Bu bir iç dökmedir. Yeni yazarlara karşı içten gelendir. Bir uyarıdır ve naçizane yol göstermedir. Sizlerle tekrar bu başlıkta buluşmak çok güzel! Hoş geldiniz.
Halen kütüphanesinde ya da listesinde bulunduranlar şaşıracaktır bu yersiz bildirim için ama eminim ki Bir Siyasinin Hikâyesi'nin varlığının beşinci, yokluğunun da üçüncü yaşında tam da yerinde bir bildiri olarak yer edinecektir hafızanızda sizin.
Bir Siyasinin Hikâyesi aslında ne? Bu soruya cevap bulmak 5 yılımı aldı. Havalı bir giriş oldu, değil mi? Ama aslında değil çünkü bu beş yılın tamamını cevap aramakla geçirmedim. Yeni yeni düşündüm bunun üstüne. Sonunda ulaştığım cevap bu kitabın verdiği ya da veremediği bir mesaj, anlatı değil daha da fazlasıydı. Bir Siyasinin Hikâyesi yazıldıktan sonra tamamlanan değil, raflardan uzaklaştıktan sonra sona bağlanan bir kitaptı. Bir umudun, o umuttan umulan mutluluğun ve sonuna eklenen kırık bir hayalin adıydı Bir Siyasinin Hikâyesi. Yazarın son sayfada dediği gibi, ayrılığın hediyesiydi Bir Siyasinin Hikâyesi. 14 yaşında yazmaya başlayan ve bunu bir sorumluluk olarak gören bir çocuğun 16 yaşında kendini büyük bir keşmekeşin içinde buluşunun ve 19 yaşında tamamlayışının yapıtıydı. Wattpad'in eser sözleşmesi imzalayarak resmileşen ilk erkek yazarının, ilk anlatısıydı. Öyle kalması için uğraşanlar oldu ama öyle olmadı.
Wattpad'e üye olduğumda amacım belliydi. Bir Siyasinin Hikâyesi adında bir kitap yazacağım. Devamı yoktu. Altı boştu. Şöyle okunacak, böyle basılacak, şu şehre gideceğim yahut bu okulda söyleşi yapacağım tarzında bir planım yoktu. Belki de bu yüzden yalnız başladım ve yalnız tamamladım. Basamak yerine omuz kullanmayı akıl edemeyecek kadar çocuktum sanırım. Sadece yazdım. Ben yazdıkça Wattpad büyüdü. Wattpad büyüdükçe ben küçük kaldım. Bir türlü olmuyordu ve ben de finale çok az bölüm kala bıraktım. "Ah be! Tam da bulmuştum işimi." diyerek hem de. İçimde çok beğendiğim bir kazağın içinde kaybolmuşçasına büyük bedenini yerine asarak alamayacak olmanın hüznüyle mağazayı terk edişin ukdesi vardı. Ta ki günler sonra tekrar Wattpad'e girene kadar. Bir mesaj gelmişti. "Dön!" dendi. Emir büyük yerdendi. O küçücük yaşamına onlarca meslek fikri sığdıran bir çocuğun belki de ilk defa samimiyetle arzuladığı iş için Allah bir kapı açmıştı. O kapının eşiğine çok şey borçluyum. Girdikten sonrasına emin değilim ama eşiğine paspas olurum çünkü bana hiçbir zaman bırakmayacağım bir işin nişanesiydi o eşik. 14 yaşındasınız ve birileri size gel diyor. Gitmez misiniz? Vallahi ben gittim. Bir haftada teslim edeceğim dediğim kitabı dört ay sonra teslim ederek gittim. Sözleşme noktasına geldiğimizde yetkilinin "Bir Siyasinin Güncesi" olarak sürçtüğü dilinin altında bakla niyetine ıslanan bilinçsizlik duygusunu gülüp geçerek gittim. Bekleme bölümünde beni biz yapacak olan logoya tir tir titreyerek bakarken de içeri girdiğimde bir bardak su isterken de yazdığım kitabın tamamlandığını sanıyordum ama tamamlanmamıştı. 