BÖLÜM 23: Duvar

66 6 0
                                    

Multimedia: Merve
Merve 'den

Kafamı yere eğmiş okula doğru yürüyordum. Bu okulu yakacağım. Tüm öğrencilerin iyiliği için yakacağım. Bana minnettar olacaksınız. Ama sorun değil. Ben ilk önce kendi iyiliğim için yapıyorum. Ama düşünsenize bir.

Bir okul. Yanıyor. Alev alev böyle. Okulun tabelası falan da düşüyor o arada. Pencerelerden ateş çıkıyor. Ama okulda kimse yok. Rahat olun. Düşündünüz mü?  Nasıl güzel değil mi ? Nasıl haz veriyor?  Düşüncesi bile olağan üstü.

Tabi ben bunu düşünürken kafama eğik ve yüzümde düşüncelerimin verdiği hafif bir gülümseme var. Tabi duvara çarpmasa idim. Bu mutluluk devam edebilirdi.

"Allah aşkına bu duvarı kim yolun ortasına koydu. Ulan yoksa okula vardım da ben mi farketmedim. Yoo bahçe kapısından okulun girişine kadar olan yol bu kadar kısa değil. Eee? O zaman bu kesin duvar. Hem de yolun ortasında. Allah bu duvarı alsın o zaman. Hay ben böyle duvarın yapı malzemelerine de yapımında bulunanlara da bunu inşa edenlere de mimarına da mühendisine de... Neyse gerisini getirmiyorum aşırı terbiyeli olduğum için. Bunlar hep terbiyeli ve akıllı bir kız olduğumdan. Ama Allah aşkına ne duvarı bu? Hem de yolun ortasına ko-"

Sinirli iken hızlı ve çok konuşurum. Ama konumuz benim hızlı ve çok konuşmamda değil.  Dudaklarımı tutarak beni susturan el. Evet konumuz bu.

Kim ulan bu sapık ellerin sahibi!?
Niye benim dudağımı tutuyor!?

Gözlerimi dudaklarımı tutan elden yukarı doğru çevirdim. Ve sonunda beni tutan kişiyi tam manası ile gördüm.
Bu şey degil mi ya?
Basketbol takım kaptanının en yakın arkadaşı.
Aynen. O.
Tamam. Ama

Bu niye hala benin dudaklarımı tutuyor!?

Kaşlarımı daha da çatarak ona bakmaya devam ettim. En sonunda ise konuşmaya karar verdi paşamız!

"Sustun mu? "

Cevap vermedim tabiki. Çünkü hala dudaklarımı tutuyor. Gözlerimi devirmek ile yetindim. Anlamış olacak ki elini dudaklarımdan çekti. Bu ne terbiyesiz bir it!

"Az yavaş konuş be kızım."

"Kızım!? Sensin kızım be! Hem sen ne hakla benim dudaklarımı tutarsın!? Ne istiyorsun benim dudaklarımdan!? Sapık mısın!? "

"Ne çok konuşuyorsun sen?"
"Sensin çok konuşuyor! Niye tuttun dudaklarımı sapık?"
"Hop hop hop. Sapık falan değilim. Sadece hararet yapmayasın diye tuttum dudaklarını. Ama itiraf edeyim dolgun dudakların var."

Dediği şey ile dudaklarım şaşkınlık ile açılmıştı. Bir de sapık falan değilim diyor. Olsa ne olurdu mazallah.

"Bir de sapık değilim diyorsun sapık! Sapıksın işte! Sanane benim dudaklarımdan !? "
"Kızım çok konuşuyordun."
"Sanane!?"
"Pazartesi sabahı küfür yedim lan! Zaten pazartesi sabahı olması bir küfür. Bir de senden yedim."
"Bana ne küfür yediysen!? Ben mi küfür ettim!?"
"Evet!"
"Atma be! Ben sana niye küfür edeyim."
"Ulan sabah sabah duvar ayağına bana sövdün!"
"Ne alaka be!?"
"Onca duvara ettiğin küfür kime gitti sence?"
"Küfür ettiğim duvara. Yolun ortasında duvarın ne işi var!?"
"Bak seni de anlıyorum var birkaç tahta eksik sende. Tabi sen de haklısın daha önce taş a da benzetmişlerdi ama taş yapımı duvara hiç benzetilmemiştim. Bu ilk sağol. "
"Ne saçmalıyorsun Allah aşkına? "
"Bana ilk önce kafa attın sonra da sövdün. Ya sen hep duvarlara sövüyor musun ?"
"Yolun ortasında ise ve kafama çarpmış ise evet."
"Hala duvar diyor. Bana çarptın kızım! Duvar yok!"

Gözlerimi kırpıştırdım ve kendime biraz düşünme payı verdim.
Anladım. Ben bu basketbolcuyu -ulan adı neydi bunun? Neyse- duvar sanmışım.
Ama anlamadığım birşey var.

Bunun yolun ortasında ne işi var?
Dönüp dolaşıp aynı noktaya geliyoruz. Yolun ortasında neden duruluyor? Gidin banklarda oturun be! Süs olsun diye mi koydular o bankları.

"Peki senin yolun ortasında ne işin var?"

Tabi yüzüme mal gibi bakakalırsınız ukala bey!

"Soru sordum oğlum! "

Arka fonda Asiye Kaleli 'kappak' diyiyor. Duyuyor musunuz sevenlerim? Moral böyle yükseltilir işte.

"Neyse seni affettim. Şimdi çekil önümden." dedim ve çekilmesini beklemeden yanından geçmek için harekete geçtim. Hayır bu malı beklersem çok uzun sürer. Çünkü Android dondu bunda.

Ama sorun şu ki sadece harekete geçmekle kaldım. Hareket edemedim. Çünkü kolumu tuttu 'malum ukala bey'. Kafamı ona çevirip kaşlarımı kaldırdım soru sorar manada. 'Ne var?' gibisinden yani. Anladınız siz. Neden iki kaş sorusunu duyuyorum. Çünkü ben Mehtap gibi tek kaşımı kaldıramıyorum. Nalet! Neyse. Bu 'neyse' de Mehtap' tan kalma. Yine neyse.

"Bana kahve ısmarlayacaksın."
"Pardon neden!?"
"Çünkü hem göğsüme kafa attın hem de küfür ettin. Yani bu kahve borcun olması için gayet ideal iki sebep."
"Durmasaydın yolun ortasında be!"
"Bana ne."
"Rüyanda görürsün!"

Diye cırlayarak kolumu elinden çektim ve ilerlemeye başladım. Havalı bir şekilde detayını da şuraya bir yere bırakayım.

"Öğlen arası yanına gelirim rüyamda bana kahve ısmarlayacak olan kız!"

Tabi bu havalı oluşum 'ukala şey' arkamdan bağırana kadardı. Ben de 'battı balık yan gider' hesabı orta parmağımı kaldırdım. Rezil olmuşum bir kere daha neye utanayım. Tabiki dönüp bakmadım. Manyak mısın?

Bir de ben Mehtap gibi değilim. Mesela Mehtap her yerde küfür etmez. Küfür içeren hareketler de yapmaz. Yani aslında küfür eder de, içinden veya sessiz. Ama lafı bir sokar ki. Edilecek küfür yanında halt etmiş. Yetiştirilme tarzı heralde. Neyse.

  🔴〰🔴〰🔴〰🔴〰🔴〰🔴〰🔴

Şu ana kadar normal ve tahmin edilebilir bir gün yaşıyordum. Ama dediğim gibi 'şu ana kadar'. Durun anlatayım.

Öğle arasına kadar Mehtap ile boş boş ders dinlemiştik. Evet bazılarında uyuduk. Allah aşkına hangimiz uyumuyor ki? Sonra yemek yemek için kantine inmemiz ve gerçekleşen olaylar, anlatmayacağım üşeniyorum. Ama tekrar hatırlayabilirim ya da kısa bir yorum yapayım.

Dediğim gibi Mehtap her ortamda küfür etmez ama lafı yerine oturtur. Öğle arsında da aynı şeyi yapmıştı. O Ukala Şey e iyi bir laf söylemişti. Tabi sonra Ukala Şey in susması da başka bir olaydı.

Ama en  büyük olay biraz önce gerçekleşenlerdi.

Ulan Merve 'yi yazmak bu kadar zor olmamalı. Kanguru ve Mehtap ilişkisini yazmak daha kolay.

Anonim: Kanguru Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin