『18』

289 26 17
                                    

Medyadaki resmi normalde 2k için yapmıştım 2kyı çoktan geçti ama olsun xd umarım beğenirsiniz.

 .~✿~.

Yaprakların arasından sıyrılarak yeryüzüne ulaşan sayılı ışık hüzmesi, ağaçlar saklasa da yukarıda doğmaya yeni başlayan güneşin haberini veriyordu. Bir süreliğine buraya nasıl geldiğim ile ilgili boşluğa düşsem de Taehyung’u aradığım aklıma gelince hemen yola koyuldum. Sadece altıncı hissim bana öyle söylediği için adımlarımı attığım yönde kuşların neşeli cıvıltıları bana eşlik ederek bir yandan da yol gösteriyordu. Zamanla bu ezgilerin yerini kaplayan sessizlik, doğru yolda olduğuma bir işaretti.

Son bir ağaç topluluğundan da geçtikten sonra, evin kapısı tam karşımda duruyordu ama bu sefer bir farklılık vardı önümde. Bahçenin girişinde, biri yolun sağında diğeriyse solunda iki heykel bulunuyordu. İlk başta garipsesem de annem ve babamın almak istedikleri insan boyutundaki heykelleri nereye koyacaklarıyla ilgili olan tartışmaları hayal meyal zihnimde canlanmıştı. Sonunda karar vermişlerdi demek. Anlaşıp aldıklarına sevinmiştim, kesinlikle hoş ve estetik bir dokunuştu.

“Hyung?!”
Evin arka tarafından seslenen kişi, attığı her aceleci adım ile verandanın yaşlı odunlarında kulağı tırmalayan bir gıcırtı çıkartıyordu. Sonunda evin önüne geldiğinde bu kişinin nedense çok endişeli bir yüz ifadesine sahip olan Jungkook olduğunu görmüştüm.

“Ben de seni arıyordum!”
Tam ona doğru yürümeye hazırlanırken koşarak yanıma geldi ve beni durdurdu.

“Jungkook, ne oluyor?”

“Hyung… Onlara olanları gördün, Jimin ve bana da aynısı olacak. Evin içine asla girmemelisin hyung, asla!

Titreyen eliyle zar zor heykelleri işaret etti. İlk gördüğümde onlara sadece normal birer süs olarak bakmıştım, hatırlamam gereken önemli kişiler de ben mi fark etmedim diye daha dikkatli inceledim. İkisi de çok tanıdık gelse de ne bir Yunan tanrıçasını andıran kızın ne de elinde tuttuğu balta ile bir savaşçıyı andıran pelerinli adamın kim olduğunu bilmiyordum.

“Ben… Anlamıyorum. Onları tanımam mı gerekiyor?”

Yüzü iyice düşen Jungkook derin bir nefes verince hayal kırıklığına uğradığını anlamıştım.

“Özür dilerim ama gerçekten-”

“Hala bir umut var hyung, çok geç olmadan anlamalısın.”

 .~✿~.

“Sakin ol.”

Yattığım yerden fırlamam ile bembeyaz bir yere açmıştım gözlerimi. Bu ani sıçrayışla beni daha ileri gitmekten koruyan ise karnımın biraz daha üstünden bedenimi kavramış iki eldi. Daha sahibiyle karşılaşmadığım bu eller vücudumu nazikçe tutarak geri yatmamda bana yardımcı oldu.

Sanki günlerdir uyumamışım gibi ağır bir yorgunluk çökmüştü üzerime. Başım, hayatımda hissettiğim en yumuşak yüzey ile buluştuğunda içime dolan huzur gerçekten de bir yastıktan mı kaynaklanıyordu yoksa çok kötü durumda olduğumdan hislerimin bana oynadığı bir oyun muydu bilemiyordum. Durumun hangisi olduğunu da çok önemsememiştim açıkçası. İflas etmeye yaklaşmış kaslarımı dinlendirebilmek için refleks olarak gözlerimi kapattım ve şu an her nerede isem bulunduğum yerde her şeyin daha iyiye gitmesini umdum.

Bunların üzerinden kaç dakika geçmişti emin değilim, ama bir süre sonra göz kapaklarımı hafifçe araladığımda tüm duyularım yavaş yavaş yerine oturmaya başladı. Kulaklarımda yankı yapan boğuk ses yerini kısık ama bir o kadar da kaygılı bir  ‘Sakin ol.’ cümlesine, azıcık görebildiğim blurlu silüet Taehyung’a, beyaz yer ise bir hastane odasına dönüştü.

Synesthesia ➸ taegiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin