2-Bad Decision

324 47 4
                                    

*3 saat sonra*

Evet kocaman şişko bir üç saat geçmişti aradan ve bu lanet parti bitmek bilmiyordu.Şu kıvırcıkla yarım kalan konuşmamızdan sonra orada daha fazla kalamayacağımı idrak etmiş ve hızla masadan kalkarak Tiffany'ye bahçeye çıkıp hava alacağımı söylemiştim.Öyle de yapmıştım.Bahçede bulunan sallanan koltuğa oturduğum gibi gözlerimi gökyüzündeki ışıl ışıl parlayan yıldızlara dikmiştim.Amaçsızca parlıyorlardı.Bir gün o parlaklıklarının söneceğini bile bile ışıklarını azaltmadan parlamaya devam ediyorlardı.Ama ne için?..Ne uğruna nefeslerini boşa tüketiyorlardı.Bu hayatta hiçbir şeye değmezdi yıldızın sönene kadar yaşamak...Kimse için,hiçbir şey için.Çünkü hayat acımasızdı ve bunu benden iyi kimse bilemezdi sanırım.Hakkımda henüz hiçbir şey bilmeden beni yargılamayın...Her insanın yaptığı gibi.Bazen yolda gördüğünüz yabancının içinde ne fırtınalar koptuğunu bilemezdiniz,ya da gece kabuslarında neler gördüğünü...Evet biraz derin konulara indim sanırım.Ama bu benim hayatımdı.Benim sefil "Karanlıklar çukurum."Derin bir nefes aldığım gibi tekrar içeri girmek üzere ayağa kalkmıştım.Ne kadar süre geçtiği hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu...Ama kimin umurundaydı?Yıldızları izlemeyi seviyordum ardından da düşünmeyi,evet her neyse...Parti salonuna girdiğim gibi herkesin yavaş yavaş ayaklanıp dışarı çıkmasına tanıklık etmiştim.Bitmiş miydi yani?Tanrıya şükürler olsun.Masamıza yürümeye başladığım gibi Tiffany'nin ve ikimizin ailelerinin şu grup çocuklarıyla konuştuğunu görmüştüm.Dan ve Felicity(kendi içimde aileme anne ve baba diyebilmeyi bir türlü alışkanlık haline getirememiştim)'yi gördüğüm gibi onların yanına ilerlemiş ve henüz kıvırcık saçlıyla el sıkışan babamla göz göze gelmiştik.Babam beni gördüğü gibi kolunu bana atmış "Kızımla tanıştınız herhalde?" Diye mırıldanmıştı yine o yapmacık gülümsemelerden birini Harry'e göndererek.

"Evet efendim.Harika bir kızınız var.." Diye mırıldanmıştı kıvırcık bana yılışıkça gülümsediği gibi gözlerimi ondan kaçırıp başka tarafa dikmiştim.Aramızda doğru düzgün bir konuşma bile geçmemişti ve o bana bakarak yılışıkça gülümsüyor muydu?Babam çocuklara tekrar görüşecekleri tarihle ilgili bir şeyler mırıldanırken ben de arkamı dönüp Tiff'e görüşürüz demeye gitmeye hazırlanıyordum ki kıvırcığın elinin bileğimi yakaladığını hissetmiştim.Tam yüzüne bir tokat indirmek için hazırlanırken dolgun dudaklarını aralamış "Sadece iyi geceler diyecektim ve umarım yine karşılaşırız." Diye mırıldanmıştı yeşil gözlerini bana kenetlediği gibi kafasını selam verirmiş gibi hafifçe aşağı eğmişti.Hiçbir şey söylemediğim gibi Harry hafifçe gülümseyip arkasını dönüp arkadaşlarına yürümeye başlamıştı.Çocuğun sorunu neydi tanrı aşkına?..İlla bana takılmak zorunda mıydı?Ya da en azından dokunup kendine çevirmek...Bunu yapmasından hoşlanmamıştım.Ondan hoşlanmamıştım ve eminim bir daha bu dünyada asla görüşmeyecektik.Tamam,erkeklerle aram iyiydi,hayır bir sürtük değildim.Ama...eğlenmeyi seviyordum diyelim.Bu da benim kafamı dağıtma şeklimdi.Yaptığım tek gecelik ikişkiler ya da saçma flörtlerle gurur duymuyordum...Ama hayatın sıkıcı olduğunu ve hiçbir şeye değmediğini söylemiştim.Bu nedenle,neden ne yaptığımın bir önemi olsundu ki...Yolumu Tiffany'ye çevirip kısa bir beklemeden sonra "Görüşürüz." Diye mırıldanmıştım buz mavisi gözlerimi ona dikerek.Bedenini bana çevirdiği gibi "Yarın ne yapacaksın?" Diye sormuştu.Yarın ne yapacaktım...

"Bizim eski grupla buluşacağım.Lise tayfası işte.." Diye mırıldanmıştım elimi sallayarak geçiştirmeye çalışmıştım.Tayfa dememe bakmayın.Orada bulunmak bile insanın ölmesine yeterdi.Yine de onlar bir şekilde takıldığım arkadaş grubu sayılırdı.'Yine' acınası...biliyorum.

"Şu gıcık kızlar topluluğu mu?..Onlarla neden hala takıldığını anlamış değilim ama,akşam konuşuruz." Diye mırıldanmıştı mavi gözlerini bana diktiği gibi.Derin bir nefes alarak "Evet,konuşuruz." Diye mırıldanmış ona son kez el salladığım gibi biraz ileride özel arabamıza ilerlemekte olan anne ve babamı takip etmeye başlamıştım.Neden onlarla takıldığımı hala sorgulamasını anlıyordum.Yani,onlar gibi olmadığımı biliyordu.Yapmacık,iki yüzlü,sürtük...Ama belki de öyleydim.Kim olduğumu sadece tanrı biliyordu.En azından benden başka herkes biliyor olmalıydı çünkü benim en ufak bir fikrim bile yoktu...Arabaya ailemin arkasından yerleştiğim gibi direk telefonuma gömülmüştüm.Her genç kız gibi...Ama benim aksime en azından onların aileleri onlarla konuşurdu ya da çok telefonla ilgilendiği için kızarlardı...Benim ailem ise,hiçbir şey yapmıyordu işte.Koca bir sıfırdan başka bir şey değildim.Üst kata çıkıp odama çıktığım gibi üstümü hızla değiştirmiş ve kişisel bakımımı yapıp hızla yatağımın içine kıvrılmıştım.Başım ağrıyordu ve inanılmaz derecede de yorgundum.Gözlerimden uyku aktığını yemin edebilirdim.Bu yüzden ışığı kapamamdan birkaç dakika sonra uykunun karanlık kollarına bırakmıştım kendimi...

-Ertesi Sabah-

Penceremden yatağıma sızan güneşin gözüme çarpmasıyla istemeden de olsa sızlanarak uyanmıştım.Gözlerimi birkaç kez ovuşturduğum gibi duvardaki saatime bakmış ve öğlen 12 olduğunu gördüğüm gibi bir anda ayağa fırlamıştım.Lanet olsun...hep bunu yapmak zorunda mıydım?..Uyuya kalmak.Banyoma koşturduğum gibi hızla duş almış ve kendimi kurulayarak gardırobumun önünde dikilmeye başlamıştım.Hızla karar vermeye çalışarak pembe arkası dantelli gelen bir elbise seçmiş sapsarı saçlarımı da tarayarak direk omuzlarıma bırakmıştım.Hafif bir makyaj yaparak çantamı koluma takıp arabama atlayarak kızlarla buluşacağım kafeye sürmeye başlamıştım.Evde kimse uyanmadığı için ya da uyandığı ama ortalıkta olmadığı için kimseye bir şey söylememiştim.Beni merak ettikleri de yoktu zaten,her zamanki gibi...Arabayı ana caddeye park ettiğim gibi Coffee Beans'e ilerlemiş ve içeri girmiştim.Sol köşede iç taraflara doğru oturmuş olan üç kıkırdayan kafayı gördüğüm gibi yanlarına gidip "Hey kızlar.." Diye mırıldanmıştım kendimi gülümsemeye zorlayarak.Hepsi aynı tiz ses tonundan "Sky!Sonunda gelebildin.." Diye mırıldanırken boş bir sandalye çekip yanlarına çökmüştüm.Evet,ızdırap başlasın...Neden böyle deyip onlarla takıldığımın mantığını çözmeye çalışıyorsunuz biliyorum.Ama...onlar sahip olduğum az sayıda arkadaşlardandı.Tabii arkadaş diyebilirsek.Sevilen biri değildim...Seven biri de değildim...Zor güvendiğim için hayatım böyleydi işte.Kızlar saçma sapan kıyafetlerden konuşmaya başlarken az önce söylettiğim kahvemi yudumluyor onları dinlermiş gibi yapıyordum.Hayatım çok daha farklı olabilirdi...Gerçek arkadaşlarım olabilirdi,beni seven bir erkek arkadaşım..Ailemle yaz tatillerine çıkabilir,harika bir yaşam sürebilirdim.Ama...hayat bana acımasızdı.Her zaman acımasız davranmıştı.

"Sky,bizi dinliyor musun sen acaba?.." Kelly'nin tiz sesi kulaklarımda çınladığı gibi gözlerimi birkaç kez kırpıştırarak kafamı onlara çevirmiştim.

"Hı?..Dalmışım,ne dediniz?" Diye mırıldanmıştım kahvemi masanın üzerine bıraktığım gibi.Kylie konuşmaya katıldığı gibi "Tristan'ın yeni bir oyuncağı varmış dedik...Dün partide birbirlerini yiyorlardı.Siz çıkmıyor muydunuz?" Diye mırıldanmıştı direk gözlerini bana dikerek.Tristan benim çocukluktan beri tanıdığım en yakın arkadaşlarımdandı.Ta ki...liseye geçene kadar.Sonra ne olduğunu bilmiyordum ama değişmişti.Beni de...değiştirmişti.Beni kendi kara deliğimde boğan oydu...Her şey onun suçuydu.

"Hayır o erkek arkadaşım falan değil.." Diye mırıldanmıştım soğuk bir sesle.

"Ama Tristan dün senden kurtulabilmek için başka bir kızla beraber olduğunu söyledi.En azından çevresindeki grubuna.Sanki onunla kafayı yemişsin de senden kurtulmaya çabalıyor gibiydi." Diye mırıldanmıştı Kylie.Gözlerim istemsizce irileşirken içimdeki kızgınlık fırtınasını bastırmaya çalışmıştım.

"Siz delirdiniz mi?Tristan'la çok önce ayrıldık ve her şey bitti.Ne saçmalıyorsunuz.." Diye mırıldanmıştım.

Jennifer da söze karışarak "Ama Tristan her şey çok gerçekmiş gibi anlatıyordu.." Diye mırıldanmıştı burnunun üzerinden bana sanki yalancı bir sürtükmüşüm gibi bakmıştı.

"Siz bana mı inanıyorsunuz yoksa ona mı?" Sözlerimi sanki onları test edercesine söylemiştim ama gerçekten asabımı bozmuşlardı.

"Bilemiyorum...Sen elinden erkekleri kaçırmadığın için.Sonuçta biri gittiği anda onu elinde tutmak için yapmayacağın şey yo-" Jennifer'ın saçma sapan sözünü yarıda böldüğüm gibi son noktayı koyacak sözü söylemiştim."Benim zaten bir erkek arkadaşım var,tamam mı?" A-ow...Büyük yalan...Ama diyecek başka bir şeyim yoktu tanrı aşkına!Onları susturmanın ve iftiralarını önlemenin tek yolu buydu...Kızların ağızları açık kalırken bir anda ellerini çırpmaya başlamışlardı.

"Ne?!Bunu bize ne zaman söyleyecektin?!Adı ne?!Nasıl biri?!" Diye mırıldanmaya başlamışlardı aynı anda.Yaptığımın çok yanlış olduğunu biliyordum...Büyük bir yalandı ama...

"Adı şey..." Diye mırıldanmıştım etrafıma bakarak bir şeyler bulabilmek için tırmalamaya başlamıştım.Tam ben kaçacak delik ararken kafenin kapısının açıldığını ve siyah gözlükleri,kıvırcık saçları,siyahlar içerisinde giysileriyle içeri onun...girdiğini görmüştüm.Aklıma gelen korkunç fikirle ağzımı açmış ve "Onun adı...Harry." Diye mırıldanmıştım hafif duraksayarak bunun ne büyük bir delilik olduğunu umursamadan.Bu ismin hayatımı değiştireceğini bilmesem bile...

Herkese yine merhaba!Bu bölümü de biraz bağlayıcı bir bölüm olarak düşünün ama sonunu okuduğunuz gibi olayların başladığını göreceksiniz..:D Yavaş yavaş ilerliyoruz :D Okuduğunuz zaman lütfen oy verip yorum yapın çooook sevinirim :) Herkese iyi okumalaaaaaaar!

Eternal Flame(H.S)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin