Jenaratör evin yanındaki bir kulübeye kurulmuştu. Şansımız vardı ki Philipss ev ile kulübe arasında bir geçit yapmayı düşünmüştü. Bu geçite giriş için bir kapı vardı. Kapını ardı gözükmüyordu bu yüzden ben , Martins ve Jeremy kapının önünde pusuya yattık. Philips yavaşça gitti ve kapıyı açma düğmesine bastı. Kimse yoktu. Bu iyiye işaretti sanırım. Koridoru geçtik. Kulübeye artık girebilirdik aynı şekilde dizildik ve Philipss kapının düğmesine yine bastı. Kapının açılmasıyla bir zombie direk Philipss ' in üzerine atladı.
Jeremy babasını kaybetmeden önce ondan öğrendiği tek şey atıcılıktı. Babası ona küçüklüğünde çiftlikte nasıl avlanılacağını ve atış yapmayı göstermişti. Kusursuz bir atıcıydı. Philipss zombie ile boğuşurken atış yaptı ve zombieyi kafasından vurdu. Zombienin kafası dağılmıştı. Kanı Philipss' in üzerine işlemişti. Philipss kusuyormuş gibi yaptı ve yüzünü zombinin daha doğrusu eski halinin üzerindeki elbiselere sildi.
İçeri girdik ve gördüğümüz manzara berbattı. Zombielerden birinin kolu jeneratörün içine sıkışmıştı. ' Zombienin kolu jeneratörün içinde duruyordu zombi ise yanında dikilmiş , hırlıyordu daha çok bağırma gibi bir hırlamaydı. Ben kafasına balta saplayarak işini bitirdim. Silah daha zor zamanlarda işimize yarayabilirdi. Bunu onaramam. ' dedi Philipss. Jeneratörün işi bitmişti. Yeni bir tane almamız gerekiyordu. Bunun için dışarı çıkmak gerekecekti. Yiyecekler her şey bozulabilirdi. Philipss olayları düşünerek konserve ağırlıklı stok yapsa da , normal yiyeceğe ihtiyacımız vardı. Evin güvenliği açısından da gerekliydi.
Geri sığınağa dönerken bir sorun yaşamadık. Her şey sıradandı. Dışarıdan hiç bir zombinin içeri girmemesi oldukça garip geliyordu. Aslında gelmiyordu çünkü evde güvenlik altına alınmıştı. Sığınak güvenliydi ancak evinde ondan aşşağı kalır yanı yoktu.
Philipss sığınağın 20 metre uzaklığında jeneratör satılan bir yer olduğunu ordan gidip alabileceğimizi söyledi. Şundan emindik ki kimse ordan jeneratör aldığımızda sorun çıkartmayacaktı. Tabii zombiler dışında ...
Bir ekip oluşturduk. Erkeklerin hepsi geliyordu. Kızlardan sadece Emma ' yı yanımıza aldık. Onun gelmesini ben istemiştim. Gözümün önünden ayrılmasını istemiyordum. Ona zarar verilmesine asla izin vermeyecektim.
Philipss benim arabamla gidebiliriz dedi. Arabası bir minibüse benziyordu. Aslında tam anlamıyla minibüstü. Ancak ben karavanımızın ne durumda olduğunu görmek mümkünse çalıştırmak istiyordum. Anahtarları hala cebimdeydi.
Anlaşmıştık. Philipss zombieleri üzerimize çekmek için megafon almıştı. Bu şekilde karavanın önünü zombielerden arındırabilirdik. Sığınağın yanında bir ev vardı. Bahçesinde bir tabela vardı. Ve bu tabeladan eve atlayabilirdik. Önce eve girdik. 1 - 2 zombieyi kolayca hallettikten sonra çatıya çıktık. Çatıya çıkmak oldukça yorucuydu göründüğünden daha uzundu ... Oradan tabelanın üzerine geldik. Megafonla bağırıyorduk. ' Gelin onun bunu çocukları ! ' diyorduk. Hepsi toplanmıştı çıkmak biraz zor olacaktı.
Tabeladan çatıya atladık önce Emma ve sıradan hepimiz en son Martins atlıyordu ki ayağı kaydı. Ve düştü gözümün önünde kayışını gördüm. Direk aşşağı baktım. O da neydi ? Martins korkuluklara tutunmuştu. Bağırıyordu. Korkuluklar dayanamayacaktı. Beni tutmalarını söyledim. Martins benim ayaklarımı yakaladı herkes birbinin ayaklarından tutmuştu. ' Beni sarkıtın ! ' dedim. Martins ' e Hadi dostum seni yakalayabilirim bunun gibi şeyleri hep yaptık yine yaparız gibi bir şeyler söyledim ama söylesenize kaç kere altınızda zombiler varken arkadaşınız korkuluğa tutunmuşken ve sizi 4 arkadaşınız arkadan sallandırırken yukarı çekmeye çalıştık bundan emin değildim.