0.2
Story of My Life-One Direction
Mutlu olan insanları çok kıskanıyordum.
Etraflarında hiçbir problemleri yoktu bazı insanların, o kadar toz pembe bir dünyada yaşıyorlardı ki gülücük saçan iyilik meleklerine dönüşüyorlardı. Gülümsemek, mutlu gibi görünemek için sahte kişiliklerini ortaya çıkaran maskelerden takmak zorunda kalmıyorlardı. Ne kadar da adil değildi. Ne yazıktı benim gibilere. Ne yazıktı benim gibi gecelerini kabuslarla geçiren, sabahlara kadar aynı şeyi yaşama korkusuyla bir daha uyuyamayan, yalandan gülümseyip iyi olduğunu söyleyenlere.
Ayaklarımdaki siyah botlarım suları sıçratırken ve müzik sesi dışarıya kadar ulaşırken beklemesini rica ettiğim taksiciyi geride bırakarak kapının yanında bekleyen korumalara doğru yürüdüm. Kocaman ve ışıltılı harflerle ZEUS yazan tabela çekti dikkatimi. Şimdiden zenginlerin takıldığı bir yer olduğunu anlamıştım ama buraya ait olmadığım çok belliydi; siyah dar kotum, bordo kazağım, siyah montumla ben buralardan değilim diye bağırıyordum resmen. Gürültü seven biri değildim, içki içmek ise en kötü kabuslarımın ertesi günlerinde yaptığım bir hareketti sadece. Kolay sarhoş olmazdım, başım çatlayana dek içerdim yine de. Acıyı başka bir yere odaklayınca unutuyordum. Belki de unuttuğumu zannediyordum, muhtemelen kendimi kandırmaktan başka bir şey değildi yaptığım. Yine de yatağımda ağlayarak oturmaktan daha mantıklıydı.
Korumalar beni baştan aşağı süzdükten sonra kimlik sorma gereği duymadan çekildiler ve geçmeme izin verdiler. Gözlerimi devirdim, gör kızı al içeri tabii.
Mor ve mavi ışıklar yansıdı önce gözlerime. Ardından, hit İngilizce şarkılardan biri doldurdu kulaklarımı. Buraya daha önce hiç gelmemiştim ama adını çok duymuştum, övüp övüp bitiremeyenlere hak veriyordum şimdi.
Önümde iki yandan uzanan sarmal merdivenler vardı, sağ tarafımda ise lükslükte çığır açmış localar. Kollarının altında birkaç tane kadını okşayan, eşlerini aldattıkları beş kilometre bile öteden belli olan adamları gördüğümde midem bulanmıştı. Solumda ise karanlık bir koridor uzanıyordu, sıralı odalar vardı. Yüzümü buruşturdum. Locadan odaya. İğrençti.
Merdivenlerden indiğimde önüme dans ederken kendilerinden geçmiş insanlar çıktı. Eğleniyorlardı, üstelik çoğunun yanında bir gecede tanışıp gözüne kestirdikleri ve yüzleri hariç her taraflarına baktıkları partnerler vardı. Pistin bittiği yerde, DJ kabininin etrafındaki masalarda da Lisa'yı bulamayınca locaların alt kısmında bulunan barda dolaştı gözlerim. Gözlerim bu tarafa dönük bir yabancıyla kesişti, onu inceleyecek kadar çok bakmamıştım ama bana baktığını ve içkisini yudumladığını görebilmiştim. Gözlerimi kaçırdım ve bakınmaya devam ettim. Bingo. Oradaydı, bu sağlıklı sarı saçları nerede görsem tanırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
doomsday |rosékook
Fanfiction"Kıyamet gelip çattığında ne yapacaksın Jungkook," dedim usulca adımlarımı atarken ona doğru. "Kalkabilecek misin günahlarının altından? İçine atılan kötülüğün tohumları filizlenmeden söküp atabilecek misin kökünden?" Karşımdaydı, duruyordu öylece m...