Sıradan bir geceydi. Bir arkadaş grubumuz vardı. Her gece birlikte dışarı çıkardık aramızdaki bağ aile bağları gibiydi. Bu grup Colins , Miccoli , Jack , Garry , Jeremy , Diana , Emma , Sarah , Ellie , Veronika , Polly ve benden oluşuyordu. Birbirimizi yetimhaneden tanıyorduk. Ailemizi kaybedince biz de kendi ailemizi kendimiz bulmuştuk. Her gece olduğu gibi dışarıda yeterince durmuştuk ve geri dönmeye hazırlanıyorduk. Bir karavanımız vardı. Rengi siyah ve kırmızıydı. İnsanlara biraz garip gelse de hep beraber bu renge karar vermiştik. Karavanla dönerken bir telefon geldi. Bu Philipps ' ti. Onunla yıllardır konuşmuyordum , yanlış anlaşılması Philipps 'i bulmak oldukça zordur. Philipps yetimhanede ki en yakın arkadaşlarımızdan biriydi tek farkı dışarıyı sevmezdi. Bilgisayar ve elektronik onun ilgi alanına daha çok giriyordu ancak Philipss ' in bir garip özelliği daha vardı. Hep Dünya ' ya bir saldırı olacağından söz eder ve bu durumda ki her olağanüstü şeyi hesaplayıp nasıl kurtulacağına dair bir şeyler planlardı.
Philipps ' in yıllar sonra böyle bir telefon etmesi çok garipti. Telefonu açtığım da sesini tanıyamadım. "Hemen sığına gelin, hemen! "diye bağırıyordu.
Telefonu kapattı ya da kapandı emin değilim. Philipps ' i en son 10 sene önce yetimhanede görmüştüm.
Sığınak neredeydi?
Yanımdakilerle olayı paylaşmalıydım. Olanları anlattım. Herkes Philipss için endişelenmişti. Düşünüyorduk. Emma bir anda ortaya bir fikir attı. Küçükken Philipps ona ailesini kaybetmeden önce Redwood Regional Park yakınlarında bir evleri olduklarından ve oraya gittiklerinden bahsetmişti.
Elimizde ki tek ipucu buydu. Oraya gitmeliydik. Arkadan Veronika bana seslendi arkamı dönüyordum ki OLAMAZ.
Birine çarpmıştık. Herkes bağırmaya başlamıştı hepimiz dışarı çıkmıştık ve bakınıyorduk. "Aman Tanrım!" diye bağırdı Jeremy. Herkes o tarafa koştu. O da neydi? Önümüzde kime çarptıysak sadece bacakları duruyordu. Geri kalanları neredeydi? Herkes etrafına bakınıyordu.
Bir anda Veronika çığlık atmaya başladı. Arabanın altından bir el uzanmıştı ve bu geri kalanıydı! Bacakları yoktu elleriyle sürükleniyordu ve Veronika ' nın sırtına kadar çıkmıştı. Veronika koşmaya başladı. Dur diye bağırıyordu herkes. Veronika ' nın peşinden gitmiştik hepimiz ama bulamıyorduk. Neredeydi?
O anda yanımızda topraktan bir çift el çıktı. Herkes ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Etrafta beyaz taşlar vardı. Oldukça ıssız bir yerdi. Neredeydik biz ? Kimse buna dikkat etmemişti. Topraktan bir çift el çıkıyordu ama ben hala zemine bakmaya devam ediyordum başında bir hac işareti vardı. İşte bu sefer gerçekten bitmiştik ! Bir mezarlığın ortasındaydık! Daha kötüsü ölüler diriliyordu! 3 dakika için de mezarlığın neredeyse her yeri yürüyen ölülerle doluydu.
Çok yavaştılar bu bir avantajdı koşmaya başladık. Etrafta bir odunluk bulduk ve hepimiz içeri girdik. Hala Veronika ' yı bulamamıştık. Bulduğumuz her şeyi kapının önüne yığdık. Penceremiz yoktu.
Bu iyiydi. İçeride ne olduğunu anlamaya çalışırken Emma telefonuna baktı ve Veronika yaşıyordu! Mezarlıkta bir ağacın üstüne çıkmış ve orada sıkışmıştı. Yardım istiyordu. Bunu düşünmenin bile vakti yoktu.
Herkes odunlukta ne bulduysa aldı. Balta, normal bir kereste bile işimizi görebilirdi. Dışarı çıktık. Koştuk, koştuk ve Veronika ' yı görebiliyorduk ancak Veronika ağacın üstün de korkusuna yenik düşüp o kadar çığlık atmış olmalı ki etrafında zombie topluluğu oluşturmuştu.
(Bundan sonra hikayemde ' Zombi ' olarak bahsetmek istiyorum çünkü zombie kelimesi tam bu olay için söylenmiş olmalı! )