir kahkaha patlattım ve ellerimle yüzümü kapatıp kıkırdamaya başladım.
"Bu... Çok hoş." deyip kıkırdamaya devam ettim.
"Gönülçelen... Gönülçelen... Biraz gerçek biraz yalan... Hem yara bandı hem yaram... Bitsin artık gönülçelen." Sözlere eşlik ederken ben kıkırdıyordum. Sözleri bize pek uymasa da o "Gönülçelen" lafını bastırarak söylüyordu. Başımı iki yana sallayarak 32 diş sırıttım ve O bana gülümsedi...
-
Okula geldiğimizde korumalar direk güvenlikçinin yerini almıştı. Diğerleri ise bizim arkamızdan takip edeceklerdi. Bana karşı yaptığı her şey için O'na minnettardım. O mükemmel bir insandı. Tekti... Eşi benzeri yoktu.
Arabadan indiğimde Emre avucunu bana uzattı. Bir avucuna bir de tapılası yüzüne bakarken O ısrarla elini bana uzatmaya devam ediyordu. Elimi tutmak istiyordu!
"Iım... Şey..." Ağzımda gevelediğim saçma şeylerden sonra çekinerek minik ellerimi O'nun büyük ellerine bıraktım. Parmaklarımızı birbirine kenetlerken eğilip şakağıma bir öpücük koydu. Hiçbir şey demeden okula doğru ilerlerken herkesin gözü bizde ve birbirine sıkı sıkıya kenetlenen ellerimizdeydi.
"Yeni geldi ama kaptı iyi malı..."
"Bursluymuş birde."
"Buket'le ayrıldılar mı?" Fısıldaşmalar devam ederken son duyduğumla olduğum yerde durdum ve elimi çektim Emre'nin güvenli ve büyük ellerinden. Anlamayan bir surat ifadesiyle bana bakarken başımı eğip mırıldandım.
"Siz... Buket'le sevgili değil miydiniz?"
Beni kandırıyor, benimle oynuyor diyeceğim ama bu çok ironik kaçardı. Bana yardım edip güzel şeyler söyledi birde benimle oynayacak mı?
"Ayrıldık." Net, kesin ve sert sesiyle başımı kaldırdım ve hafif öfkeli yeşillerine baktım. Neden sinirlenmişti ki? Yanlış bir şey de söylememiştim halbuki.
"B-bu... Uygun olmaz." Sesim fısıltıdan farksızdı. Kendimi cidden tuhaf hissediyordum. Sanki Buket ve Emre'nin arasına bir kara kedi gibi sızmış, O'nları ayırmışım gibi...
"Sen... İyice saçmalamaya başladın, Kelebek." Emre, homurdandı ve elimi sertçe tutup birbirine kenetledi. Sert sesi beni ürkek bir kelebek kalıbına sokarken O'na itaat ettim. Herkese itaat ettiğim gibi. 
Sınıftan içeriye girdiğimizde yine tüm gözler üzerimizdeydi ve hepsi bizi kınarcasına degilde hayranmışcasına bakıyorlardı. Tek bir fark dışında; Buket. Buket ve Buket'in küçümseyici bakışları. Buket ve Buket'in "FAHİŞE" diye kıpırdanan dudakları. Ellerimi çektim. Bu sıfatı haketmiyordum.
"İnanamıyorum! Siz..." Neşe, el çırparak kahkaha attı ve bana sıkıca sarıldı. Kollarımı O'na dolayamadım. Aklım hala Buket'in fahişe lafındaydı.
"Aslanım benim be!" Kemal Emre'nin omzuna vurup sinsice gülümsedi. Hala donuk bir şekilde öylece duruyordum.
"Siktir ya... Fazla hızlı çıktın. Yoksa ben Kelebek'e yavşayacaktım." Murat'ın dediği şeyle biraz olsun kendime geldim ve bu şakacı flörtleşmesine tebessüm ettim ama Emre bunu ciddiye alıp Murat'ı omuzlarından itti. Kıskanmış mıydı?
"Kelebek sevgilin çok kıskanç!" Murat kahkaha atıp sınıftan koşarak çıktı. Sevgilin... Benim sevgilim.
"Konuşabilir miyiz?" Buket boyalı sarı buklesini kulağının arkasına koyduktan sonra ellerini pembe kazağına sürttü. Emre Buket'e bakıp bir kaç saniye öylece durdu. Sonra ise bana baktı. Hayır, konuşmalarını istemiyordum.
"Konuş," Emre yanıma gelip elini belime yerleştirdi ve beni kaslı bedenine çekti. Göğüslerimizin şiddetli çarpışmalarıyla göğüs uçlarımda hafif bir sızı hissettim. Tatlı bir sızı...
"Özel..." Buket, gözlerini belime indirdi ve boyalı ellerini yumruk yaptı. Doğal biri değildi. Aşırı makyaj yapıyordu ve ben makyajdan nefret ediyordum.
"Konuş, Buket. Özelim Kelebek'i de ilgilendirir." Emre'nin bu cümlesi beni göklere çıkarırken Buket'in söylediği şey beni direk beton zemine düşürmüştü bile...
"Dün gece birlikteyken boxerını odamda unutmuşsun..."
Ve ben bir iğrençliğin, hayal kırıklığının içinde boğuldum.
*****************
Fazla bekletmek istemedim ve hemen yükledim, daha uzun olacaktı ama bekletmeyeyim dedim. Umarım begenmissinizdir... Sevgiler...

Yaralı KelebekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin