5th floor

395 37 19
                                    

/şeytan clifford/

Dolan gözlerime tarif edemeyeceğim bir hüzünle bakıyor ve yüzüme dokunan parmaklarını aynı nazik dokunuşlarla geri çekiyor.

"Michael peşinden gelmemem gerektiğini söyledi," Gözlerini acı çekercesine yumuyor ve aklındaki karmaşayı kelimelere dökebilmek için verdiğini düşündüğüm bir aradan sonra devam ediyor. "Ama ben 3 seneyi böylece çöpe atamam, Florence."

"Michael'ı mı aradın?" Saçma soruma kaşlarını çatıyor ve hızlıca onaylıyor "Başka ne yapacağımı bilemedim."

Bakışlarımı boşluğa dikiyorum ve içimi kaplayan saçma duyguya anlam vermeye çalışıyorum.

Hala Michael'ı kıskandığıma inanamıyorum.

→←→←→←

Çalışma masama rastgele yaydığım ödev kağıtlarına baktım ve herhangi bir çıkış yolu aramaya çalıştım. Cebirde iyi olmadığımı biliyordum fakat bu kadar berbat olduğum gerçeği hazmedilmesi kolay bir şey değildi. Genellikle sınavlardan kalmayacak şekilde geçerdim ve cebirin canım pahasına koruduğum o not ortalamamı etkilemesine izin vermezdim.

Fakat şöyle bir sorun vardı, 'genellikle' olarak adlandırdığım o zaman aralığında her dakika aklımı kurcalayan bir Calum Hood yoktu. Lise aşkı için kariyer programlamasını iptal edip, bir terzide işe başlayan kuzenimle hep dalga geçerdim fakat şuan ki vaziyetim tam olarak o doğrultuda ilerliyordu.

Gergince saçlarımı karıştırdım ve her şeye rağmen yüzümde oluşan o hafif tebessüme engel olamadım. Esmer bir serserinin sadece adıyla beni getirdiği durum gerçekten gülünçtü.

Yüzümdeki şapşal gülümseme camdan içeri girip, etnik desenli halımın üzerine düşen cisimle kayboldu. Merakla halıya doğru eğildim ve bunun orta büyüklükte bir taşın etrafına sarılı bir kağıt parçası olduğunu fark ettim. Kağıdı dikkatlice taştan ayırdım ve sayfayı düzelterek anlaşılması güç el yazısını okumaya çalıştım. İç içe geçmiş harfler ve dağılmış mavi mürekkep saniyeler önce yüzümde oluşan o aptal gülümsemeyi geri getirdi.

Şu pencereden süzülen ışık da ne?
Orası doğu, Florence de güneşi!

Evde kimsenin olmadığını bilerek açık pencereye doğru bağırdım. "Ah Romeo! Neden Romeo'sun sen?"

Birkaç saniyelik sessizlikten sonra muzipçe pencereye yaklaştım ve Pazar akşamının boğucu karanlığında bile aurasını korkusuzca etrafa yayan çocuğa baktım. Bahçe ışıklandırması loş bir şekilde yüzünü aydınlatırken, saçları annemin siyah hercai menekşeleriyle aynı tonda gözüküyordu.

Çıplak kollarımı pencerenin pervazına dayadım ve uzun kumral saçlarımın aşağı doğru uçuşmasına izin verdim. Hadi ama, kimin rapunzel olmakla ilgili kompleksleri yoktu ki?

Dilimi dudaklarımda gezdirdim ve şımarıkça dudaklarımı büzdüm. "Bu gece Romeo'yu bekliyordum."

Etrafa hızla göz attım ve olası bir Susan O'Donnell krizine yer vermeyeceğimden emin oldum.

Susan O'Donnell, yetmişlerinin sonuna gelmesine rağmen her türlü sosyal aktiviteyi reddedip, son nefesini evimizi gözetlerken vereceğine emin olduğum yan komşumuzdu. Bu dedikodu sevdasının gece yarısından sonra verilen Gossip Girl maratonundan geldiğine emindim. Ah, oysaki o diziyi severdim.

Gözlerini daldığı yerden, dudaklarımdan zorlukla ayırdı ve gevşekçe sırıttı. "Romeo, dar taytını giyerken birkaç sorun yaşadı ve sizin gibi hoş bir leydiyi böyle güzel bir akşamda yalnız bırakmaya gönlü el vermedi."

