1. BÖLÜM

326 20 0
                                    

'Az kaldı.' Dedim kendi kendime. 'Az kaldı neredeyse sona yaklaştın.' Sona yaklaşmam aslında söz konusu bile olamazdı çünkü O'nu bulmak için yeni yola çıkmıştım ama yaşadığı yeri öğrenmek bile benim için çok büyük bir adımdı. Ayaklarım artık isyan ediyor yürümemek için direniyordu.

Çok uzun süredir yürüyordum. Pes etmek istemiyordum ama kader bana başka çare bırakmamıştı. Koskoca Seul şehrinde yaşayabileceği tonlarca yer vardı. Üstelik Seul'u hatırlamıyordum.

3 sene geçmişti olayın üzerinden. Hafızam zarar görmüştü. Nasıl hatırlayacaktım ki? Görsem bile tanır mıydım? Ama ben tanımasam bile O beni mutlaka hatırlardı. Koskoca 19 yıl beraber geçirmiştik. Sonra o iğrenç kaza ayırmıştı bizi. Ben hafızamı kaybetmiştim ve büyükbabam beni tedavi için İngiltere götürmüştü. 3 yıl içinde hiçbir şey değişmemişti.

Çünkü benim aptal beynim tedaviyi reddetmişti. Hiçbir şey hatırlamamış, gelişme göstermemiş hep aynı kalmıştı.

Tek hatırladığım şey O'ydu. 19 yılımı beraber geçirdiğim kişi. Adını hatırlamıyordum, ama çocukluk arkadaşı olduğumuzu hatırlıyordum. Yüzünü hatırlamıyordum, ama son 3 yılımızı birbirimize çok aşık geçirdiğimizi hatırlıyordum. O'nu bulma isteğiyle Kore'ye dönmüştüm. Ama elimde anlayamadığım adresten başka bir şey yoktu. O büyük kararlılığım şimdi yerlerdeydi. Ama bu kadar gelmişken geri de dönemezdim.

Dayanmaya çalıştım ve adrese iyice odaklandım. Taksiye binmeliydim. O beni götürebilirdi. Burdan taksi geçer miydi ki? Daha işlek olan caddeye doğru yürüdüm ama her an yıkılabilirdim. İlk geçen taksiyi durdurdum ve söförün çıkmasını bekledim. Şöför çıkmak yerine bagajı otomatik olarak açtı. Ne yani burda böyle miydi? Kalkıp yardım etmesi gerekmez miydi?

Zar zor iki bavulumu yerleştirip oturdum. Beynimin izin verdiği kadarlık korecemle bu adrese gitmek istediğimi söyledim. Söför alaycı bir gülüş atarak yola koyuldu. Bende camdan dışarıyı izlemeye başladım. Yol gittikçe uzuyor gibiydi. Ne kadar yolumuzun kaldığını sordum ama yine igrenç bir gülümsemeyle karşılaştım. Ne oluyordu? Yoksa kaçırılıyor muydum? Aman Tanrım bir bu eksikti. Off! Neyseki düşündüğüm gibi olmadı ve sonunda geldiğimizi söyledi.

Taksici bu sefer benimle beraber indi ve beni baştan asağıya süzdü. Rahatsız olduğumu belli ederek yüzümü buruşturdum. Kahkaha attı ve bavullarımı indirdi. Fiyat dudağımı uçuklatmıştı. Bu kadar uzak mıydı yani? İstemeyerek de olsa parasını verip yeniden yürümeye başladım. Biraz oturmak iyi gelmiş yorgunluğumu biraz hafifletmişti. En azından bayılacak gibi hissetmiyordum. Yokuşu yavaş yavaş çıkmaya başladım. Burda olduğunu biliyordum. Hissediyordum. Kalbim hissediyordu. Peki ya nerede kalıcaktım? Yanımda yeterince para vardı ama yinede kalacak yer bulmak zordu. Aklıma büyükbabamın dedikleri geldi. "Gittiğin yerin biraz ilerisinde bir otel var. Hem temiz hem de ucuz."

İlerledim.. ilerledim.. Varamayacağımı düşünürken karşıma çıktı. İşte oradaydi. Derin bir "oh" çekerek otele yürüdüm. İçeri girdim ve "selam" diyebildim. Sesim fısıltı gibi çıkmıştı. Artık konuşmaya bile halim yoktu. Koltuğa yığıldım ve insanların gelmelerini bekledim.

Resepsiyondaki çocuk koşarak yanıma geldi ve :

"İyi misiniz? Beni duyuyor musunuz?" O'nu duyuyordum ama cevap veremiyordum. Gözkapaklarımı açamıyordum. Çocuk telaşlandı ve beni sarsmaya başladi. Buna dayanamıyordum. Zor da olsa gözlerimi açtım.

"Tamam tamam sarsma ben iyiyim."

Tebessümle :

"Ah tabiki. Niye gelmiştin?" diye sordu.

"Ben.. ben bir oda istiyorum şey beyefendi? Affedersiniz adınız neydi?"

"Jongin. Benim adım Jongin."

Geçmişin İzleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin