6. BÖLÜM

129 13 0
                                    

Gülüyorduk. O kucağıma yatmış benimle şakalaşıyordu. Bende elimle onun kolyesiyle oynuyordum. Kolyesi kar tanesi şeklindeydi. Çok güzeldi. Değerliydi. Neden bilmiyorum ama onun bizimle ilgili olduğunu düşünüyordum. Elimi tutup dudaklarına götürdü. Öptü ve kucağımdan kalktı. Birşey söyleyecekmiş gibiydi ama sustu. Yaklaştı ve beni öptü. Bu duyguyu hiç hissetmemiştim. Dudaklarının sıcaklığı.. Çok farklıydı. Öpmeyi durdurdu. Dudaklarını dudaklarımdan çekmeden :

"Seni seviyorum." diye fısıldadı. Ve tam o sırada tepemizde bir gök gürlemesi duyuldu. Kafamı gökyüzüne kaldırdım. Kara bulutlar vardı ve yağmur yağmak üzereydi. Yanımda oturan mükemmel insana döndüğümde yanımın boş olduğunu gördüm. Ne zaman gitmişti? Ayağa kalkıp ilerlemeye başladım. Bütün heryer etrafımda dönüyordu. İlerlemeye devam ettim. Anayola vardığımda bir araba gördüm. Üç tane gülümseyen surat vardı. Arkadaki çift birbirlerine aşkla bakıyorlardı. Şöför koltuğunda oturan yaşlıca adam arkasına döndüğünde olan olmuştu. O küçük araba dev bir kamyonun altına girmişti. Bağırmak istemiştim. Uyarmak istemiştim ama sesim çıkmıyordu. Orada durmuş yalnızca olanları izliyordum. Koşarak yanlarına gittim. Kanlar içersindeydiler. Yaklaşıp yüzlerine baktım. Ben bu arkada oturan iki kişiyi kesinlikle tanıyordum. Teki kanlar içindeki bendim ve diğeri de kartanesi kolyeye sahip olan kişiydi.

--

Kapımın -tabiri caizse- yumruklanmasıyla uyandım. Kabus görmüştüm. Kapıda ki sabırsız kişiye '1 dakika lütfen' diye bağırıp lavoboya koştum. Yüzümü yıkayıp kendime geldikten sonra kapıyı açtım. Kapıyı açtığımda gözleri acı dolu yakışıklı esmer çocuk bana sarıldı. Sanırım ağlıyordu. Kendimden uzaklaştıramadım. Yardıma muhtaç gibiydi. Kendine gelir gibi olduktan sonra yavaşça kollarımdan ayrıldı. Kafasını kaldırıp bana baktığında gözlerinin kızarık olduğunu gördüm. İki adım gerileyerek "ne oldu?" diye sordum. Onun canını bu kadar yakan şeyi çok merak ediyordum.

"Sehun-ah.. Bu nasıl söylenir ben bilemiyorum."

"Ne oldu Jongin?"

"Abim.."

"Abin? Abin.. O iyi mi? Doğruyu söyle Jongin Wu Fan'ım iyi mi?"

"Abim gitmiş."

"Ne? Nereye? Neden?" Nasıl gidebilirdi ki? Bana hiç ayrılmayacağımıza dair söz veren oydu.

"Bilmiyorum. Galiba benim yüzümden. Bana katlanamadığı için gitmiş olabilir." Hiç mantıklı gelmiyordu. Sırf Jongin'e olan nefreti yüzünden beni bırakır mıydı?

Kai'yi acı dolu gözlerle bırakarak kendimi odaya attım. Başımı yastığa gömerek ağlamayı bekledim. Ağlayamıyordum. Sanki kalbim bana 'sen onu aldattın. Birkaç gözyaşıyla kurtulamassın. Ağlayamayacaksın ki acın daha derin olsun.' diyordu. Haklıydı. Hak etmiştim. Hem belki de Wu Fan'ım gitmemişti. Belki de aşağı da benim uyanmamı bekliyordu. Yatağımdan hızla kalkarak restorant bölümüne ilerledim. Bize ayrılan masaya doğru ilerlerken kalbim sıkıştı. Ne Kris vardı ne de kahvaltı.. Belki de yeni hazırlıyordu. Olabilirdi dimi? Beklemeye başladım. Çünkü biliyordum ki doğru yerde beklersen beklenilen kişi gelmek zorunda kalırdı. Ben yıllarca onu beklemişken şimdi kaybedemezdim.

--

Kai

Tam üç saattir Sehun masada oturuyordu. Gözlerini kapıya dikmiş öylece boş boş bakıyordu. Ne düşündüğü bilebilseydim. Onun çektiği acıyı da ben çekebilseydim. O bu acıyı hak etmiyordu. Abim sırf benim yüzümden onu terk etmişti. Benim yüzümden Sehun acı çekiyordu. Onu rahatlatmak isteğiyle omzuna dokundum.

"Sehun.. Dışarıya çıkalım mı?" Cevap vermeden sadece kafasıyla onaylamıştı.

Uzun bir süre konuşmamıştık. Sessizliğimizi bozmak istiyordum. Ben farklı bir konu bulmaya çalışırken yanımda ki sarışın sessizliğimizi bozdu.

Geçmişin İzleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin