Luke
Çok fazla konuşuyordu. Hiç susmadan başımda saatlerce konuşmayı nasıl beceriyordu bilmiyordum fakat o inanılmaz bir şekilde sesi kısılmadan veya boğazı kurumadan , yorulmadan konuşuyor ve kitap okuyordu. Ona bundan sıkıldığımı söylemek istiyordum fakat hem huysuz bir ihtiyar gibi görünmek istemiyor hem de kırılgan biri gibi gözüktüğü için hislerini incitmek istemiyordum.
Havanın soğukluğuna karşı hasta olmuş ve odadan çıkamadan yatakta yatıyordum. Tam bu gün ondan kurtulduğumu düşünürken kapı açıldı ve gülümseyen kocaman suratı ile içeri girdi. Derin bir nefes aldım ve baş ucumdaki sandalyeye oturmasını izledim.
Yine çok konuşuyordu Ve artık dayanamıyordum. Zaten hastaydım ve onun kapanmayan çenesi sabrımı taşırıyordu. Daha fazla dayanamadım Ve ona bağırdım.
"Yeter artık kapatma tuşun falan yok mu senin?"
Saniyeler sonra buna pişman olmamı sağlayan şey dolan gözleriydi fakat hemen arkasından yaptığı şey kesinlikle onun da buraya kapatılması gerektiğinin işaretiydi çünkü bir anda sandalyeden fırlamış konuştun diyerek odada zıplamaya başlamıştı.
Cassandra
Bu gün yine beni zorlar diye bekliyordum. Hastaneden içeri girdiğim ilk an bahçeye yönelmiş onu bankta göremeyince çok korkmuştum. Hemşirelerden odasında olduğunu öğrenince odasına doğru gidip kapıyı açtım. Dalgın görünüyordu. Sandalyeye oturana kadar beni izledi ki bu garip bir şeydi çünkü hiç bana bakmazdı. Hastalıktan kızarmış burnunu sıkmak istedim fakat beni dövebilecek bir yapıya sahipti ve bunu yapmadım.
Onu konuşturma çabalarım boşa gidiyordu Ve ben sıkılmıştım. Ona saçma sapan bir şeyler anlatırken bana birden bağırmış ve benim ağlamama ramak kalmıştı. Çünkü sesi bir ilahtan gelecek kadar güzeldi. Zaferle ayağa kalkıp odada zıplamaya Ve dans etmeye başladım çünkü bu aramızdaki buzların eridiğinin ve kalp kırıklarının başlayacağını haberdar ediyordu.