25. Bölüm: Yüzleşme

369 34 6
                                    

Multi'de şarkı var. Fotoğraf Justin Bieber. Keyifli okumalar olsun. 

Yaklaşık beş dakikalık bakışmanın ardından ağzımı açtım. İkimiz de kapıda dikiliyorduk ve o hiçbir şey söylemiyordu.

“Neden geldin?” diye sordum. Dudağını ıslattığında dikkatim dağıldı ama kendimi toparladım. “İçeride konuşalım mı?”

“Seni içeri alacağımı mı sanıyorsun?”

“Almayacak mısın?”

“Hayır, hangi sıfatla içeri girmeyi düşünürsün? Ya da hangi yüzle mi demeliyim?”

“Miley, hiçbir şey bilmiyorsun-”

Lafını kestim, “Bilmek zorunda değilim, şimdi git.” Kapıyı kapatıyordum, evet amacım buydu ancak önümde Justin'in ayağı vardı. Kaşlarımı çattım. “Miley, beni dinlemek zorundasın.” dediğinde sinir katsayılarımın oldukça yükseğe çıktığını hissediyordum. “Değilim, hiçbir zaman olmadım, şimdi de değilim.”

“Miley, lütfen. Yani gerçekten zor durumdayım, anlamıyor musun? Biraz empati kur.”

“Senin gibi biri için empati kurmam. Sen benim için kurdun mu sanki?”

Elini kapıya koyup ittirdi. Birkaç adım geriledim. İçeri girip kapıyı kapattı. “Evet kurdum, şimdi lütfen salona geç ve konuşalım.” Lütfen, derken aslında nazik olması için değil, emir verdiği için olduğunu anlamıştım.

O..değişmişti. Bunu görebiliyordum.

Yutkunup uzattığı eline doğru yürüdüm ve salona girdim. Tekli koltuğa oturup özel alanıma saldırmasını engelledim, böylelikle. Daha çok kendimce.

Justin de oturdu, onun oturduğu koltukta mektuplar vardı. Hemen koşup mektupları aldım. “Onlar ne?”

“Seni ilgilendirmez.”

Kaba konuştuğumun farkındaydım, ancak sanki kaba konuşmazsam onu affettiğimi düşünür gibi geliyordu.

Bileğimi yakaladı ama çekip kurtardım. “Dokunma.” diye uyardım.

“Böyle yapma, kendimi gerçekten kötü hissediyorum, ben o kadar kötü biri miyim Miley?”

“İnsanın kendini bilmesi çok hoş. Artık niye geldiğini söyle ve git.” Beynim bunları söylememi istiyor ve söyletiyordu da, ancak kalbim acıyor, içim kan ağlıyordu.

Yerime geçip mektupları yanıma bıraktım. “Gerçekten bu kadar uzak mı olacağız birbirimize?” diye sorduğunda, sorunun saçmalığına gülmek istedim. 'Dalga mı geçiyorsun?' diye bağırıp ona vurmak istedim. Etrafı dağıtıp, onu evden kovmak istedim. Sonra bir anda sarılıp barışmak istedim ama hiçbirini yapmadım, yapamadım.

“Böyle olmasını sen istedin.” dedim yalnızca. Çünkü, içimde kopan fırtınaları anlamıyordu, görmüyordu ne halde olduğumu..nasıl parçalandığımı hissetmiyordu, onun için gecelerce ağladığımı, uykusuz kaldığımı bilmiyordu.

“Hayır!” diye bağırınca irkildim. Koltukta yerime sinecektim neredeyse. “Hiçbir şey bilmiyorsun, beni sürekli yargılıyorsun ama ne olduğunu, ne hissettiğimi bilmiyorsun. Zorundaydım, anladın mı? Onların hepsini yapmak zorundaydım.”

Ayağa kalktım. “Dinlemek istemiyorum.” Deli gibi merak ediyordum ne olduğunu, ancak gururum bir bariyer gibi önümde dikilirken bu mümkün değildi. “Git artık. Saat geç oldu.” Gitme, kal. Beraber uyuyalım. Anlatma, anlatma ve ben yine seni seveyim. Suçlu olsan da, ben seni suçsuz kabul edeyim ama gitme. Ne olursun gitme, yapamıyorum. “Artık, hiçbir şey olmayacak, bunun farkında olman gerekirdi. Buraya gelmen hataydı.” Keşke daha önce gelseydin.

Kamera Arkadaşı  (Jiley FanFic.)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin