11. Bölüm

343 22 22
                                    

Issız ve karanlık bir yoldaydım. Ne bir ışık, ne de bir araba vardı. Başıma ne geleceğini bilmeden öylece yürüyordum.

Birden üç tane arabanın hızla geldiğini gördüm ve yol kenarından ormana daldım. Ne olduğunu anlamadan koşmaya başladım. Gecenin sessizliğini silah sesleri bozduğunda çantamı almadığımı fark ettim. Belimdeki silahı hissedince rahat bir nefes aldım.

Daha hızlı koşup bir ağacın arkasına saklandım ve ateş etmeye başladım. Hiçbiri isabet etmiyordu. Adamlar beni yakalamak üzereydi. Ateş ederek vakit kaybetmek yerine koşmaya devam ettim. Hızla koşarken sırtımda bir acı hissettim. Silah sesi acının sebebini açıklıyordu. Canım acısa da duramazdım. Bir dakika daha fazla yaşamak ve o bir dakikada yaşayacak mucizeyi bulmak için kaçmaya devam ettim.

"Dur!"

Gelen sesi tanıyordum. Belki de tanıdığım için daha fazla kaçamamıştım.

Şaşkınlıkla olduğum yerde ona döndüm. Kyungsoo, elinde silahla karşımda duruyordu.

"N-ne yapıyorsun?"

"Yaşamayı hak etmiyorsun."

Ateş etmek için silahı bana doğrulttuğunda korkarak ateş ettim. Silahın boş olduğunu fark edip sinirle fırlattım.

"Lanet olsun!"

Alaycı bir gülümsemeyle tetiği çekti. Acıyla yerde yatarken hala silah seslerini duyuyordum.

Gözlerimi açtığımda ter içindeydim. Panikle yataktan kalkıp vücudumu kontrol ettim. Tanrı'ya şükür hala yaşıyordum ve hiçbir yerimde yara yoktu.

Yifan aniden kapıyı açıp yanıma geldi.

"Jongin? İyi misin?"

"Bilmiyorum.."

"Neden bağırdın? Bir şey mi oldu?"

"Rüyamda.. Ben.."

"Geçti. Sadece rüyaydı."

Sıkıca sarılıp saçlarımdan öptü. Yakınlığı nedense beni rahatsız ediyordu. Fakat kendimde onu itecek gücü bile bulamıyordum.

"Ya içeri atarlarsa? Ya seni kurtaramazsak?"

"Ben inanıyorum. Her şey güzel olacak."

"Onu görmem lazım."

"O?"

"Anlatmıştım.."

"Eğer seni gören biri varsa, bu tehlikeli olabilir."

"Haklısın.."

"Gerçekten istiyor musun?"

"Evet. Çok istiyorum."

"Tamam. Halledeceğim."

"Gerçekten mi?"

"Gerçekten."

"Peki planımızı ne zaman gerçekleştireceğiz."

"Birkaç gün sonra. Minseok dışında biri daha var. Senin evini gözetliyor."

"Ne?"

"Tedirgin olmaman için söylememiştim."

"Anladım."

"Biraz dinlen. Akşam onu görmeye gideceksin."

"Tamam.."

Yüzünde belirgin bir hüzün vardı. Onu kurtaracağımıza inanmadığını düşünüyordum. Sadece beni korumak için kendini feda ediyordu. En çok kabullenemediğim şey de buydu. Birinin benim yüzümden böyle bir şey yaşaması içime sinmiyordu.

Yifan'ın getirdiği yiyecekleri bitirdikten sonra tekrar yatağa girdim. Günlerce kaçtığım için mi bedenim hala yorgundu bilmiyordum. Saatlerce uyuduğum halde dinlenmiş hissetmiyordum. Bedenimi artık anlayamıyordum.

Saatler sonra Minseok odaya geldi. Ağlamaktan kızarmış gözlerime tuhaf bakışlarını gönderiyordu.

"Bir şey mi oldu?"

"Seni ona götüreceğim."

"Yifan nerede?"

"Bir işi çıktı."

"Kendim gidebilirim."

"Olmaz Jongin. Dışarda olman tehlikeli."

"Beni neden koruyorsunuz?"

"Yifan neden koruyor bilmiyorum ama ben Yifan seni koruduğu için buradayım. O benim dostum. Kardeşlik böyle bir şey.."

"Anladım."

"Hadi hazırlan. Bir an önce gidip dönelim."

"Tamam."

Yataktan kalkıp üzerine bir şeyler giydim. Şapka ve gözlüğünü takıp ayna karşısına geçtim. Bir de kapüşonumu kapatınca, artık tamamen kamufle olduğumu düşünüyordum.

"Hazır mısın?"

"Evet, geliyorum."

Silahı belime sıkıştırıp odadan çıktım. Minseok ben tarif etmeden yürüyordu. Soo'nun evini nereden bildiğini merak etmiyordum. Nedense yanıtından korkuyordum. Evinin yakınlarındayken adımlarını yavaşlatıp bana döndü.

"Ben gidip kapıyı çalacağım. Uzaktan izle."

"Ne?"

"Kapısına gitmeyi düşünmüyordun değil mi?"

"Hayır ama.."

"Aması yok Jongin. Ben yanlış adrese gelmiş gibi yapıp onunla konuşacağım. Sen de onun sağlıklı olduğuna emin olacaksın ve döneceğiz."

"Tamam. Zaten başka çaremiz yok."

"İstersen burada bekleyelim. Elbet evden çıkar."

"Bu uzun sürebilir. Sen git. Buradan izleyeceğim."

Minseok yolun karşısına geçtiğinde büyük çalının arkasına iyice saklandım. Heyecandan kalbim duracak gibiydi. Ondan ayrı olmak hislerimi daha da arttırmış gibiydi. Kalbime olan şeye inanamıyordum.

Minseok kapıyı çalıp beklemeye başladı. Ben de heyecanla kapıya bakıyordum. Kısa süre içinde Soo kapıyı araladı. Etrafında bir battaniye ve elinde buruşturulmuş büyük bir peçete vardı. Gözlerimin dolmuş olması fazlasıyla saçmaydı.

Minseok'la konuşurken bir yandan da etrafa bakıyordu. O sırada Sehun gelip onu içeri gönderdi ve Minseok'la konuştu. Minseok onu daha fazla oyalayamayacağını anlayınca kapıdan uzaklaştı.

Yanıma geldiği an bileğimden tutup çekiştirmeye başladı. Neler olduğunu anlamaya çalışarak kapıya bakıyordum.

"Yürü."

"Neden?"

Dönüp tekrar kapıya baktım. Beklemediğim bir anda kapı açıldı. Minseok bunu bekliyormuş gibi beni arabanın arkasına çekti.

"Kapıyı açarken senin adını söyledi."

"Ne?"

"Etrafta seni arıyordu sanırım. Görmesin Jongin. Onu korumak istiyorsan içeri girene kadar bekle."

Tutmakta zorlandığım yaşlar gözlerimden taşarken dikkatle kapıya baktım. Etrafı inceliyordu. Sehun yanına gelip yaşlarını sildi. O bile yorgun görünüyordu. Sürekli Soo'nun başında bekliyor olmalıydı.

İçeri girdiklerinde saklandığımız yerden çıkıp yürümeye başladım. Minseok sessizce peşimden geliyordu.

Ne düşünmem gerektiğini bilmiyordum. Hayatta kalmak için çevreme zarar veriyordum. Herkese acı çektiriyor, kötü şeylere sebep oluyordum. Böyle düşündüğümde pes edip gitmek istiyordum. Beni öldürürlerse her şey bitecekti. Herkes mutlu hayatına dönebilecekti.

Soo'nun halini düşündüğümde ise daha çok hırslanıyordum. Teslim olup Yifan'ın planını uygulamak istiyordum. O adamı alt edip herkesi kurtaracağıma inanıyordum.

Kafam karmakarışıktı. Kalbimdeki ağırlık beni boğuyordu. Ne karar vereceğimi bilmiyordum. Ama herkesi mutlu edecek bir son belirlemeliydim. Yoksa kendimi affetmek için hiçbir sebebim olmayacaktı.

ESCAPE ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin