Mutluydum. Çok mutluydum. Çiçekler ve yeşillikler arasında elini tutarak yürüyordum. Nasıl mutlu olmazdım? Kendimi tamamen O'na ait hissediyordum. Elimi eline kilitlemişti. Birbirimizle konuşuyor, şakalaşıp gülüyorduk. Ve ben çok farklı şeyler hissediyordum. Sanki.. Sanki onunlayken dünya değişiyor gibiydi. Eksenim O oluyordu. O'na bağlı yaşıyordum. Onun gibi davranıyor O'na göre hareket ediyordum. Yerçekimim oluyordu. Onunlayken dünya beni bırakıyor gibiydi. Bir tek O beni tutuyordu. Hayata bağlıyordu. Yaşama sebebim gibiydi. Sanki O olmasa yaşayamazmışım gibi. Ve O'dan başka hiçbirşey önemli değilmiş gibi. Dünya yansa, O elimi tutuyorsa sorun olmaz gibi. Böyle hissediyordum. Kalbim aşkıyla yanıyordu. Onun için herşeyi yapabilirdim. Onun herkesi olabilirdim. İhtiyacı olan herşey olabilirdim. O da öyleydi. Herşeyiyle benimdi. Birden kulağıma eğildi ve :
"Gözlerim sen sen bakıyor bu aralar. Her gördüğüm şey, sensin aslında. Ben aşkı seninle tanımladım, sana adadım. Yaşamımı da öyle. Ben seni yaşıyorum, seni yaşatıyorum yüreğimde. Sensiz nefes bile alamıyorum." diye fısıldadı. Ah birde yüzünü görebilseydim. Kim olduğunu hatırlasaydım. Bana bu duyguları yaşatan adamın kim olduğunu bilebilseydim. Ama kader buna izin vermiyordu.
-----
Sırılsıklam ve çığlıkla uyanmıştım. Gördüğüm rüyanın etkisindeydim hala. Gördüklerimin. Hissettiklerimin. Sevgilimin. Söylediklerinin. O kadar farklıydı ki. Bir kaç gündür böyle şeyler görüyordum ama en belirgini buydu. En iyi hatırladığım.
Keşke yüzünü de görebilseydim. Kim olduğunu bilseydim. Herşey daha kolay olabilirdi. Herkes için.
3 gündür buradaydım. Hergünümü WuFan'la geçiriyordum. O kadar güzeldi ki. Ona doyamıyordum. Her dakika sarılıp iki dakika ayrılsak bile çok özlüyordum. Ne değişik duygulardı bunlar.
-----
Üstüme basit şeyler geçirerek kahvaltıya indim. Artık oturmam gereken masayı ezberlemiştim. Bana özel masayı. Wu Fan herşeyi bana elleriyle yapıyordu. Sonra beraber karşılıklı yiyorduk. Bugün de döktürmüştü her zamanki gibi. Hepsini afiyetle mideme indirmeye hazırdım ki ne olduğunu anlamadan kendimi Wu Fan'ın kollarında buldum. Havadaydım ve dönüyordum. Elimde olmadan küçük bir çığlık attım. Hani şu ergen kız çığlıklarından. Sonra da utançla ağzımı kapattım. Wu Fan güldü ve:
"Ahh böyle yapınca çok tatlı oluyorsun benim tatlı Hunniem." dedi.
Son kelimesi beni değişik bir hale sokmuştu. Hunnie. Hunniem. Bu bildik bir seslenişti. Geçmişten gelen bir şey gibiydi. Kulaklarımda yankılanıyordu. Ama o kadar baskındı ki kimden geldiğini anlayamıyordum. Tek bildiğin bu seslenişin bana önceden sevdiğim birinin sesleniş şekli olduğuydu. Wu Fan bunu önceden de söylüyor olmalıydı.
"O-oh bitanem. Daldın." Wu Fan ellerini gözlerimin önünde sallıyordu. Ama bak yine aynısı yapıyordu. En önemli zamanlarda bana 'bitanem' diyordu. Ölüyorum Tanrım. Bana bitanem diyor ya var mı ötesi?
"Yok yok iyiyim ben. Hadi oturalım kurt gibi açım." Wu Fan neşeyle önüme servis yapmaya başladı. Yine harikaydı yaptıkları. Sevgilim böyle yemek yapmayı nerden öğrendi?
Yemeklerimiz bitince sonrası için plan yapmaya başladık. 3 gün boyunca sinemaya ve konsere gitmiştik. Bunlar WuFan'ın beni bulunca yapmak istedikleriydi. Ve sıra bendeydi. Ben hiç düşünmemiştim. O'nu bulduğumda O'nunla ne yapmak isterim? Hiç böyle düşüncem olmamıştı. Ben daha çok O'nu düşünmüştüm. Nasıl biri olduğunu. Ne yapmalıydık? Onunla ne yapmak isterdim? Piknik? Evet evet piknik.
"Piknik. Piknik yapmak istiyorum." Bu ani kararım karşısında Wu Fan iki saniyelik şok yaşamıştı ama sonra hemen gülümsedi. Şu başımı döndüren gülümsemesinden. Evet evet ondan.