10.sınıfta okul değiştirişimin yaydığı ağır melankolik havanın da yansıdığı kitabımın çıkış süreci bir türlü işlemiyordu. Şu an nerede olduğunu dahi bilmediğim insanların alaycı tavırları, net karşılık alamadığım kimselerin mail kutularında cirit atıyordu. Kaldıramayacağım bir stres yükünün altındayken yetkili kimseden bir mesaj aldım. Neredeyse 1 sene önce heyecanla basmayı talep ettikleri daha doğrusu benim öyle sandığım, yok yok umduğum kitabı ilk defa okumuşlardı. Bazı noktaların ki neredeyse kitabın tamamına etki eden noktaların yayın kurallarına uygun görülmediğini ve bu doğrultuda öneri olarak fesih yapılmasını doğru bulduklarını tarafıma sundular. Bu bir hezimetti. Daha kurmaya dahi fırsat bulunamayan hayallerin kursağa tıkılı kalmasıydı. Bugün çok az insan bahseder vermiş olduğu tavizlerden ama ben direkt kabul ediyorum, taviz verdim. O zamanlar umursamamam gerektiğini kavrayamadığım çeşitli insanların diline düşmemek adına sadece iki günlük süreç içinde yayın kurallarına uygun görülmeyen noktaları değiştirdim ve tekrar anlaştık.(!) Sonra kitap çıktı! Demeyi isterdim ama çıkmadı. Zaten bu yüzden ilk erkek yazar olarak kendimi sunarken sözleşmeli detayını belirtmek zorunda kaldım çünkü neye hikmetse bir türlü olmuyordu. Yana yakıla istenen kitap, kara kara düşülen bir bitap olmuştu. Kitabın tam halini teslim ederken biyografi, arka kapak yazısı varsa önsöz, bunları da yazıyorsunuz. Biyografi kısmına "...Hayali Tüyap Kitap Fuarı'nda okurlarıyla buluşmak oldu." yazmıştım çünkü buydu ilk kurduğum hayal. Tüyap'a 2014 yılında Wattpad Türkiye elçileriyle etkinlik yapmak için gittiğimde orada röportaj yaptığım yazarlara imrenerek kurmuştum bu hayali ilk. Bunun bir sene sonrasında gerçekleşmesi muazzam bir zaferdi değil mi? Ama olmadı ve ben o fuara sözleşmeli yazar olarak gittim, benden önce kitabı çıktığı ve tanıtıldığı için insanların etrafında toplandığı yazarlara sandviç dağıttım. İşi mutfağında tecrübe etmek inanın çok değerli! Ben imrenerek onların fotoğrafçılığını da yaparken ilk imzamı bir bez poşete atmıştım! Fotoğrafı profilimde de duruyor halen. Sonra günler geçmeye devam etti. "Ensar kitap ne zaman çıkıyor?" sorusu ile "Ensar kitap çıkmıyor galiba." uyuzluğu arasında helak olup giderken hüküm verilmişti, slogan da hazırdı: "Yeni yıl, yeni kitap." (Sanki 10 tane kitabım varmış gibi.) Arada çıkan tuhaf kitap kapağı krizleri ve benim vermiş olduğum tasarım yerine kitap kapağından uyarlanan ayraç bunalımına hiç girmeyeceğim. 8 Ocak 2016'da kitap çıkacaktı ve 16 Ocak 2016'da çıktı. Tutarsızlık olacak, başka oluru yok. 🙂 Ankara Kitap Fuarı'nda çıkacaktı kitap. Hayatımın şüphesiz en mutlu anlarına sahne olan, tarifsiz bir gündü o gün. İlk defa uçağa bineceğim, ilk defa kitabımı elime alacağım ve yaşadığım bu zorlu, stresli 2 yılı tatlı bir tebessümle kucaklayacağım. Bu tıpkı Bir Siyasinin Hikâyesi karakterlerinin de yaptığı gibi amansızca acılara sarılmak gibiydi. İçimde yine şüpheler vardı. Ya kitap çıkmazsa? Bir insan böyle bir özgüvensizliği taşıyabilir mi? Böyle mantıksız bir korkuya girer mi? İnanın girdim ama her şey kalabalık bir fuar alanında kitabımla göz göze geldiğim anda bitti. Evet, görebilen için vardı gözü. Ben de tüm çıplaklığıyla gördüm onu, o an. Zaten bir o an gördüm, bir de bunu yazıyı kaleme almadan önceki arayış sürecinde. O an gördüğümde yüreğime düşen mutluluk, her şeyin üstünü örtmüştü çünkü. Aşkla süren bakışmayı, "Yazarı gelecek birazdan." sözü kesmiş ve başımı kaldırışımda dile getirdiğim, "O benim!" sözü bitirmişti. Sonrasında harika bir fuar, mükemmel bir ilgi ve tarifsiz mutlulukla oradan ayrıldım. Kesilen telefonlar sonrasında koyduğum tepkiye cevap olarak "Bizim best yazarlarımızın önceliği var." sözünü de yutarak elinde olanların tanıtımını yapmak yerine yazar enflasyonuna karışarak yenilerini ithal eden vizyonsuz ve yazarının gelişiminden çok gerilemesine katkıda bulunan kimselerle yoluma devam ettim. Yine de bu tepki yeni etkinliklere gebe olmuştu. Eskişehir, Samsun ve İstanbul'da yapılan imza günleri yıl sonuna doğru iyi bir finaldi. Bugün zengin koca bulma rehberi yayınlayanlar, daha hiçbir şey olmadan Bilmemkim Olmak adında kitap çıkaranlar ve oyuncu/model gibi tanınmış kişileri kitaplarında karakter olarak kullanarak okurlarını saf yerine koyan ya da anlatım gücüyle karakteri veremeyeceğini düşünen pasif yazarların arasında benim amatör ve pişmanlıklarla dolu eserim Bir Siyasinin Hikâyesi yer edinememişti. Aslında bu benim için sürpriz değildi ama yerine tercih edilenler gülünçtü. Bir de o yazarların kitapları çıkacağı zaman model olarak kullandıkları artiste okurlarını da örgütleyip mesaj attırma çabası ve geri dönüş alma umudu var ya ona hastayım. Esasında kimsenin başarısı sizin başarısızlığınızın sebebi değildir. Kendinize de bakmanız gerekir ama dediğim gibi bunlar gülünçtü. Sonuç olarak ben çocuk halimle "Benim kitabım 25 TL etmez." diyebilmiş sonunda reddedilse de bunu demesine rağmen sinek avladığı bir imza gününde o paraya şu kadar kitap alınır diyerek hiçbir şey üretmeden boş gezenin boş kalfası olmakla boş işler müdürü olmak arasında mekik dokuyan ama buna karşın evde oturmayı seçen yaratıkların alayına uğramış bir kimseydim. Bir kitabı çıkarmanın ya da bir kitabı tam anlamıyla tamamlamanın hayal kırıklıklarıyla dolu bir süreç olduğuna okulu yaşayarak karar verdim. Mesele sadece benken biz olduğunu sanıp öyle olabilmek için taviz vererek benliğini dahi tehlikeye sokmakla bitmiyormuş. Okulda size ilgi gösteren öğretmeyi bilmeden öğretmen olmaya kalkan kişilerle de mesaiye girip hayal kırıklığına uğramakmış mesele diyerek Ramiz Dayı'ya da bir selam gönderelim madem. Daha evvel söylememe rağmen duymamış gibi artistik hareketlerle sınıfa girip "Agâh Ensar Can kimdi?" diye sorup "Sen kitap mı çıkardın?" şaşkınlığını yüzüne yayıp beni dinleyen, derslere kitabımla giren ve beni gittiği her sınıfta anlatan adam gibi adam bir öğretmen vardı benim arkamda! Demeyi de çok isterdim. Aslında bunların çoğunu yaptı. Keşke orada kalsaydı. İnanın bunlarla bile efsane olurdu benim için ama o her insanın yaptığı gibi coşmayı seçti. "Önünde saygıyla eğiliyorum oğlum. Kalın bir kitapla başlamışsın bu işe. Helal olsun. Senin arkandayım. Önce okulda söyleşi düzenleriz. Sonra çevre imam hatip okullarıyla anlaşırız (İmam Hatipliyim ve gurur duyuyorum.) sonra diğer okullarda söyleşi yaparsın. İmza günleri yaparız. İlçe Milli Eğitim'e, Bakanlığa, Başb... Cumhurbaşkanı'na bile gideriz oğlum!" dedi. 11.sınıftayken olmuştu bu. Üniversite 2.sınıftayım. Hâlâ bekliyorum vallahi. Bir gün gideceğiz.(!) Bunların hiçbiri olmadı. Öyle ki bir yıl sonra okul civarında arkadaşlarla yürürken karşılaştığımızda bana selam dahi vermemişti bu muhterem hocamız. Daha da acısı, onun adına imzalamış olduğum kitabı yine bir yıl sonra kütüphanede bulmuştum. Bu şahısla alakalı söyleyeceklerim bu kadar. Bitti mi? Ya hiç biter mi? Bir de müdür var. Çok açık söylüyorum eğer ki kitabımı ilk çıkardığım dönem bunu öğrenen Müdür Bey'in heyecanına ayak uydursaydım o çocuk yaşımda sırtımda kendi kitabıma olan bir borçla kalakalacaktım. Heyecanlı biriydi Müdür Bey. Sevdiğim hocalarımın söylemesi üzerine bir konferans günü beni konferans odasının hemen önüne çağırdı. Nasıl heyecanlıyım! Bu büyük bir lütuf. Odasından benim için inmiş, benimle konuşmak için içi içine sığmayacak halde. Ufak tefek bilgileri aldıktan sonra demez mi 100-150 tane kitap getirt, burada öğrencilere satalım. Hocam sakin olun dedikçe mantıklı düşünmeye başlıyor, önce 50'ye sonra da makul olan sayı 25'e iniyordu. İlk paramı kendi yazdığım kitabı okulumda satarak kazanacağım aklıma gelmezdi. İlgili yerden kitabı istedim ve hem yazar hem de toplu alım indirimiyle kitap bana geldi. Belki de hayatımın en mantıklı kararını kitabı kendi aldığım fiyattan değil, orijinal fiyatına kendi yaptığım küçük indirimle satarak verdim. Çünkü durdurmasam tüm baskıyı okula getirtecek olan Müdür Bey artık arkamda değildi. 25 kitaptan öğretmenler odasında sadece 8 tane satılmış ve gerisi kalakalmıştı. Ödeme yapmam gerektiğini ve vaziyeti bildirdiğimde gülerek "Allah Allah niye almıyor ki hocalar?" diye dalga geçen biriyle karşılaşmıştım. O an Müdür Bey'in makamından ayrılarak yüklendiğim kitapları kütüphaneye götürdüm ve öğrencilere biraz daha uyguna satmaya başladım. Sağ olsunlar ilgi gösterdiler. Fakat bir anlık gaflete düşüp daha uyguna satsaydım hayal ettiğim şekilde değil, haybeye kendi kitabından borçlanan yazar olarak geçecektim tarihe. Bunun sonrasında beni İl-ilçe ne varsa onun mercilerine götürme sözü veren Müdür Bey, "Kitabında argo var Agâh. İmam Hatip öğrencisine yakışmaz." diyerek beni geri çeviriyor ve ben de, "Siz ve sizin gibiler ellerindeki yetenekli ya da üreten öğrencileri kullanamadıkça insanlar İmam Hatip öğrencilerini argolarına alet edeceklerdir hocam!" diyemedim. Benim amcasının, halasının TV programına konuk olarak gitmemi sağlayacak olan okul aile birliğinden de ses çıkmayınca okuldan da ümidi kestim. Ne buruk bir mutluluk ki, ben mezun olduktan sonra İmam Hatip okuluna yakışacak kişiler daha iyi mevkilere geldi ve benim hayalimi kıranlar da bulunduklarından daha iyisine. Bu süreç içinde en acısı da benim ilk hayal kurduğum yer olan Tüyap Fuarı'na çağrılmamam oldu. 2014 yılında hayal kurdum, 2015 yılında sözleşmeli yazar olarak gittim ve 2016 yılında tam anlamıyla yazar oldum üçlemesini yapmayı çok istiyordum ama yapamadım. Kitabımın tanıtımını çok iyi yapan yetkililer, yeterli ilgiyi göremediği için kitabın artık önünün kesileceğinin mesajını da vermiş oldular. Yazar biyografisine bile yazdığım o hayali gerçekleştiremedim. O gün