7th floor

580 60 5
                                    

/ucuz içki/

Alnımdan sarkan birkaç parça saça şükrediyorum ve tekrar görüş alanıma girmemesi için nefes dahi almıyorum. Bu sonu isteyen bendim, peki neden şimdi bom bok hissediyorum? 

Asansörü dolduran Calvin Klein fazla ağır gelmeye başlıyor. İstemsizce yüzümü havaya doğrultup, ufak nefesler alıyorum. 

Çok değil, birkaç saniye sonra gözlerimiz buluşuyor. Sıcak kahverengi gözler, yaptığım hatayı yüzüme vururmuşçasına bana bakıyor. Böylesi bir kusursuzluğu nasıl terkedebildiğimi düşünüyorum, onsuz daha iyi olacağım fikrini nasıl benimsediğimi.

"Bunu neden yaptın, Florence?"

Çaresizlikle bir nefes veriyorum.

"Bilmiyorum."

Tıpkı o günkü gibi.

→←→←→←

Elinde tutmaya çalıştığı içki bardaklarıyla bize doğru ilerleyen Michael'a baktım. Küçük bir bardakta servis edilen ucuz içkiyi bana uzattı. Ah, ucuz bir partiye, ucuz bir içki giderdi değil mi?

Kafamı hayır anlamında salladım ve bıkkınca soludum. "Birinin arabayı kullanması lazım,"

'Sen bilirsin' dercesine omuzlarını silkip, bardağı hızlıca fondipledi. Ona baktım ve gülmeden edemedim. Michael'ı anaokulundan beri tanıyordum ve şunu rahatlıkla söyleyebilirdim ki, o hala siyahi insanların çikolata havuzundan kaçmış evsizler olduğuna inanan o tombik çocuktu. Bana masum günlerimi hatırlatan, o küçük çocuk.

Etrafıma bakındım ve partiye neden geldiğimi hatırlamaya çalıştım. Sevmediğim bir ton insanla, katlanamadığım bir ton şarkının arasında sıkışıp kalmıştım. Kulağıma gelen The Saturdays parçasıyla yüzümü buruşturdum ve ne tür bir psikopatın, bir ev dolusu insana bunu dinletmek istediğini düşündüm.

"Tam bir işkence, değil mi?" 

Kulağıma üflenen kesik nefesle ürperdim ve aniden arkama döndüm. Üstündeki beyaz tişört ve dar siyah pantolonu sadece daha da ürpermeme neden oldu. Dağınık burnu soğuktan kızarmış, minik gözlerinin altında küçük torbacıklar oluşmuştu. Tam o anda derin bir iç çekme ihtiyacı duydum. O sadece-

Ah, Calum Hodd ve bana yaptıkları. Klişe!

"Bu müzik beni öldürüyor," derken ellerimle kulaklarımı kapamaya çalıştım. O ise bana küçük bir kıkırdama bahşedip, yanımızdan geçen sarışın çocuğun içkisini aldı. "Biraz alkol her şeyi daha katlanılabilir kılar, güven bana," 

Uzattığı bardağı aldım ve düşünmeme fırsat bırakmadan ağzıma götürdüm. Bir şoför eksikliği kimsenin canını yakmazdı, değil mi?

Birkaç bardak sonra ise her şey daha güzeldi. Müzik, parti ve Calum Hood.

Hadi ama, o piç kurusu her zaman güzeldi!

"Hey, baksana! O elindekini içecek misin?" Sorumla afallayan kız, şaşkınlıkla kafasını salladı ve bardağı bana doğru uzattı. Bardağı kaptığım gibi kafama diktim ve alışmaya başladığım o hissizlik hissinin geri gelmesini bekledim.

Birkaç bardak içkinin, insanı ne hale getirebileceği çok şaşırtıcıydı doğrusu. Ben o yaramaz kızlardan değildim bile, tek istediğim onu kafamdan atmaktı. Fakat şansa bakın ki, çakırkeyif bir kızın yapabileceği son şey; delice istediği çocuğu düşünmemekti.

***

Bahçedeki büyük süs havuzunun kenarına oturmuş, boş bakışlarla karşıya bakıyordu. Onu gözümde bu kadar kusursuzlaştıranın ne olduğunu düşündüm. Kokusu veya siktiğimin bir fiziksel özelliği değildi. Bu kadar basit olamazdı.

Ben onun gülüşünde vaat edilen huzuru istiyordum, parmaklarının parmaklarıma kenetlendiğinde oluşacak güven hissini.

Zorlukla bulduğum 20 saniyelik deli cesaretimi de alıp, ona doğru ilerledim. Ani bir hareketle giydiği beyaz tişörtü avuçladım ve onu ayağa kaldırdım. Bana endişeyle baktı ve ince parmaklarıyla yüzüme düşen saç tutamlarını kulağımın arkasına sıkıştırdı. "İyi misin, güzelim?"

Sanırım bu kopma noktası olmuştu.

Ensesini pekte nazik olmayan bir biçimde kavradım ve onu kendime doğru çektim. Birkaç saniye hareketsiz durduktan sonra dudaklarına doğru bir nefes verdim. "Beni öpebilir misin, Calum?"

Cevap olarak belimi kavradı ve olduğum yerde yükselmemi sağladı. Refleksle bacaklarımı beline sarıp, kollarımı omuzlarına doladım. Yüzüme yaklaşırken büyülenmişçesine fısıldadı. "Zevkle,"

Pekala, bu düşündüğümden de inanılmazdı.

Yemin ederim 5.000 parçalık lanet bir puzzledaki eksik parçalar gibiydik. Ağzımdaki ucuz içki, onun sigara tadına karışarak son iki parça da tamamlanmıştı.

Biraz sonra aç dudakları sabırsızca boynuma indi ve dövmemin olduğu yere birkaç sulu öpücük kondurdu. Ağzımdan kaçan inlemeyi dert edemeyecek kadar zevk alıyordum. Boynumun ardından, yavaşça kulak mememe ilerledi. Minik ısırığın ardından aniden durdu ve beni kucağından indirmeden yüzüme baktı. Gözlerimi dikkatle inceledi ve anlamıyormuşçasına fısıldadı. "Bunu neden yaptın, Florence?"

"Bilmiyorum."




elevator | hood *on hold*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin