9th floor

879 65 14
                                    

/the fray/

Can sıkıcı sessizlik, gerçekten can sıkmaya başlıyor. Eski erkek arkadaşım da bunun oldukça farkında.

O sessizlikten nefret eder. Yemek yerken, duş alırken, kitap okurken, hatta ve hatta uyurken. Hangi gerizekalı sessiz bir odada uyumaktan rahatsız olur ki?

Başını yerden kaldırıyor ve yüzüme bakıyor. Hayır, onun yüzüne bakma! Kırmızı dudakların dikkatini dağıtmasına izin verme!

Tanrım, hadi ama! O Calum Hood. Lanet olasıca ağzıyla nefes alırken o mükemmel dudaklara nasıl odaklanmam ki?

Birkaç derin nefes alıyorum ve fangirl kişiliğimin ağzına kocaman bir koli bandı yapıştırıyorum.

Veya yapıştırdığımı sanıyorum.

Tıpkı o günkü gibi.

→ ← → ← → ←

"Bu son şansımız Carrie! Tekrar Avusturalya turnesine çıkma şansları yüzde kaç sana söyleyeyim mi? Siktiğim koca bir sıfır!"

Koridordaki birkaç yüz bize baktı ama o an bunu umursayacak kadar kendimde değildim.

The Fray, şehrime geliyordu!

Carrie en sonunda pes etmiş gibi gözüküyordu. Ellerini teslim olurcasına havaya kaldırdı. "Tamam, beni ikna ettin. Yalnızca o koca çeneni kapalı tut ve bizi daha fazla rezil etme."

Tekrarlamaktan bıkmayacaktım ama en iyi arkadaşım tam bir sürtüktü. Ah, bir dakika bundan hoş bir dizi ismi olurdu.

"Ama ilk Michael'a sormalıyım."

Kaşlarımı çatıp, 'sen ne saçmalıyorsun' dercesine ona baktım. "Yatak arkadaşından neden izin istiyorsun ki?"

Alınmışçasına kaşlarını çattı. "Rence! Michael benim yatak arkadaşım değil," Bu defa kaş çatma sırası bendeydi. "Tamam, yatak arkadaşım olabilir ama sadece öyle değil. Biz biraz farklıyız, o biraz farklı," Kulağıma eğildi ve istihbarat sırrı verircesine fısıldadı. "Sanırım ondan hoşlanıyorum."

Okuldaki en sürtükvari en iyi arkadaş, ne dedi?

Carrie'nin kendinden başka bir insana o türlü duygular besleyebileceğini hayatta aklıma getirmezdim. Hadi ama, bir kalbi olduğunu bile şimdi öğreniyordum.

(R.I.P. HANNAH MONTANA)

"Hey, bu ciddi bir şey Carrie? Bana neden söylemedin?"

Tam bir Madison Montgomery çakması olabilirdi fakat o benim en iyi arkadaşımdı. Bana söylememesine ciddi anlamda bozulmuştum.

Pijama partisi, Team Damon vs. Team Stefan tartışması veya acil durum planları gibi en iyi arkadaş saçmalıklarına pek zaman ayırmazdık. Genelde Carrie birkaç çocukla yatardı, bense odama kapanıp, Keeping Up With The Kardashians izlerdim. Pek klasik bir arkadaşlığımız olmasa da, ihtiyaç duyduğumuz zamanlarda hep birbirimizin yanında olurduk.

Ve bunu bana söylememesi gerçekten acıtmıştı.

"Tüm bu şeyler benim için çok yeni F. Ben sadece- ahh bilmiyorum."

Saçma konuşmamızın ortasına dalan bir Michael Clifford. İsmini Carrie'nin playlistinde gördüğüm bir başka grup tişörtü giyiyordu. Rahat adımlarla yanımıza geldi ve bana bir baş selamı verdi.

"Hey, sorun ne bebeğim?"

Carrie zorla gülümsedi ve Michael'in pembe saçlarını okşadı. Onu tanımasaydım, yüzündeki her şey yolunda gülümsemesine ben dâhi inanabilirdim. "Sorun yok, Mike. Sadece Rence ve ben The Fray konseri için çok heyecanlıyız."

Michael, yüzünü buruşturdu ve öğürme sesi çıkardı. "Lütfen bana o saçma grubun saçma konserine gitmeyeceğinizi söyle."

Derin bir nefes aldım ve az önce işittiğim cümleyi sindirmeye çalıştım. "Afedersin?"

"Mike'ın öyle söylemek istediğini sanmıyorum, Rence."

Carrie olaya el atmaya çalıştı ama artık çok geçti. Yenmiş bile olsa benim de tırnaklarım vardı ve kullanmaktan hiç çekinmezdim.

Kendimi doksanların ortasında, cadılar bayramına Britney Spears kılığında giden Meghan Teyzem gibi hissediyordum fakat burada bahsettiğimiz grup The Fray'di. İlk çıkış yaptıkları günden beri, dünyaya Tanrı tarafından gönderilen bir armağan olduklarına inandığım grup.

"Naber, çocuklar?" Bakışlarımı sakinleşmek için sıktığım avuçlarımdan kaldırdım ve o ilahi sese döndüm.

Gelen kişiyle az önce Michael'ın yüzüne geçirmeyi planladığım tırnaklarımı kendi etime gömdüm ve sakinleşmeye çalıştım.

Gri tişörtünün gizleyemediği kol kasları, kolunu Michael'ın omuzuna atmasıyla iyice gerilmişti. Dream Cather dövmesine attığım hayran bakışlarımı zorlukla yüzüne sabitledim ve yakalanmamış olmayı diledim.

"Biz de tam The Fray adlı saçmalıktan bahsediyorduk."

O an Calum Hood'un tapılası yüzüyle meşgul olmasaydım, Michael'a ağzının payını kusursuzca verirdim.

Calum hafifçe Michael'ın omzuna vurdu ve kelimelerin üstüne bastırarak konuştu. "The Fray en iyisidir, adamım."

Tamam, bu beklenmedikti.

→ ← → ← →

Sonunda sessizliği bozuyor ve ben öldüğümü hissediyorum. Tesadüf veya değil, adeta aklımdan geçenleri mırıldanıyor.

"Nerede yanlış yaptım, bir dostumu kaybettim?"*

*The Fray - How to save a life.

elevator | hood *on hold*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin