“Pırıl! Kızım uyan çabuk müjdemiz var!” diye yüksek sesle konuşmakla çığlık atmanın arasındaki ince çizgide kıvrınan annemin sesiyle gözlerimi açtım. Onu ve aşağıdan annem gibi coşkulu sesi gelen -fakat ne dediğini tam duyamadığım- babamı bu kadar neşelendiren ne olabilirdi ki? Yatağımdan isteksizce ve bir o kadar da merakla çıktım, o sırada annem odaya girdi. Kapıyı çalmayarak. “Pırıl hayatım yatılı okula kabul edilmişsin!” dedi elinde tuttuğu yatılı okuldan gönderilmiş mektubu bana uzatarak. Mektuba göz gezdirip annemin boynuna atladım, “Yaşasın!” diye bağırdım ve aşağı indim, annem de arkamdan geldi. Babam “Annen kadar sevindiğim söylenemez, iki yıl sensiz ne yapacağız biz?” dedi. Gidip babama sarıldım, o sırada annem arkadan “Altun ben kızımız hayallerindeki okula gideceği için seviniyorum, yoksa ben çok mu meraklıyım ayol iki yıl Pırıl’sızlığa?!” dedi ve sarılmış vaziyette olan babamla bana katıldı, sevgi tomurcuğu gibi kilitlendik birbirimize. O sırada kapı çaldı ve bu duygulu anlar yok oldu. Gidip kapıyı açtım, Can gelmişti. Kendisi benim küçük erkek kardeşim olur! (Sabah erkenden futbol entrenmanına gidiyor)“Hoşgeldin oğlum, biz de tam ablanın yatılı okula kabul edilmesini kutluyorduk.” dedi annem coşkuyla. Can çarpık bir gülüş attı, “Desenize 2 yıl kafamız rahat!” Onun bu vurdumduymaz biçimde söylediği laflara biraz kırılmıştım. Ama açıkçası, ergenliğini ağır geçiren bu 13 yaşındaki kardeşimin acımasız, kırıcı laflarına alışmıştım. Hepimizin suratının asıldığını fark edince toparlamaya çalıştı, “Şaka yapıyorum ya, seninle kavga etmeyi özleyeceğim.” dedi ve gelip bana sarıldı. Hiç beklemiyordum doğrusu, “Şapşal..” diyerek ben de ona sarıldım. Annemle babam bizim bu halimize gülümsediler, hatta gülümseyi koydum bir kenara, az daha böyle dursaydık annem ağlayacaktı. Ah, annelerin bu aşırı duygusallığı yok mu? Birbirimizden ayrıldık ve annemin çoktan hazırlamış olduğu kahvaltıya oturduk ve mutlu bir şekilde kahvaltımızı ettik.
Kahvaltı bitince doğrudan odama çıktım ve Neşe’yi aradım, Neşe benim en yakın arkadaşım. Bu habere pek sevinmeyeceğini biliyordum fakat iyi bir eğitim görecek olmama mutlu olurdu.
“Alo, Neşe! Sana çok güzel bir haberim var!”
“Sana da günaydın tatlım, neymiş bu haber?”
“Yatılı okula kabul edildim!”
Sessizlik.
Nefesini temizleyip konuştu, “A-a canım, çok sevindim sonunda istediğin okulda okuyacaksın bu çok mükemmel.” dedi Neşe buruk bir ses tonuyla. Her ne kadar belli etmemeye çalışsa da anlamıştım üzüldüğünü. Neşeyle çocukluğumuzdan beri arkadaşız, büyüdükçe ve dostluk kavramının bilincine varınca, bağlarımız daha da güçlendi ve birbirimizsiz yapamaz olduk. Ama o gün gelip çatmıştı işte, artık birbirimizsiz olacaktık.
“Biliyorum üzüldüğünü ve emin ol ben de senden ayrı kalacağım için hiç mutlu değilim. Ama tatillerde bol bol geleceğim, hem zaten sadece iki yıl. Ondan sonra kurduğumuz üniversite hayallerini biliyorsun zaten, tatlım.”
“Ah, biliyorum ve gerçek olacağını da biliyorum.”
“İşin yoksa eğer bize gelsene, birlikte bavullarımı hazırlarız.”
“Tamam canım, yarım saate ordayım.”
◆
Yarım saat sonra Neşe gelmişti ve birlikte bavullarımı hazırlamıştık. Orada giyebileceğim türde olan kıyafetlerimi, -okul kurallarında oldukça sade kıyafetler giyileceği yazıyordu- Neşeyle olan bir çok fotoğrafımı, test kitaplarımı, romanlarımı ve bir çok özel eşyamı bavullara koymuştuk. Artık her şey hazırdı. İşimiz bittiğinde anne ve babamın yanına inip hazır olduğumu söyledim. Bizimle okula kadar gelmeyecek olan Can’la sarılıp vedalaştık ve ardından okula gitmek üzere yola çıktık.
Bir saatlik yolculuk sonrasında nihayetinde okula varmıştık. Hava o gün sanki benim evden ayrılmama ağlıyormuş gibi, şiddetli biçimde yağmurluydu. Okulda çalışan görevliler gelip bavulları aldılar ve biz de okula girdik. Neşe de bizle gelmişti. Müdürenin odasına çıktık ve kayıt işlemlerini onaylattık. Ve şimdi, veda vaktiydi. Önce Neşeyle sarıldık, “Bol bol yazacaksın bana tamam mı? Unutmak yok tatlım. ” dedi Neşe, gözleri dolu dolu. Aynı şekilde ben de “Asıl sen beni unutma!” dedim ve ona bir kez daha sarıldım. Ardından babama sarıldım, “Babanın her zaman yanında olduğunu biliyorsun. Uzak olsak bile, hep seninle olduğumu unutma. Tamam mı?” dedi. “Bildiğimden emin olabilirsin, seni seviyorum.” dedim ve gülümsedim. Çoktan ağlamaya başlamış annemdeydi sıra. Kocaman sarıldık ve ardından öğütlere başladı. “Biliyorsun Pırıl bu tür yatılı liselerde her ne kadar disiplin haddinden fazla olsa da bir şekilde sigara,içki ve hatta uyuşturu bile kullananlar vardır. Lütfen arkadaşlıklarını düzgün kur ve böyle şeylerden uzak dur. Sen akıllı bir kızsın zaten, biliyorsun. Seni sevdiğimizi de sakın unutma.” dedi. Gülümsedim, “Tamam annecim sen bunları düşünme ben buraya eğitim almaya geldim.Biliyorsun.” dedim oldukça tatmin edici bir tonda. Annem de gülümsedi. “Görüşürüz, kendinize iyi bakın ben iyi olacağım!” dedim ve oldum olası nefret ettiğim veda anlarını daha da uzatmamak adına yavaşça yanlarından uzaklaştım. Köşede beni bekleyen okul görevlisinin yanına gittim, beni odama götürdü. Odaya girdiğim an babamın arabasının sesini duydum. Artık gitmişlerdi.
Bir oda arkadaşım vardı. Oldukça güler yüzlü ve sempatik görünen bir kız odaya girdiğimi görünce kulaklığını çıkarıp yatağından kalktı. Elini uzattı, “Merhaba, hoşgeldin! Ben de seni bekliyordum. Geleceğini önceden söylediler, demek yeni oda arkadaşım sensin, ben Güneş.” dedi gülümseyerek. Elini tutup salladım, “Merhaba ve hoş buldum, ben de Pırıl.” dedim. Ardından bana ayrılmış beyaz yatak örtüsü ve turkuaz çarşafları olan, cam kenarındaki yatağıma gittim. Bavullarım çoktan odaya çıkartılmıştı. Yatağa oturdum ve bana bakıp konuşmamı bekleyen oda arkadaşıma bakıp gülümsedim. “Eşyalarımı nereye yerleştirmeliyim? Dolaplarımız ayrı mı?” dedim etrafa bakınarak. “Ah, evet, benimkiler burada duruyor. Sen de şu gardropu ve bu dolabı kullanabilirsin.” dedi Güneş, karşı duvardaki gardropu ve yatağımın yanındaki ufak dolabı göstererek. “Odaları daha küçük hayal etmiştim, oldukça konforlu ve büyük.” dedim, gülümsedim. “Ah, ben de ilk geldiğimde şaşırmıştım.” dedi kız, gülümsememe karşılık verdi. “İlk senen mi?” diye sordum konuşmayı devam ettirmek adına. “Üçüncü. Lise birinci sınıftan beri burada okuyorum. Diğer insanları iyi tanırım ve okulu iyi bilirim. Eşyalarını şimdi mi yerleştireceksin yoksa bu işten önce sana okulu gezdirmemi mi tercih edersin?” dedi,yüzüne yerleşen büyük gülümsemeyle gamzeleri ortaya çıkmıştı. “Sanırım eşyalarımın acelesi yok.” dedim ve gülümsedim. Ardından birlikte odadan çıktık.
Bugün cumartesi olduğu için ve haftasonu ek dersleri ben gelmeden bittiği için, öğrenciler serbestti. Ben gelmeden biten ek dersler için kendimi şanslı saydım, ama ardından ilk günden kafamda oluşan bu tembel düşünce için kendime kızdım. Güneş beni ilk olarak kantine getirmişti. Bazı öğrenciler bana bakıp gülümsüyor, bazılarıysa ilgilenmiyordu. Bana gülümseyenlere ben de gülümsedim ve Güneş bana sırayla masada grup grup oturan öğrencileri tanıtmaya başladı. Köşedeki bir masaya oturmuştuk. “Bunlar okulumuzun son sınıflarından bir kısmı ve en havalı kısmı. Havalı oldukları kadar kibirlidirler. Pek bulaşma derim.” dedi, karşıda oturan ve yüksek sesle konuşup gülüşen öğrenci topluluğunu göstererek. “Tamam” derken o masada oturan bir kız bizim onlara baktığımızı gördü ve birden kalkıp yanıma doğru yürümeye başladı. Ne olduğunu anlayamadan, kız çoktan masamıza oturmuştu bile.