ilk defa yeni bir başlangıç yapmayı düşünsem de cesaret edemedim çünkü henüz reşit bile değilken böyle şeyler yaşıyorsanız büyüdüğünü hisseder ve bunun elinizden kayıp gitmesini istemezsiniz. Bir şeylerin garanti olmasını ister ve cesareti reddedersiniz. Eğer siz de böyleyseniz karşılığı çocukluktur. O araya üniversite sınavına hazırlık girdi ve ben elimde olanı da kaybetmiştim ama yapmak istediğim işten emindim. Türk Dili ve Edebiyatı. Kazandım. Ne gerekiyorsa onu yaptım ve yapmak istediğim işi bir ömür yapabilmek için bir yıl yazmayı bıraktım. Geri döndüğümdeyse büyümüştüm. Birileriyle yollarımı ayırdım. Yanımda bana doğruyu gösteren ve olgun karar almamı sağlayan insanlar da vardı. Ablam en baştaydı. Geri döndüğümde kimse hatırlamıyordu Bir Siyasinin Hikâyesi'ni. Raflarda değildi artık. Yetkili mercinin deposunda çürümeye yüz tutacaktı belli ki. Bir Siyasinin Hikâyesi bu yüzden yazıldıktan yıllar sonra tamamlanmış bir kitap oldu. Önce hevesi tattı sonra umudu. Önce taviz verdi kendinden sonra mutluluğu yaşadı en iyisinden. Kimilerinin başucu kitabı oldu, kimilerinin pişmanlığı. Kimisi uzun uzun anlattı onu kimisi üstüne konuşmaya değer bile görmedi. Hepsini çok seviyorum. İyi ki girdiler hayatıma. İyi ki bugün doğru bildiğim kararları almamın altında imzaları var. Kimisi geçtiğim sokaklarda kimisi belki hiçbir zaman geçmeyeceğim topraklarda. Bu kadar laf üstüne değişimin ve aldığım kararın da bir önemi vardır değil mi? Ben artık birilerinden medet ummayı bıraktım. O umuda bağlanmayı bıraktım. Birinin beğenisini kazandıysam yaptım, kazanamadıysam da daha iyisini yapacağım demektir. Buna inanarak yazdım duygudaşı Cesedim Aşk Kokuyor'u ve En Orijinal Hikâye zaferini tattım. Birilerinin omzunu basamak olarak kullansaydım hatalarla dolu Bir Siyasinin Hikâyesi daha iyi yerlere gelebilirdi belki ama yapmadım. Umut verip aldatan kimselerle oyalandım ve daha oluşturamadan rotamı kaybettim. Risk almayı, cesur olmayı ve birilerine karşı gelerek tek bir kişi bile okuyacak diye tek başıma kalıp da yazdım. Cesedim Aşk Kokuyor ile Wattys'i kazandığımda da tamamlamıştım Bir Siyasinin Hikâyesi'ni. Sıfırdan bire çıkabilmenin hikâyesi, gerçek bir arayışın nişanesiydi. İçeriğinden çok, alt metninde yaşananlardı onun hikâyesi. Bugün sahip olduğum ve ileride daha iyi olacağını umduğum kalemimin öncüsüydü. Eğer ki kitabı üç yıl önce alarak okuyan ve aralarında nispeten de olsa ikincisini bekleyen gönlü güzel insanlar, Organize İşler 2'nin vizyondayken Netflix'e servis edilmesi gibi hissetmeyecekse o çocukluğu, tatlı hataları ve ilk kitap olma şanını bozmadan tekrar kaleme almak istiyorum Bir Siyasinin Hikâyesi'ni. Düzeltmek istediğim ve borçlu olduğum bir eser, Bir Siyasinin Hikâyesi. Gelin bu tamamlanışı beraber noktalayalım. Yazarın da dediği gibi, "Aşk'la kalın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Siyasinin Hikâyesi
Narrativa generale"Çok yakında yeniden burada!" Gerektiğinde acımasız olabilen, dünyaya şüpheyle bakan bir adam, doğuştan güzel, akıllı, inatçı bir kadın ve bu ikilinin arasındaki aşk çıkmazı... Bir kasım gecesi başlamıştı her şey... Bu hikayede eksik olan tek şey du...