Uyumadan geçirdiğim bir gecenin ardından duşa girdim. Bütün bir geceyi Yixing'i hatırlamaya çalışarak geçirmiştim. Bir an önce ona dair bir şeyler hatırlamak istiyordum. Çünkü ne zaman ondan bahsetsem Sehun tuhaf davranışlar sergileyip yanımdan uzaklaşıyordu.
"Kahvaltı etmeyecek misin abi?"
"Kahvaltıya gidiyorum."
"Bir haftadır her gün buluşuyorsunuz."
"Bana çok faydası oldu."
"Bir şeyler hatırladın mı gerçekten?"
"Buna hatırlamak denmez."
"Nasıl yani?"
"Kendimle ilgili pek çok şey öğrendim."
"İyi anlaşıyorsunuz."
"Sanırım.."
"Bugün ne yapacaksınız?'
"Çok sevdiğim birkaç yere götürecekmiş."
"Anladım."
"Onun gibi birini öylece gönderdiğime inanamıyorum."
"Bu ne demek? Ondan hoşlanıyor musun yoksa?"
"Tam olarak bilemiyorum ama.. Yani.. Tanrım.. İnkar etmeyeceğim."
"Hoşlanıyorsun yani?"
"Evet.."
"Bu çok tuhaf.."
"Neymiş o tuhaf olan?"
"Hiçbir şey hatırlamıyorsun ve tekrar aynı kişiye aşık oluyorsun. Kader denen şey bu olmalı.."
"Aşk hakkında çok şey biliyorsun demek."
"Bir sevgilim olduğunu biliyorsun abi."
"Biliyorum ve Baek'le olan ilişkini sonuna kadar destekliyorum."
"Eskiden de böyleydin."
"Buna sevindim."
Kıyafetlerimi son kez ayna karşısında kontrol edip evden çıktım. Onunla buluşacağım için heyecanlıydım. Bana beni anlatırken o kadar güzel gülümsüyordu ki, en çok da bunu görmek için sabırsızlanıyordum.
Buluşacağımız yere ondan önce gidip kahvaltı için siparişimizi verdim. Dakikalar sonra büyüleyici gülümsemesiyle içeri girdi. Bana doğru yürürken o da aynı heyecanı hissediyor muydu merak ediyordum.
"Günaydın. Çok geç kalmadım değil mi?"
"Ben de yeni geldim. Siparişi verdim ama eklemek istediğin bir şey varsa hemen garsonu çağırabilirim."
"Sana güveniyorum."
O sırada verdiğim sipariş geldi ve ikimiz de sessizliğe gömüldük. Garson tepsideki her şeyi masaya yerleştirip gittiğinde sessizliği bozan ben oldum.
"Nereye gideceğiz?"
Ondan yanıt beklerken garsona vişne suyu getirmesini söyledim. Portakal suyunu gönderip yeni gelen vişne suyunu onun bardağına doldurdum. Neden konuşmadığını anlamak için ona baktığımda şaşkınlıkla beni izlediğini gördüm.
"Sen.. S-sen.. Hatırlıyorsun?'
"Ne? Neyi?"
"Sen portakal seversin Joon. Vişneyi hiç sevmezsin. Sadece ben severim ve sen az önce.. Yani hatırlıyorsun?"
"Ben.. Tamamen bilinçsizce.."
"Nasıl? Hatırlamıyor musun? Yaptığın şeyi farkında olmadan mı yaptın?"
"Evet.."
"Bu çok tuhaf.."
Bir bardak su içip arkasına yaslandı. Bir süre sessiz kaldık. Neyse ki yaşadığımız tuhaf şeyi kısa sürede atlattı.
"Seni özel bir yere götüreceğim."
"Özel?"
"İkimiz için de özel olan bir yer.."
Kahvaltımızı bitirip oradan ayrıldık. Özel dediği yer bir kütüphaneydi.
Bahçeye girip binaya doğru yürümeye başladık. Kafamın içinde tuhaf sesler vardı. Yine aynı ağrı beni zorluyordu. Hatırlamak için gerçekten çabalıyordum ve bu sadece bana zarar veriyordu.
"İyi misin?"
"Evet.."
"Kötü hissediyorsan dönelim."
"Hayır Yixing. Lütfen devam edelim."
Binaya girip üst kata çıktık. İnanılmaz bir yerdi.
Odanın dört duvarı da tavana kadar kitaplıkla doluydu. Aralarda yan konmuş kitaplıklar vardı. Dev odanın içinde paravan görevi görüyor, bir sürü küçük bölme oluşturuyordu. Oluşan, üç tarafı kitaplıkla çevrili küçük alanlarda masalar vardı. Boşta kalan yerlerde de pofuduk dev minderler bulunuyordu. Minder yığınlarının yanında mutlaka küçük bir sehpa duruyordu.
"Burası cennet gibi.."
"O gün de böyle söylemiştin."
"Hangi gün?"
Beni yönlendirmek için elimi tutup yürümeye başladı. En sondaki masaya yerleşip yanına oturmamı söyledi. Küçük alanlar, aralarda duran kitaplıklar sayesinde o kadar kapanıyordu ki, kimsenin görüş açısına girmiyordu.
Yanıma oturup gülümsedi ve elimi tuttu.
"O gün böyle elimi tutmuştun."
"O gün.."
"Sonra beni öpmüştün. İlk öpücüğümdü. Senin de öyle.."
"Burada mı?"
"Ders çalışmak için gelmiştik aslında.."
"Sonra ne oldu?"
"Buradan pek hoşlanmazdım. Fakat artık burası bir cennet gibi.."
"Nasıl?"
"Senin cümlelerindi bunlar."
"Anladım.."
"Hiçbir şey hatırlamıyor musun gerçekten? Hiç faydası olmadı mı?"
"Hatırlamıyorum ama senden öğrendiklerimle artık kendimi daha iyi tanıyorum."
"Buna sevindim."
Onu aynı yerde öpsem bir işe yarar mıydı? Nedensizce bunu düşünüyordum. Ondan yumruk yememek için bu saçma düşünceyi kovup ona döndüm.
"Eğer sorun olmazsa evime gelir misin?"
"Evine mi?'
"Uzun uzun konuşuruz. Tabi ders çalışman gerekmiyorsa."
"Tamam, geleceğim."
Beni terk etmiş olması gerçekten tuhaftı. Nedense buna bir türlü inanamıyordum. Sürekli iyi olup olmadığımı kontrol ediyor, gözlerime gülümseyerek bakıyor ve bana karşı dikkatsiz davranıyordu. Elimi tutmaktan kaçınmıyordu. Terk eden insanların yüzde bini, diğerinden kaçıyordu. Onun gibi birinin beni bırakmış olması inanılır gibi değildi. Çünkü öyle davranmıyordu.
Bu düşüncelerle kendimi yiyip bitirirken Yixing oturduğu yerden kalkıp elini uzattı. Evime gidip bir şeyler anlatmayı tercih ediyordu. Dürüst olmak gerekirse ben de gezmek yerine evde onun anlatacaklarını dinlemek istiyordum.
Bana tam olarak ne katacağını bilmiyordum. Fakat artık daha fazla emin olduğum şeyler vardı. O kesinlikle iyi kalpli biriydi. Belki beni terk etmişti ama kalbi soğumamıştı. Bakışlarından bile okuyabiliyordum. O, hatırlamamın tek yoluydu.