Otel odasının zilinin sinir bozucu sesi oyundaki üst üste üçüncü kez kaybedişimin asıl sebebi olmasa da çöp olduğumu itiraf etmek yerine sadece zili suçlamak bana daha cazip gelmişti. Bulabildiğim tüm yastıklarla kapladığım devasa koltuktan bir hışımla kalkarken bu oyunun beni gereğinden fazla gerdiğini fark edip gece boyunca ekrana bakmaktan iflas etmeye yaklaşmış gözlerime bir iyilik yaptım ve bağımlı olan yanım hiç istemese de sonunda oyunu kapattım.
Tuvaletin de bulunduğu küçük koridordan geçerken zilin aynı bir öküzün yapacağı gibi yüz kez çalınmamasından gelen kişinin abim değil de Jin olduğunu anlamıştım. Kilidin mantığını hala tam kavrayamadığımdan oda kartını okutmam gereken yerde birkaç kez evirip çevirmiştim, fakat dün gece beni satıp Eon’la oteldeki gösteriye gitmiş olan Taehyung’u yaklaşık bir yarım saat kapının önünde beklettiğimi sayarsak bence büyük bir gelişim gösteriyordum.
“Kahvaltı saati geldi Yoongi.”
“Siz gidin, ben buzdolabından atıştırmıştım zaten.”
Otelin restoranı çok kaliteli bir yere benzese de koltuktan buraya zorla getirmeyi başardığım vücudumun oraya yürümeyi kaldırabileceğini düşünmüyordum. Jin’in kaşlarını çatıp beni baştan aşağı süzmesiyle birlikte neden otelde onun ‘eğlenceli’ olarak gördüğü aktiviteleri yapmam gerektiğiyle ilgili bir nutuk geleceğini kestirebilmiştim.“Sayısız faaliyetin bulunduğu bir yerde sırf Taehyung’la takılamadın diye triplere girmenin saçmalığını da mı idrak edemiyorsun Yoongi? İnsanlar tatile iyi zaman geçirmek amaçlı giderler, sabahlayıp kafayı çekmiş gibi görünmek için değil. Üstüne doğru düzgün bir şeyler geçirip kapının önüne gelmek için tam olarak beş dakikan var.”
“Akşam yatmamış olabilirim ama dün tüm gün boyunca odada boş boş oturmadım.”
Karşılaştığım kafa dengi kızı saymazsak oda yerine bara gidip orada boş boş durmuştum, bunu ona söylemeyecektim tabii.Beni kolay kolay bırakmayacağını bilsem de bir ümit kapıyı kapatarak ondan kurtulma denemesine girişmiştim ancak sayısız kez kendisini geçiştirmeye çalıştığımdan tecrübeli olan Jin kapı koluna anında elini koyarak bu hareketimi durdurmuştu.
“Söylemeye çalıştığım bu değil, sen de biliyorsun. Otelde evde de yapabileceğin şeyleri yapmanın bir anlamı yok. Hem tatilden dönünce niye o yemekleri yemedim diye mızmızlanacağını da biliyorum, beni kapının önünde dakikalarca uğraştırmak yerine sözümü şimdiden dinlersen kahvaltıya fazlasıyla geç kalmayız.”
“Asıl sen kendini boşuna yoracağına zamanını burada harcama ve diğerlerine yetiş bence.”
Gözlerini devirip dışarıya sesli bir nefes verdi.
“Eğer biraz daha ısrar edersen Namjoon’a hakkında çok da iyi olmayan sözler söylemek zorunda kalabilirim.”Numaraları bitince yalan olduğu belli olan laflarına da başlamıştı, asla bana kıyıp bunu yapmayacağını bildiğimden ona kendimden çok emin bir şekilde cevap verdim.
“Bak sen, güvendiğimiz dağlara kar yağmış demek. İçin rahat edecekse gidip istediğin her şeyi söyleyebilirsin.”Tam ağzını açmıştı ki gözlerimin içine baktıktan sonra beni ikna edemeyeceğini anladığından yenildiğini kabul etti ve kapıdan birkaç adım uzaklaşarak yere değmesine ramak kalmış plaj çantasını tekrar omzuna attı.
“Ne desem gelmeyeceksin değil mi?”Kafamı yavaşça aşağı yukarı sallayarak onayladım.
“Madem odada duracaksın bari uyu, dinlenmeye ihtiyacın var.”
“Merak etme, zaten uyumayı düşünüyorum.”
“Uyanınca istediğin zaman benim yanıma gelebilirsin.”
Geleli sadece iki gün geçmiş olsa da yalnız takıldığımdan dolayı içinin rahat etmediği belliydi, etrafımdaki herkes Jin’in yarısı kadar beni düşünse muhteşem bir hayatım olabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Synesthesia ➸ taegi
FanfictionBana mor hissettiriyorsun Taehyung. Her an, her zaman seninle birlikte olmak istiyorum.