Susan O'Donnell'ı siktir edip kocaman bir kahkaha attım ve pencerenin hemen yanında asılı duran halatı aşağı saldım. Babam, küçük kızının salıncağı için astığı halatı erkek arkadaşımı eve almak için kullandığımı öğrense ne yapardı acaba?

Pervaza zorlukla tutundu ve "Bu halat gerçekten elimi acıtıyor." diyerek kendini içeriye attı.

Ellerini birkaç kez ovuşturup, bir kız için fazla dağınık olan odama göz attı. Gözlerini bir yere sabitledi ve gördüğü şey hoşuna gitmişçesine dudakları kıvrıldı. Kahve gözlerini takip ettim ve ses sisteminin üzerinde asılı duran dantel işlemeli sütyenime utançla baktım.

Panikle ona yaklaştım ve rahatsızca boğazımı temizledim. "Bugün çocuklarla birliktesin sanıyordum." derken kollarımı boynuna dolayıp, tanıdık gövdeye yaslanmıştım bile.

Son 9 ayımı geçirdiğim bu güçlü gövde bazen rastgele yumruklarımı savunduğum bir kum torbası, bazen de en saklı gözyaşlarımı akıttığım bir çeşme gibiydi. Mükemmel değildik ama garip bir şekilde mükemmel hissediyorduk.

Zaman kaybetmeden saçlarımı omzumun sağ tarafına topladı ve eğilerek ensemin tam ortasına neredeyse hissedilmeyecek bir öpücük kondurdu.

Başını omuz hizamda tutmaya devam ederken, aldığı kesik nefeslerin arasında "Önceliklerimi tekrar gözden geçirdim," diyerek mırıldandı.

Başımı kaldırdım ve yüzümde oluşan kendini beğenmiş gülümsemeyle gözlerine baktım. "Clifford'a benim yanımda hiçbir şansının olmadığını söylemiştim."

Hızlıca belimi kavradı ve ne olduğunu anlayamadan kendimi çalışma masamın üzerinde buldum. Ellerini ne kadar seksi bir manzara sunacağını kestiremediğim Minions desenli şortumun açıkta bıraktığı bacaklarımda gezdirdi ve kulağıma çok ama çok tehlikeli bir biçimde fısıldadı. "Ellerimin altında bu bacaklar varken o mor kafaya gitmem için bir tek neden söyle."

Ne kadar zaman geçerse geçsin, her dokunuşta ilk heyecanı hissettiren parmaklar altında titredim ve zorlukla kelimeleri toparladım. "Ya bastırılmış kişiliğinin altında aslında bir Kurt Hummel yatıyorsa?"

Bu defa kendisini tutmadı ve boş olduğuna dua ettiğim ev onun boğuk kahkahasıyla yankılandı. "Tanrı aşkına, Florence! Eğer gay olsaydım Channing Tatum'un nefes aldığı bir dünyada, hangi akla hizmet o serseme gidebilirdim? Tuvalet eğitimimi birlikte aldığım bir çocuktan bahsediyoruz."

Aklıma gelen görüntülerle yüzümü buruşturdum ve zihnimde oluşan düşünce balonunu iğrenerek patlattım.

Birkaç saniye sonra 6 yaşındaki şeytan Clifford'un aklına gelebilecek kötü düşünceler kaşlarımı çatmama neden oldu ve huysuz fısıltım benden izinsiz havaya karıştı.

"O seksi kıçını benden önce gördüğü için bile onu öldürebilirim."

A/N: ah, merhaba. ilk defa bir yazar notu paylaşıyorum ve bu gerçekten tuhaf hissettiriyor, herneyse. update sıklığı çok dengesiz ve can sıkıcı ama yazmak benim için sadece bir hobi ve bu hikayeyi nasıl ve ne zaman yazmakta rahat hissediyorsam, o şekilde yazmayı tercih ediyorum. normalde bu kadar sıkıcı değilimdir -yemin ederim-.

oylarınız ve gösterdiğiniz ilgi için çok teşekkür ederim. luv u all :'3


Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 15, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

elevator | hood *on hold*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin