Saat, gece 5:14 ve ben sadece 3 saat tek uyuya bilmiştim
Kang Dae Sung'un,
'yarın erken kakıcağız' sözü, benim kafamı karıştırmıştı. Neden erken kalkıcağımızı söylemişti ki?
Sırt üstü yattığım yataktan kalkıp, biraz oyalanmaya başladım. Odada göz gezdirip, boş boş çekmeceleri karıştırıyordum, çünkü can sıkıntımın geçmesi için bir şey arıyordum.
Çekmeceleri karıştırmayı bırakıp, odadan çıkma kararı aldım.
Kang Dae Sung, veya başka birini yakalanacağımı düşünmüyordum çünkü bu saatte herkes uyuyordu.
Hızlıca kapının önüne gelip, ses çıkarmamaya özen göstererek kapıyı açtım.
Uzun ve geniş koridora baktım. Kolidorun ortasında büyük ve dikkat çekici bir avize vardı. Benim olduğum bölümde iki oda daha vardı ama onlar da misafir odasıydı. Yanii kocaman kolidorda, 4 oda vardı. 3 tanesi misafir odasıydı,
ama karşıda ki ne odasıydı, bilmiyordum.
Merak etmiştim, ama ben odaya bakarken, birisi beni basar diye korkuyordum. Hele de Kang Dae.Beni bitirirdi.
Odaya girme konusunda ikilimde bulunsam da, en sonunda merakıma yenik düşüp, ilerliyecekken, aklıma gelen şeyle durduğum yerde dikildim.
Karşıda ki oda, Kang Dae Sung'undu.
Bunu biliyordum çünkü, dizide görmüştüm. Allah'tan dizi aklıma gelmişti, yoksa Kang Dae'nin odasına girmekle büyük bir hata yapıcaktım.Odaya geri dönecekken, Kang Dae Sung'un odasından gelen telefon sesi beni durdurdu.
Bu saatte kim arar diye düşünürken, bananesi ya, kim ararsa arasın. Zaten çalar çalar, susar. Dedim içimden.Yatağıma geçmiş, buradan gidip, her şey Semet'e anlatmanın hayâlini kurarken, telefon hâlâ ısrarla çalmaya devam ediyordu ve sesi buraya kadar geliyordu.
En sonda sinirle yataktan kalkıp, odadan çıktım.
"Bok kafalı telefon!"
Dört adımda karşımda ki odanın kapısında durduğumda,
hayde Bismillah! Diyerek kapıyı açtım.Gözlerim kapatıp, nefesim tutmuştum.
1...
2...
3!
3 saniye sonra, gözlerimi açıp nefesimi verdiğimde, odada kimsenin olmadığını fark ettim. O kadar aksiyonu boşuna mı yaşamıştım ben?
Kendi kendime gözlerimi devirerek, dağınık olan yatağın yanında ki, sehpahanın üzerinde çalan telefonu elime aldım.
Telefonu aldığım gibi çalması durmuştu. Elimde ki telefonu incelerken, Kang Dae Sung'un nereye gitmiş olacağını düşünüyordum. 6 tane cavapsız arama vardı ve hepsi Kang Dae'nin koruması Bay Park'tandı.İlk defa Kore diline ayarlanmış bir telefon tutuyordum elimde.
Bu günleride mi göreceydik bea! Diye geçirdim içimden.Telefonun Galeri uygulamasına girip, Kang Dae Sung'un fotoğraflarına bakmaya başladım. Gerçekten yakışıklıydı.
Adamın bir karizması vardı hani. Kore'lileri beğenmeyen biri bile bu adamı yakışıklı bulurdu.Foğraflarını incelemeye devan ederken, Kang Dae Sung'un yanında duran adam dikkatimi çekti.
O foğraf karesine tıkladığımda yanındakinin abisi, yanii Kyung Sam olduğunu anladım.
16 yaşlarında filan gözüküyordu
Kang Dae.
Abiside 20'lerde gibiydi.
Çimenlik gibi bir yerdeydiler.
Abisi, kolunu kardeşinin omuzuna atmıştı.
Kang Dae Sung'un gözünde ki parıltılar, ekrandan bile gözüküyordu. Hep cana yakın bir insan olmuştu Kang Dae Sung.
tabii abisi kaçırılana dek.
O günden beri acımasızlaşmış, duygusuz birine dönüşmüştü.Ben hâlâ foğrafı incelerken, aynı odanın içerisinde ki, banyo odası diye tahmin ettiğim kapı açıldı.
"Siktir!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sanalda Yolculuk
Fantasytür; fantastik* İki ayrı Dünyanın insanları... Hayır, mecaz değil. gerçekten de ayrı Dünyaların insanlarıydı bunlar. Uyandığında kendini, gerçek sanılan bir hayatta buldu; bir dizide. Kendi hayatında ki 1 saat, orada 1 ay, kendi hayatında ki yaşam...