9 -Zor Biri-

185 13 3
                                    

Yaklaşık yarım saattir Aysel ablanın odasındaydım.  Ne yapacağımı bilmiyordum.

Keşke bu halde olmasaydı da saçlarıma yapışsaydı. Annemden daha çok sevdiğim insanın bu halde olası ne demekti? Artık bu berbat durumdan kurtulabileceğimi düşünmez olmuştum. O katil bulunmadan hiçbirimize rahat yoktu.

Sadece tek bir an. Belki 10 saniyelik bir zaman dilimi. Onlarca insanın hayatını mahvetmişti. Diğerlerimiz hafif sıyrıklarla atlatmış olabilirdik fakat Aysel abla ve Irmakın ailesi için  öyle olmamıştı.

Ne olduğunu bile bilmiyordum. Kuzey lanet çenesini kapatmış tek kelime etmiyordu. Muhtemelen o da eve geldiğinde annesinin bu halde olduğunu öğrenmişti.

Ağzımdan çıkan birkaç salak kelime insanları bu hale düşürmüştü. Kuzey’in buna rağmen beni nasıl affettiğini anlayamıyordum. Deli falan mıydı?

Koltukta yarım saattir aynı pozisyonda ve tek başıma oturuyordum. Bacağım uyuşmaya başladığında kalktım ve odadan çıktım. Düşüncelerim adeta beynimi kemirdiğinden bir süre sonra baş ağrısı yapıyordu.

Oturma odasına geçtiğimde Kuzey ve Melek televizyon izliyorlardı. Melek Kuzey’in dizine başını koymuştu. Biraz daha ilerlediğimde Kuzey’in ellerinin Melek’in saçında olduğunu görmüştüm.

O an kalbimin acıdığını hissettim. Aysel abla içeride yatıyordu ve belki de hiç uyanmayabilirdi. O zaman ikisi ne yapacaktı?

Başım ağrımaya başlamıştı bile. O kadar çok düşünüyordum ki beynimden 1 dakikada rahatlıkla 100 düşünce geçtiğinden kuşkum yoktu.

Önlerinden geçerek dikkatlerinin dağılmasına neden olmuştum. Konforlu kanepe yerine kanepenin dibine, yere geçip oturdum.

İkisi de meraklı gözlerle bana bakıyordu. Omuzlarımı silkip başımı dizlerime kapattım. Şakaklarımdan yana doğru yayılan baş ağrısı bugün benimle beraber olacak gibi hissediyordum. Anlatılmayacak kadar berbattı. Bu aralar her şey berbattı.

Televizyonun sesi kesildi. İki çift ayak sesinin ardından derin bir sessizlik oldu. Sessizliğe odaklandıkça yağmur damlalarının cama vurduğu sesi işitir oldum, ama bu ses ayak sesleriyle uçup gitti.

Yanıma biri oturduğunda kafamı kaldırma ihtiyacı hissettim. Oturan kişi elbette ki Kuzeydi.

Gözlerine çaresizce baktım. Duygularımı gizlemekte aşırı kötüydüm. Nereden geldiğini bilmediğim bir su tutuşturdu elime.

“İç.” Bir suya bir Kuzeye baktım. Sonra su bardağını orta sehpaya bıraktım. Ama o an susadığımı hissedip geri aldım ve tek dikişte bitirdim.

Bardağı hafifçe yere bıraktım. Kuzeyin garip bakışları vücudumu delip geçiyor gibiydi. Unutmadan, başımda ki lanet ağrı her yeri sarmıştı.

Her şey tam düzeldi derken en başa dönüyordum. En mutlu olduğum gün bile hayat bana zalim oyununu oynayıp yine sırtımdan vurmuştu. Her şey iyi giderken hep bir aksilik çıkıyordu. En kötüsüne hazırdım ama bu şekilde değil. Kötü şeylerin hepsini bir anda söyleseler daha iyi olmaz mıydı? Her seferinde yıkılmaktan çok yorulmuştum. Çok.

Ellerimi saçıma geçirerek hafifçe çektim. Başımın ağrısını daha da şiddetlendirmekten başka bir işe yaramadı. Sessizlik beni deli ediyordu.

“Nesi var?” dedim Kuzeye bakmayarak.

“Hasta.” Ben konuşmak istedikçe o kaçıyordu.

“Tamam. Ne hastası?” sakin olmalıydım. Üste çıkacak kadar da yüzsüz değildim. Sanırım.

Kimseye GüvenmeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin