Media: Anka.
Bu arada arkadaşlar, bundan sonra ki bölümler Anka'dan olacak.
İlk bölümde her şeyi anlayasınız diye o şekil yazmıştım Ve eğer beğendiyseniz, yorum atmayı unutmayın çünkü ona göre devamını getireceğim.İyi okumalar...
Şuan hâlâ olanlara inanamıyordum. Bu durum çok saçmaydı. Nasıl olur da uynadığım an Güney Kore'de olabilirdim?
Normal de olsa bu duruma kahkahalarla gülerdim ama şuan korkmaktan başka bir şey yapamıyordum.
Öğrendiğim kadarıyla, Seul Bongeunsada'idim yani Güney Korenin en çok turist alan bölgesindeydim.Yoldan geçen birisine saati sorduğumda, 9:12 geçtiğini söyledi. Kalabalık caddelerde, çeşit çeşit insan kalabalığı vardı. Kimileri işten çıkıyor, kimileri çocuklarının elini sımsıkı tutmuş, karşıdan karşıya geçiyor, kimileri ise bağıra bağıra telefonla konuşuyordu.
Bu karmaşa düzgün bir şekilde ilerliyordu. Garip olan, bu seslerden hiç rahatsız olmuyordum.Nereye gideceğimi bilmeden ilerliyordum. Kendi ülkemde bu şekil bir sokakta yürüsem herkes bana tuhaf bir şekilde bakaradı ama burada normal bir şeymiş gibi karşılıyorlardı. Bazı kişiler bana baktıktan sonra tekrar işlerine dönüyorlardı.
Esen rüzgar ile yaşlı kadının verdiği hırkaya sıkıca sarıldım. İyi ki Korece biliyordum. En azından bu şekilde birilerine sorarak bir şeyler öğrenebilirdim.
Caddeler çok kalabalık olduğu için, Köşede gördüğüm ara sokağa ilerlemeye başladım.
Ne yapacağım diye düşünürken, bir ürperti hissettim.
Uyandığımda Kore'de olacağımı bilseydim, hazırlıklı gelirdim,
Bir mont filan giyerdim en azından.Daracık duvarlar ile kaplı yerden geçerken,
köşede bir adam batyaniyesine sarılmış oturuyordu.
Adamın içmiş olup da saldırma ihtimalini düşünerek geri geri gidecekken, uyududuğunu fark ettim."Ortam temiz!"
Diyerek, bir James Bond edası ile yürümeye başladım.
Ama yüzüme vuran rüzgar ile tekrardan eski halimi büründüm. Sanki rügar bana inat böyle esmişti.
Kendi kendime sırıtırken az önceki endişem ve korkum çok olmasa da birazcık dinmiş gibiydi.Tabii o silah sesini duyupta, altıma edecek kıvama gelene kadar.
Az önce ki gördüğüm uyuyan adamın biraz ilerisinde, takım elbiseli bir adam, karşısında ki dilenciye benzeyen adamı vurmuştu.
Gözlerimin önünde.
Kulağımı sağır eden silah sesinin etkisi ile çığlık atıp, kulaklarımı kapadım.
Birden aklıma silahlı adam gelince hızla ilerleyip kenarda ki çöp konteynırlarının arkasına saklandım. Elimi kalbimin üzerine koyup sakinleşmeye çalıştım. Nefes alış verişimi düzene sokmak zorundaydım. Neden Caddeden yürümeye devam etmemiştim ki?Çığlık sesimi duyan adam beni arıyor olmalıydı. Bir kaç dakika bekledikten sonra, adamın gitmiş olmasını dileyerek ve Gözükmemeyi dileyerek, etrafa bakmak amacı ile kafamı biraz çıkardığımda, etrafta olmadığını fark ettim.
İçimden şükürler olsun diye mırıldanırken yavaşça çöp konteynırının arkasından çıktım. Hemen buradan gitmem gerekiyordu.Arkamı dönüp gidecekken, o adamı gördüm. Sırıtarak bana bakıyordu.
"Aha sıçtım!"
Kalbimin, hayvan gibi atmasını umursamadan, kaçmaya çalıştım. Daha bir adım bile uzaklaşamadan saçımdan yakalayıp kendisine çekti.
"Nereye kaçıyorsun? Daha konuşacaktık. Tabii, sen ölmeden önce-"
Korece konuşan adamın sözünü yarıda kesip, aynı şekilde konuşmaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sanalda Yolculuk
Fantasytür; fantastik* İki ayrı Dünyanın insanları... Hayır, mecaz değil. gerçekten de ayrı Dünyaların insanlarıydı bunlar. Uyandığında kendini, gerçek sanılan bir hayatta buldu; bir dizide. Kendi hayatında ki 1 saat, orada 1 ay, kendi hayatında ki yaşam...