Sabah, pek bahsetmemeye karar verdi, gece gördüklerinden. Hatta biraz olsun anlattıklarını azaltmaya, bazılarını saklamaya karar verdi. Maraz üzülüyordu, Ryno da geçemeyecekse onu da üzmek istemedi.
Ryno, onların uyandığını biliyor gibi damlamıştı eve. Sabah kahvaltı sırasında tüm soruları yanıtladılar. Ryno, ilk başta tepki verse de anlayışla karşıladı. Kahvaltı sonrası denemeler yapmaya devam ettiler ama her nedense hiçbiri Akış'a geçemedi.
Akış'ın kısa sürmesi, bu bakımdan çok işine yarıyordu. Herkes yattıktan sonra ya da Maraz ve Ryno bir iş için dışarı çıkmışken, ne zaman ne kadar fırsat yaratsa hemen Akış'a geçiyordu. İyiden iyiye tutuluyordu kıza.
Bu arada kızın yanındaki askeri de öğrenmişti, abisiydi ve gardiyandı zindanda. Abisi, beden hakkında araştırma yapmış ve konuşmalarının kız kardeşine iyi geleceğini düşünmüştü. Tabii o da bu kadarını beklemiyordu, kız görmeye başlamıştı. Bunu bedenin yapmadığına emin olacak kadar hissetmişti. Bedende gördüğü, inancın gücüydü.
En önemli bilgiler bunlar değildi. İsmini öğrenmişti, Jade(Ceyd). Daha önemli bir bilgi yoktu daha hayatında. Ne güzel isimdi Jade. Nasıl yakışmıştı, sarıya çalan kumral saçları, beyaz tenine. Ailesi, doğduktan sonra koymuş olmalıydı ismini, yoksa bu kadar tamamlayamazdı onu.
Zindana atılma nedeni de evlilik töreni gerçekleştirmesinin ortaya çıkmasıydı. Hiç itiraz etmemiş, kabullenmişti, yanlış olmadığını düşünüyordu.
O akşam öncekiler kadar tozpembe geçmedi Akış, hem kızı da görememişti.
Nezarethanenin girişinde kilolu, kırmızı, pörtlek elmacık kemikli, sakallı biri beklemekteydi. Elinde bir parşömen vardı, gözleri üzgün, dudakları tebessüme yakın.
Parşömeni getiren adam, normalde neşeli biri olmalıydı, yüzü sıkıntılı olsa da yakışmıyordu ona bu surat, beklemediği bir haber getirmişti muhakkak. Daha önceden neşeli biriymiş de hayatında olmadığı kadar üzgünmüş ve öyle şaşkın.
Parşömeni açıp okudu yaşlı, hüzünlü adam ama duymuyordu tabii ki. Sonunda, bedene verdi, kendisinin de okuması için. Gözleri dolmuş olmalıydı, net değildi parşömende yazılanlar. O yüzden yazını tamamından çok, son cümleye odaklanmaya çalıştı. Tamam, kötüydü yazılanlar ama konu neydi?
Oysaki birazını okuyabilse bedenin ismini öğrenecekti. Sadece ilk cümleye ve son cümleye odaklanmaya karar verdi. Son cümleyi okurken de donup kaldı.
"13 Şubat kararı diye başlayan yazı, ... dan suçlu bulunup, yarın Kuşluk vakti idamına karar verilmiştir" olarak sona eriyordu.
Bedenin öleceği kesinleşmişti. Demek kızın görmesinden bir süre sonra gerçekleşecekti ölüm. Bunu kabullenmesi uzun zaman aldı. Birçok sıkıntı vardı aklında.
Hep o bedende gerçekleşiyordu Akış, ne olacaktı? Ya Akış, idam anına denk gelirse? Kız ne olacaktı, yeni görmeye başlamıştı daha. Göreceği şey, onun ölüşü mü olacaktı?
Uzun bir süre Akış'a -bu kez bilerek- girmedi. Soğukluğu hissetmeye başladığı an çekti kendini. Daha az yer, az güler ve hep düşüncelere dalmış olurdu.
Maraz ve Ryno artık denemeleri iyiden iyiye bırakmışlar, normal hayatlarına dönmüşlerdi.
Ryno kendini daha fazla tutamamış ve dışardakilere Akış denemeleri yaptıklarını ve Aziz'in Akış'a geçebildiğini anlatmıştı.
Aziz kararını vermişti, son bir kez daha geçecekti Akış'a sadece bir kez, o kadar. Sonu ölüm olsa da bir kez daha görecekti onu.
Tabii soğukluk damarlarında dolaşmaya başladı. Peşinden idam edileceği kandan kararmış kütük duruyordu önünde, üstünde koca bir balta saplanmış şekilde.
Başına bir çuha geçirilmiş olmalıydı, minicik aralarından ancak büyük objeleri seçebiliyordu. Zaten odak dışını görebilmek zordu, bu çuhayla çok daha zorlaşıyordu.
Bedenin bakışlarına bakılırsa, kütüğe, baltaya ya da baltayı indirecek Cellat'a hiç bakmamıştı. Bakışları, meydanda kendisini izleyen kalabalıktaydı sadece. Kızı arıyor olmalıydı gözleri, Jade'i.
Sonunda buldu onu, kalabalığın tam ortasından bakmaktaydı kendisine. Sanki etrafı bilerek boş bırakılmıştı. Yüzlerce izleyen içinde gözleri yaşlı olan tek oydu.
Sonra kafası kütüğe doğru eğildi, zaman daha yavaş hareket ediyor gibiydi. Balta, Cellat tarafından boynuna doğru birkaç kez inip kalktı hala Jade'i görmek için ileri bakmaya çalışıyor ama kımıldayamıyordu.
Artık burada kalmanın bir gereği yoktu, çadırına döndü. Zaten az yiyordu, hiç yememeye başladı, hiç dışarı çıkmamaya, Akış'a girmemeye, konuşmamaya da.
Arkadaşları ne yaparsa yapsın, vazgeçiremiyorlardı; neden böyle olduğunu da kimseye söylemiyordu.
Dışardan, Akış'a geçmesinin doğru olup olmadığını sormak için yanaşanlara da hiç pas vermedi. Yemek yemediği ve susuzluktan rahatsızlanması çok sürmedi. Çareci'nin yaşadığı çadıra götürmek zorunda kaldılar.
Burada önce ıslak bezle, sonra ağzına damlalıkla su damlatılarak tedavisi başlatıldı. Kendinde olmadığı için istemsiz şekilde kabul ediyordu, karşı koyacak gücü yoktu.
Yarı yatar şekilde olmalıydı içeri giren yabancıyı farkettiğinde. İçeri giren bir çocuktu, bir yerlerden tanıdık geliyordu, anımsayamadı önce.
Çocuk bir şeyler dedi ama anlayamadı ne dediğini, duymamasına rağmen verdiği cevap içindeki kıvılcımı ateşlemişti;
"Tabii ki yardım edeceğim!"
Kuşluk Vakti: Güneşin doğuşundan kırk beş dakika sonrasında başlar ve öğle vaktinden yirmi dakika kadar önce sona erer. Halk arasında sabah ile öğle vakti arasında kalan zaman dilimi olarak da tanımlanır.
Çareci: Bir tür köy yeri doktoru.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karakutu
Ficción General14 Şubat'ın gerçek öyküsüne kendi yaklaşımım... Tedavi etmeyi en iyi, En çok yara alanlar bilir... 14 Şubat'a ithaf edilmiştir!..