-25-

4.2K 408 120
                                    


Pekala, Jungkook kendi kendine Busan'a gitmekten vaz geçmeyecekti.

Daha demin Jimin'den gelen mesajla onun şu an havalimanına gitmesine az kaldığını öğrenmiştim.

Ve pekala Jimin, Jungkook'u yatağa atmaya cesaret edememişti.

"Rose! Nereye?" Diye arkamdan bağırdı Namjoon. Jungkook'u tanımıyordu.

Eminim doğruyu söylesem Namjoon, abi kılığına girip 'elalemin adamlarıyla' ne yaptığımı sorgulayacaktı; riskli.

Kapıyı yavaşça kapat ve ses verme...

Evden çıkar çıkmaz merdivenlerden hızlıca indim. Apartmandan çıktığımda, sola dönüp koşmaya başladım, fakat nereye gittiğim hakkında hiç bir fikrim yoktu.

Elimle şakaklarımı ovup geriye doğru yürümeye başladım. Sırtımı duvara yasladığımda arka cebimde taşıdığım telefonumu çıkarttım,

-

Gönderilen; Jimielost,

rosie:
Jungkook çıktı mı evden?

jimielost:
Yetişmen imkansız çıktı bile, şu an havalimanına gidiyor

rosie:
Moral için teşekkürler! :)

-

Telefonu oflayarak tekrar cebime koyup ana caddeye doğru yürümeye başladım.

Vardığımda park halinde bekleyen Taxi'lerden birine oturup, havalimanının ismini verdim.

"Hızlı olur musunuz?"

"Yani biraz daha?"

"Bastır koçum."

"Ya adam kaçıcak hızlı birazcık daha."

Ve Taxi durdu.

"Daha varmadık ki?" Diye mırıldandım yüzümü buruşturup.

Şöför göz devirip kafasını geriye yasladı, "İn lütfen."

"Ne? Ben müşteriyim!" Diye homurdandım kaşlarımı çatarak.

"Başım ağrıdı be kızım! İn işte, ücret almayacağım yeter ki in.."

Ellerimi yumruk şekline getirip çenemin altında buruşturdum, sevimlilik amacıyla, "Ama-" diye mırıldanırken adam sözümü kesti;

"İn."

Adamın arkasından mırıldanarak hızlıca arabadan indim. Kapıyı sertçe kapattıktan sonra etrafa baktım.

Havalimanı buradan gözüküyordu, salak adam ne diye iki dakika daha sabır edememişti?

18:24 Jungkook'un uçağının kalkmasına sadece yirmi dakika vardı.

Yüzümü buruşturup havalimanına doğru koşmaya başladım. Etrafın çölden tek farkı; yerlerde kum olmamasıydı.

Koşmaya pek alışık değildim ve hemen yoruluyordum buna rağmen durmaksızın havalimanına varmayı becermiştim.

Durup, hızlanan nefesimi düzene sokmaya çalıştım, aynı zamanda da etrafa bakıyordum.

İçerdeki onca güvenlik aşamasında onu bulmam imkansızdı. Tek şansım daha buraya yeni gelmiş olmasıydı.

Tam ümitsizlik içinde geri dönecekken, siyah bir araba önümde durdu. Ve içinden siyah saçları dağınıkça alnına düşen çocuk indi.

O an içime gelen rahatlıkla kendimi yere bırakıp, saçlarımı düşünmeden yere sırt üstü uzandım.

Gözlerimi yummuş, derin nefesler verirken, gözlerimi açtığımda tam olarak yukarıdan bana bakan Jungkook'la karşılaştım.

Yerden aceleyle kalkıp üstümü silktim.

Hiç beklemeden beline sarıldım.

"Beni itmezsin değil mi?" Diye mırıldandım.

O an Jungkook'un gülüşü kulaklarıma doldu,

"Bu hayır demek oluyor değil mi?" Diye mırıldandım tekrar.

Cevap vermemişti, sadece kollarını boynuma sarıp çenesini kafama yaslamıştı.

Bir kaç dakika öyle kaldığımızda Jungkook ayrılmaya çalıştı fakat izin vermedim.

"Beni itmeyecektin." Diyip beline ellerimi daha sıkı sardım.

"Rose uçak kalkıcak." Diye mırıldandı oflayarak.

"Biliyorum." Dedim onun görmeyeceği şekilde sırıtarak.

"Rose bilet yanacak ya."

"Uçak kalkana kadar senden ayrılmayacağım."

"Saçmalama Rose bırak." Diye homurdandı omuzlarımdan itmeye çalışırken.

Kollarımı iyice sıkılaştırıp, "Ağla." diyerek sırıttım.

rain ❦ RoséKook  1 [✓] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin