*Kitap 1k okunmaya ulaştı. Bunun için, ilginiz ve desteğiniz için sonsuz teşekkürler.*
Elimdeki kitabı bir kenara koydum. Sevdiği adamın ölümü ardından kahrolan bir kadını anlatıyordu.
Bütün askerlerim savaşa hazırlanıyordu. Rhae'nin ordusu ile yakında savaşacaklardı. Rhae'nin idamı bu öğlen olacaktı. Ama ben, huzursuzdum.
Salin'i günlerdir görmemiştim. Ama artık ondan uzak durmam gerekiyordu. Ona olan sevgim beni ve her şeyi kötü etkiliyordu.
Bir kraliçe olarak görevlerim vardı. Prens Viserys çağrımı kabul etmişti ve buraya gelmek için yola çıkmıştı. Onunla evlenecek ve çocuklar doğuracaktım. Varislerim olacaktı.
Charlie Arnard yakında burada olacaktı. Onu affedecektim. Peki Salin beni affedecek miydi?
Askerlerimin söylediğine göre Salin odasında sürekli ağlıyor ve içeri kimseyi almıyordu. Onun yanına gitmek istemiyordum. Çünkü korkuyordum. Gözlerinde yine o nefreti görmek istemiyordum.
Kraliçe olarak yalnız kalmalıydım. Ancak eşimi sevebilirdim. Bir başkasına kalbimi açmam yanlış olurdu. Ama ne yaparsam yapayım, Salin'i kalbimden atamıyordum.
Ayağa kalktım. Bugün üzerimde kırmızı siyah bir elbise vardı. Saçlarımı örmüştüm. Odadan çıktım.
Küçük Konsey'in toplandığı yere gittim. Beni görünce ayağa kalktılar.
"Majesteleri," dedi Kilarn. "İsyancı ordular yakında burada olacaklar." kafamı salladım.
"İçinde Stark ve Arnard askerleri olduğunu öğrendik," dedi babam. Onlara bakmadım.
"Savaşı kazanınca onları idam etmeliyiz," diye ekledi babam. "Hayır," dedim. "kimseyi öldürmeyeceğim. Daha fazla Büyük Hane'yi kaybedemem." dedim.
"Ne yani, onları bağışlayacak mısın? Tıpkı Tully'leri bağışladığın gibi?" Ona baktım. Sinirliydi.
"Kraliçe ile konuşuyorsunuz," dedi Kilarn uyarır bir tonda.
"Hayır, kızımla konuşuyorum." dedi babam. Ayağa kalktı ve sinirle odadan çıktı. Arkasından baktım.
"Prens Viserys bir kaç gün içinde varacak," dedi Kilarn. Kafamı salladım.
"Çıkabilirsiniz," dedim onlara. Savaşa hazırlanmalılardı. Bu, en nefret ettiğim zamanlardı. Dışarıda onlar savaşırken, ben burada mahsur kalıyordum.
Oturduğum yerden kalkmadım. Erkekler savaşa gidecekti. Yine o korku her yanımı sarmıştı. Kaybedersek ne olacaktı? Beni asarlar mıydı? Yoksa kafamı mı keserlerdi?
Avucumun içindeki zehiri sımsıkı tuttum. Bunların olmasına izin vermeyecektim. Ordumun yenildiğini anladığım an, içecektim.
Ben kraliçeydim ve ben sağ olduğum sürece tahtımı kimseye vermeyecektim.
Ayağa kalktım. Sırtımı dikleştirerek yürüdüm. Salin'e gidiyordum.
Odasına girdiğimde yatakta oturuyordu. Ayağa kalktı ve diz çökerek selam verdi.
"Majesteleri," dedi. Kafasını yerden kaldırmıyordu.
"Leydi Salin," dedim. "Durumunuzu merak ettiğim için geldim."
"İyiyim, teşekkür ederim." dedi. Odanın köşesinde ona yolladığım yemekler vardı. Hiç birini yememişti.
Kapıyı kapattım ve ona gittim. Kafasını kaldırmadı. Elimi çenesine koyarak kafasını kaldırdım.
Sağ gözünün çevresi biraz morarmıştı. Yanağında ise bir iz vardı. Kafasını çevirdi.
"Ağabeyine bir mesaj," dedim. "Bana ihanet etti."
"Evet, majesteleri," dedi. Sesi öylesine soğuktu ki.
"Güvenimi sarstın," dedim. "Sana güvenmiştim. Ben bunların olacağını düşünmedim. Bir kraliçe olmak... Bu benim için bir hayalden fazlası olmadı asla. Hatırlıyorum da, Rhaenys ve Valleria'nın düğünü için saraya gelmiştik. Selene Rhaenys'e bayılırdı. Ben ise o olmak isterdim. Kraliçe olmak. Ve oldum da. Taht benim."
Cevap vermedi. Devam ettim. "Evleneceğim Salin. Kuzenim Viserys ile. Çocuklarım olacak ve onlar tahta çıkacak. Bu zor olacak. Çok. Seni severken başkası ile olmak... Bu kalbimi kırıyor. Ama zorundayım. Beni anla."
Kafasını kaldırdı ve gözlerime baktı. Gözleri buz gibiydi. "Ben de orada olacak ve senin evliliğini, çocuklar dünyaya getirmeni izleyeceğim. Her seferinde o adamı kıskanacak, onun yerinde olmak isteyeceğim belki de. Ama Daenara, bu sona ermeli. Sen kraliçesin ve varislerin olmalı. Benden vazgeçmek zorundasın."
Kalbimin parçalara bölündüğünü hissediyordum. Ona yaklaştım.
"O halde bu bir veda mı?" diye sordum. Hayır demesini çok istiyordum, ama cevabı biliyordum.
"Evet," diye fısıldadı.
"Eğer," dedim. "Başka bir zamanda, başka bir yerde ve başka bir insan olarak dünyaya gelebilseydim, yine de seni severdim." dedim. Hafifçe gülümsedi. Gitmek istemiyordum.
"Yine de, bencillik edip seni burada tutacağım," dedim. Cevap vermedi. Kapıya yöneldim. Odadan çıkmadan önce geri dönüp ona baktım.
O ise kafasını çevirmişti.
Zindanlara gittim. Henry beni kapıda bekliyordu. Arkasında on tane siyah giyinmiş cellat vardı. Sessizce Rhae'nin hücresine gittik.
Kapıyı açtıklarında içeri girdim. Rhae ayağa kalktı.
Rhae bir Targaryen babanın ve küçük haneli bir kadının kızıydı. Saçları siyah, gözleri mosmordu.
"Benim güzel kuzenim," dedi gülerek. Ona bomboş baktım.
"Sanırım beni öldürecek ve cesedimi Aaron'un yanına astıracaksın? Ah, çok tahmin edilebilir bir insansın." tekrar güldü. "Öldüğümü görmek ordumun geri çekilmesini sağlamayacak," dedi.
"Sen bir hainsin," dedim.
"Kraliçe olmayı ben hak ediyorum," dedi. "Sen değilsin."
Arkama dönüp Henry'e kafamı salladım. Rhae bir adım atınca Henry önüne geçti.
"Hamile bir kadını mı öldüreceksin? Bir bebeği mi katledeceksin?" dedi bağırarak.
"Ne?" dedim şaşkınca.
Elimi alıp karnına koydu.
"Bir çocuk doğuracağım," diye fısıldadı.
"Beni öldüremezsin," dedi. Olduğum yere çivilenmiştim. Siyahlı cellatlar Rhae'ye tokat atıp ona diz çöktürdüler.
"Hayır!" diye bağırdı.
İpi boğazına geçirirken bunun doğru olmamasını diledim. Yalan olduğunu. Hayatta kalmak için yalan söylediğini.
Nefes alamayınca ona baktım. Bir an aklıma nefessizlikten çırpınan Selene geldi. İpi kavramaya çalışan Jenna geldi. Hepsini ben öldürmüştüm.
Rhae çok direndi ama son nefesini vermeye doğru, bir kelime döküldü dudaklarından.
"katil."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CROWN FOR QUEEN. (Kraliçe #2)
FanfictionKraliçe serisi 2. kitap. 7 krallığın kraliçesi Rhaenys Targaryen'in çalkantılı ölümünün ardından diyar ayağa kalkmıştı. Hiç bir evladı olmadığı ve kardeşi tahtı kabul etmediği için taç, kuzeni Daenara Targaryen'e takılmıştı. Peki Daenara tahtı kor...