0.4

339 33 8
                                    

0.4

Time of Our Lives-Tyrone Wells

Time of Our Lives-Tyrone Wells

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.












Küçükken yanımdan hiç ayırmadığım bir oyuncak bebeğim vardı.

Tam hatırlamıyorum annemin onu bana ne zaman aldığını, çok küçüktüm ve daha yeni yeni kabuğumu kırıp keşfediyordum dünyayı. Annem bana o kadar sevgi dolu, o kadar prensesmişim gibi yaklaşıyordu ki ister istemez bebeğime ben de öyle davranmaya başlamıştım. Güzelce giydirirdim, saçlarını beceremesem de örerdim, onunla konuşurdum, başını okşardım, her yere beraberimde götürürdüm ve kendi annemden gördüklerimi uygulardım, asla kötü örnek olmayan bir kadın olan anneme özenip bebeğime de öyle bir anne olmak isterdim. Hiç pislenmezdi bebeğim, hep yıkardım. Saçları hiç bozulmazdı, hep tarardım. Annem bana sevgi gösterirdi, ben de bebeğimi severdim.

Bir keresinde, ben daha okula bile gitmiyorken eve misafir çocuğu geldiğini anlatırdı annemle babam bana küçükken. Yaşıtmışım kızla, hatta ona tamamen iyi duygular besleyerek bütün oyuncaklarımı çıkartmışım gelmeden önce, en güzel elbiselerimden birini giymişim, bebeğimi süslemişim, televizyondan çizgi film izleyebilmek için izin almışım, hatta her gece yatmadan önce içtiğim sütten ona da bir bardak koydurmuşum ısrarla. Gelmişler, bütün gece kızla oynamışım, o kadar küçükmüşüm ki her şeye gülüyor ve minik ellerimle alkışlıyormuşum. Sonra kız gelmiş, dünyalardan değerli tuttuğum bebeğimi yere atmış. Bütün gece ağlamışım, canının çok yandığını düşünmüşüm. "Ben düştüğüm zaman dizlerim çok acıdı," demişim. "Sen bana yardım ettin anne, uf olmuştu dizlerim ama sen öpünce geçti. Bebeğimin canının acısı öpsem geçer mi?"

Annemle babamdan öğrenmiştim ben kalbimde barındırdığım bütün sevgiyi.

Şimdi ikisi de yanımda değildi ve ben her dakika, her saniye onların yokluğuyla yaşıyordum. Belki buradalardı, belki de yukarıdan beni izliyorlardı ama yoklardı. Yanımda değillerdi, elimi tutmuyorlardı, saçımı okşayıp benimle konuşmuyorlardı. Hayatımın onca güzel yılının yazılı olduğu sayfa tek bir kazayla beraber siyahla karalanmıştı, elden ne gelirdi şimdi?

Kimse yoktu. Kimse yoktu.

Etrafımda onlarca insan olmasına rağmen kimse yoktu. Beni kurtarabilecek kimse yoktu.

Belki de hiç görmesem bu kadar bağlanmazdım onlara. Tanımasam, henüz bir bebekken yetimhanenin önündeki kapıya bırakılmış olsa daha az özlerdim. Böyle kırılmazdı kalbim, belki de böyle incitmezdim kendimi. Bebek halime acırdı belki başka bir aile, beni alırdı. Onlar büyütürdü...

Bir çocuk için en büyük acı, ailesini kaybetmek demekti.

O zamanki aklımızla yere düştüğümüzde kanayan dizimizi, dişçiye gittiğimizde acıyan dişimizi o güne kadar yaşadığımız en büyük acı olarak adlandırabilirdik.

doomsday |rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin