/susmak/
Değişen kat göstergesine sabırsızca bakıyorum. Ardından eski sevgilimle, yeryüzündeki en yavaş asansörde tıkılmak için ne yaptığımı merak ediyorum.
"Ne düşünüyorsun?" diye soruyor.
Ona gerçekten neler hissettiğimi söylemek istiyorum.
Ne denli pişman olduğumu,
Onsuz ne kadar bok hissettiğimi,
Daha yarım saat anca olmuşken, isminin yanındaki sevgili sıfatını özlediğimi,
Ama sadece susuyorum.
Tıpkı o günkü gibi.
→ ← → ← → ←
Sabırsızca elimi kaldırdım ve Bayan Palmer’ın beni fark etmesini bekledim. Zavallı kadının buruşuk yüzü, havadaki elimi görmesiyle adeta aydınlanmıştı. Saklayamadığı heyecanıyla konuştu. “Sorunun cevabını söylemek mi istiyorsun, Florence?”
Hah, ya da sınıftan siktir olup gitmeyi. “Aslında dersin bittiğini söylemek istiyordum,”
Yüzünü buruşturdu ve bıkkınlıkla tebeşiri masaya bıraktı. Şu kadının her ders sonunda yaşadığı hayal kırıklığını gerçekten anlayamıyordum. Gerçekten cebir dersine ihtiyacımız olduğunu falan mı düşünüyordu? Veya bu saçma dersin bir saniyesinden dahi zevk almadığımızı göremiyor muydu? Pekala, gerçekler acıdır Bayan Palmer.
Hızla eşyalarımı toplayıp, sınıftan çıkmaya çalışan öğrenci kalabalığına karıştım. Sınıfı en hızlı boşaltan cebir kuru biz olmalıydık sanırım. Bayan Palmer, sıkıcı ses tonuyla yaşam enerjimizi öyle bir emiyordu ki, temiz hava için hepimiz kuduruyorduk.
Kendimi ana koridora zor attım ve tanıdık birkaç yüz görmek için etrafa bakındım. Dolaplara yaslanmış, önemli bir şeyler tartışıyormuş gibi görünen Michael ve Calum ikilisini görünce adımlarımı oraya yönlendirdim. “Bu iğrenç Pazartesi gününde dahi, tartışacak enerjiyi nereden buluyorsunuz?”
Görüş alanlarına girmemle beraber, aniden konuşmayı kestiler ve birbirilerinden uzaklaştılar. Tamam, bu biraz şüphe vericiydi. Grup arkadaşları, böyle şeyler yapmaz sanıyordum.
Bir haftadır şu grupla takılma olayını deniyorduk ve hala üstünde durmamız gereken birkaç nokta vardı. Mesela, Calum’ın Pizza Hut kuponları vardı, ama Carrie pizza sevmediği için her defasında başka bir alışveriş merkezine gitmek zorunda kalıyorduk. Çoğu zaman Michael’ın evi boş oluyordu fakat köpeklere alerjisi olan bir kız olarak, Clifford’ların evi bana pek uygun değildi.
Kısacası berbat olduğum bir başka alan daha bulmuştum.
"Ne hoş bir karşılanma," diyerek bu tuhaf durumun, benim için bile tuhaf olduğunu belirtmeye çalıştım. Calum utançla kızardı ve beni ne kadar delirttiğini bilmeyerek, kafasını minik bir çocuk gibi aşağı eğdi. O an, her zaman bu kadar patavatsız olmayı diledim, sadece biraz daha utanması için.
Bir şeyler fısıldadı ve bunun bir özür olduğunu anca 10 saniye sonra anlayabildim. "Boş ver gitsin," diyerek gülümsedim ve bu konuyu tartışmak istemediğime karar verdim. Hayat, insanları kendi kaprislerinizle boğacak kadar uzun değildi.
Biyoloji sınıfımdaki çocuğun yanımdan geçmesiyle, sonraki dersimin Biyoloji olduğunu hatırladım ve bir yaşlı bunağı daha kızdırmamak için biraz erken gitmeye karar verdim. "Derse gitmeliyim. Sizi sonra bulurum," diyerek Michael'ın saçlarını karıştırdım. Kırmızı ona yakışıyordu.
Arkamı döndüm ve kitaplarımı almak için dolabıma ilerledim. Dolap şifremi girerken, 6 tane saçma numarayı hatırlamanın neden her seferinde bu kadar zor olduğunu düşündüm. Bunlar bizim için özel bir anlamı olan rakamlar değildi, okula kayıt yaptırırken elinize tutuşturdukları öğrenci belgesinde yazılı olan ezberlememinlayrıca sayı hafızanız kuvvetli değilse mezun olana kadar başınıza bela olacak rakamlardı.
İşimi hallettikten sonra hüzünle Biyoloji sınıfına girdim ve blok derslerde canımızı çıkartacak bir başka cehennem iblisini düşündüm.
Birkaç adım anca atmıştım ki, aniden omuzlarımdan kavrandım ve Michael'ın bu ara sıklıkla gördüğüm koca kafasıyla karşılaştım. "Sen ve sevgilin, şunu yapmayı kesmelisiniz."
"Sus ve beni dinle, tatlım," derken daha önce hiç görmediğim ciddi bir Clifford ifadesiyle karşı karşıyaydım. Michael'ın ciddi olduğu anlar, meteor yağmurlarından bile seyrek olmalıydı. Bunun hep yaratılışının gayesi olduğunu düşünürdüm.
"Calum hakkında ne düşünüyorsun?"
Gelen soruyla afalladım ve mantıklı bir cevap vermek o an için çok uzak göründü. "Hoş biri sanırım."
Ah, kimi kandırıyordum ki? Ona nasıl bir kız olduğumu göstermek istiyordum. Benim için bir Oasis şarkısı söyleyebileceğini, çilekli şampuanımı koklamaktan hiç bıkmayacağını, çizgi roman koleksiyonumun içinde kaybolacağını vs.
"Ah, bu kötü oldu. Hoşlandığı kızdan 'hoş biri' tanımını duymak, onu pek mutlu etmeyecektir,"
→ ← → ← → ←
Ve susmak daha çok acıtıyor,
Yine.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
elevator | hood *on hold*
Fanfiction4 yıllık bir ilişki, 10 kata nasıl sığdırılabilir ki? ©narcissistsoul