~16~ Sadece sev

2.1K 79 10
                                    

Kapalı gözlerine bakarken göz yaşlarımı sildim ve burnumu çektim.

"Çok acıyor baba..." diye fısıldadım ve yüzümü ellerime gömüp hıçkırdım. O iğrenç görüntüler gözlerimin önünde benimle alay edermişcesine oyalanırken kulaklarımda çınlayan sesler durumumu daha da beter bir hale sokuyordu.

"Sol tarafım ağrıyor... sızlıyor, kanıyor." Babamın başındaki tek tük saçları okşarken tenimde gezen pis dudakları kendimden uzaklaştırmaya çalıştım. Kabus gibiydi. Beni hiç uyutmayan bir kabus gibi...

"K-kelebek..." Babamın sesiyle daldığım yerden gözlerimi ayırdım ve huzurla parlayan yeşillerine çevirdim bakışlarımı. Hemen yalancı bir tebessüm kondurdum dudaklarıma.

"Babam... günaydın." Alnını öperken tekrar yumdum gözlerimi sıkıca. Akan bir damla tuzlu su yastığa düşerken gözlerimi kuruladım.

"N-ne oldu? Ağlıyor musun s-sen?" Yeşilleri bu sefer endişeyle parlarken gülümsemeye çalıştım.

"Ağlamıyorum babam. Dalmışım." diyerek uydurduğum yalana inanmadan baktı bana.

"Y-yalan söylüyorsun," dediğinde gözlerimi kaçırdım.

"Gerçekten doğruyu söylüyorum. Hem ben sana hiç yalan söyler miyim?" Sahte kızgınlığımla babamı sarmalarken kapı tıklatıldı ve içeriye Emre girdi. Gözlerimi O'nun yeşilliklerinden kaçırırken kalbimin suçlu tarafı boyun eğmişti.

"Günaydın, Halis amca. Nasılsın?" Emre dibime girip yanıma otururken babamın ellerini tutmuş ovuyordu.

"G-günaydın oğlum. İ-iyiyim... " dediğinde babam Emre gülümseyerek babama baktı. Ardından bakışları beni buldu, nefesimi tuttum.

"Sana da günaydın, sevgilim." İmalı bir şekilde konuştuğunda yerimde huzursuzca kıpırdanıp gözlerimi kaçırdım. Saat sabahın 7.30 idi ve ben Emre'yle yattığım yataktan kalkıp buraya gelmiştim. Bir nevi kaçmıştım. Utanıyordum çünkü.

"Günaydın..."

Gözlerini tekrar babama dikti. Nefesimi bırakırken babamla bir şeyler konuşan Emre'den gözlerimi aldım ve ayağa kalktım. Babamı öpüp hızlıca odadan çıktım. Emre'yle kaldığımız odaya girdiğimde gözlerim yatağa takıldı. Emre benim ilkimken Furkan'ın bana dokunmuş olma hissi... bitirmişti, kökten kesmişti kalbimi. Damarlarımda gezinen kan bile bas bas 'sen kirlisin' diye bağırıyordu.

"Yapma artık böyle..." Belime dolanan kollar beni yerimden sıçratırken bu kişinin Emre olduğunu anladığımda sakinleştim.

"Elimde değil," diye fısıldadım. Elleri belimi okşarken sımsıkı yumdum gözlerimi. Sakin ol, Kelebek. Sana dokunan Emre! Sadece Emre!

"Şşt... titreme. Benim... Senin ateşoğlanın." Okuduğum kitaptan yaptığı alıntı dudaklarımı gerçek bir tebessümle kıvırtmıştı.

"Hah şöyle... gül biraz." dediğinde gözlerimi açtım ve kaşlarımı çattım.

"Güldüğümü nereden anladın?"

"Tam karşına bak." Tam karşıma baktığımda pencereden yansımamızı gördüm. Yeşilleri yansıma değilmişcesine parlarken kendimi O'na yasladım tereddütsüz.

"Gönülçelen... Ah gönülçelen. Nasıl da güzelsin öyle. Nasıl da masum, nasıl da benimsin..." Sözleriyle nefesimi salıverdim sakince. Elleri karnımda yavaşca dolanıp okşarken nefesimi aksi bir halde tuttum. Ellerimi nereye koyacağımı bilemez bir halde havada hareket ettirirken ellerimi tutup arkaya getirdi ve yanaklarına koydu. Avuç içlerim yanaklarında dururken gözlerimi yumdum. Kirli sakalı avuçlarıma batarken bu bende büyük bir haz etkisi yarattı.

Yaralı KelebekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin